- 657 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kötü şair
Ben, Ömer Altıntaş.
Şair...
Yirmi üç yaşında.
Namı diğer Kötü şair.
Orta bir de Victor Hugo ile tanıdım şiiri.
"Ağlamak için gözden yaş mı akmalı" adlı şiiriyle.
Devamında Orhan Veli ve sonrasını hatırlamıyorum...
Bu sefer gerçekten kabul etmiştim artık alnıma yazılan yazıları.
Ve on iki yaşına varınca ben de mi aynı kaderi paylaşacaktım diğer çocuklar gibi?
Hep on iki yaşında kaybederler ya çocuklar anne ve babalarını...
Ve müteakiben ölürken annem ve babam ellerimde o gün orada büyümüştüm artık ben.
Dokuz yaşımda Kurâna geçmeme mutabık olarak.
Ve babamın benim için biçtiği meslek için yazılı verdim apar topar bir İmam Hatip lisesine.
Esasında o gönderdikçe beni camiye, ben hep kaçardım oysa.
Hülâsa liseden sonrada kaçtım.
Ve kopardım bağlarımı artık hayattan.
Tamamen...
Koparmasına kopardım da, yaşam kaygısı hiç düşmedi yakamdan.
Ömrümün en güzel çağında gurbete çıkıp inşaatta çalışmaya başladığım zaman yazmaya başladım...
Dedim ya, Orhan Veliden sonra hatırlayamadım.
Ne ara yazmaya başladım?
Ve anlatamadım bunu kimseye...
Ve evet, her şeyin iyisi ve kötüsü vardı.
Edebiyatın en kötü şairi benim.
Hayatım boyunca birilerini sevdim ve terk edildim.
Şiirler yazdım onlara.
Papatyalar ve en güzel çiçekleri aldım.
Güzel kadınlar hep içimi acıttı oysa.
Önceleri şey sanırdım, ne kadar çok seversem o kadar çabuk gider falan.
Her şairin başına gelebilecek bir şey zannederdim.
İlk defa birinde yara bıraktım.
İçime çöreklenen en büyük acı bu oldu.
Bir kadını en büyük ben terk ettim.
Ve o gün o kadın bana “Sen kötü şairsin” deyince, gerçekten kötü olduğumun farkına varmıştım artık.
Sanırdım ki ben kendimi duygusal, romantik, vicdanlı biri.
Yürürken karıncalara dikkat eden, kuşların rızkını dahi düşünen. Taşların dahi kalbi olduğuna inanan. Koltuğunun altında hep bir şiir kitabı taşıyan biri...
Bir kız çocuğu kadar kırılgan...
Kendime kızarım. Bir kadını, bir kadına değiştim.
Oysa kadınlar terk etmedi beni, beni şair yaptılar.
Meğer beni seven her kadını ben terk etmişim.
Yalnız bunun için edebiyatın en kötü şairi benim.
Geçmişimde derin izlerim var. Acılarıma anlam veren bu şiir kitabı...
Ve tabi ki sen...
Yüzyıllar boyu güzelliğin var bu kitapta sevgilim.
Senin karım olman İstanbul’u fethetmeye eşdeğer.
Kız çocuğumuz için yazıyorum bu kitabı eflatun gözlüm...
Hep bir kızım olmasını istedim...
Ve varsa şu dünyanın güzel bir yanı, o da vallahi kız çocukları...
Ben bu kitabı kızıma yazdım.
Çocuklara yazdım...
Belki hala benim gibi eski kafalar vardır koltuğunun altında şiir kitabı taşıyan...
Mısraların ne kadar uzağa gidebileceğini düşündüm ve anlamak için bir mektup olarak yazıyorum bu kitabı.
Çünkü biliyorum bir yerlerde hala Orhan Veli okuyanlar var.
Kıymet bulmasa da şiir...
En çokta üzüldüğüm tek nokta bu benim.
Anlatsam şimdi parantezlerim patlar.
Sığdıramadığım bir nokta kadar büyük, yahut sindiremediğim bir lokma gibi ağır...
Ve yine kızdığım ayrı bir nokta; "Onca gereksiz dersler varken, neden şiir dersi de verilmiyor ki çocuklara?"
(Biraz Orhan Veli okusaydı anlardı beni Milli eğitim bakanımız!)
Bana gelelim tekrar. Evet, Kötü şair benim.
Çünkü ismiyle müsemma...
Yalnız bu sizin bildiğiniz gibi değil.
Soyut bir anlamı var bunun.
Kendimce işte...
Rüzgâr ve kuşları dinlediğim her gün daha iyi anlıyorum bunu...
Öyle böyle derken ömrümden yirmi iki yılı çaldı zaman.
Meğer yirmili yaşlarında yaşamak ne zormuş be anne...
Yazmak yerine anlatsaydım birilerine şimdi Orhan Veli gibi olmazdı sonum.
Aslında bana hiç şair diyen de olmadı.
Yakınmalı mıyım buna?
Bilmem...
Bilmiyorum ve şairler erken ölüyor anne.
Özgeçmişim derken içim geçti bak şimdi.
Neyse, beni bilmeseniz de olur.
Kısaca Kötü şair deyip geçin yeter.
Ne fark eder?