HASETLİK
HASETLİK
Orta yaşta, saçları dökülmemekle birlikte seyrelmişti. Şapkasını siperini şöyle hafif yukarı ve yan çevirir takardı. Siperinin altından ağarmaya yüz tutmuş kâkülleri görünürdü. Arada iki parmağıyla şapkasını çıkarır kalan parmakları ile saçını kaşıdığı olurdu. Şampuan nedir bilinmezdi o yıllarda. Bildiğimiz o Hacı Şakir sabunu da kepek yapardı. Kaşıntının asıl nedeni de buydu. Eskiden saçlarda bit olurdu ama çok şükür o yıllar biraz geride kalmıştı. Hatta biçare kalan köylüler bit için, ‘’Bit yiğitte, pire itte olur’’ diye bir de beyit uydurmuşlardı.
İyi insandı. İşinde gücündeydi. Ama biraz kıskançtı. Ne kadar özense de komşusu kışlık odun hazırlamada her seferinde ondan atik davranırdı. O daha ormana gitmeden komşusu odununu hazırlamış kağnı arabasına yüklemiş olurdu. Çoğu zaman ormana giderken yolda karşılaştıkları bile çok olmuştu. Selam verir geçerdi ama içi içini yerdi. ‘’Bu adam hiç uyumaz mı, bu odunu ne zaman hazırladın, ne zaman arabaya yükledin be adam’’ diye içinden hayıflanırdı.
Artık kesin kararını vermişti. Ne pahasına olursa olsun bu sefer komşusundan önce ormandan odununu hazır edecek, akşam karanlığında da hazırladığı odunlarını kağnı arabasıyla ormandan evine taşıyacaktı. O akşam biraz erken yattı. Hanımına da; ‘’Beni gece erken uyandır. O adamdan önce odunumu geceden hazırlayıp, akşamında karanlığında getireyim de el mi yaman bey mi yaman görsün’’ dedi ve yatağına uzandı…
Yatmasına yattı ama gözü bir türlü uyku tutmadı. Hanımına; ‘’Bana bir tas yoğurt getir. İçine de bir miktar mısır ekmeği ufala’’ diye tembih etti. Uyuyabilmek için bazen böyle yaptığı olurdu. Yoğurdunu yatağının içinde yedi. Eliyle ağzını sildikten sonra şöyle yan yattı. Hafiften de yorganı üzerine çekti. Kendince böyle daha rahat uyuyacağını düşünmüştü. Nitekim de biraz sonra derin bir uykuya daldı…
Geceler kısaydı, aradan epeyce bir vakit geçtikten sonra horozun ötmesiyle, yatağından sıçrayarak uyandı. Karısı biraz geç yatmıştı. Derin bir uykudaydı. Kocasının kalktığını bile duymadı. Yavaşça odanın kapısını açtı. Mevsim zaten güzdü. Gecenin geç vakitlerine doğru hava hafif serinlese de soğuk sayılmazdı. O yine de üzerine eski bir ceket aldı. Şöyle omuzuna attı. Evin merdivenlerinden yavaşça indi. Arada horozlar ötse de daha gecenin karanlığı idi. Ay yarım ay şeklinde görülmeye başlamıştı. Bu aydınlık hafif loş da olsa tam da onun istediği gibiydi.
Bir telaşla ahırın önüne geldi. Oradan baltayı almak için uzandı. Uyku sersemliği ile eline geçen bir şeyi balta diye aldı. Omzuna attı. Ormanın yolunu tuttu. İçinden; ‘’Bu sefer ben ormandan gelirken, sen daha gidiyor olacaksın’’ diye geçirdi… Hızlı adımlarla ormanın yolunu tuttu. Yaklaşık bir saat kadar yolu vardı. İnişli çıkışlı yollardan yürüdü. Nihayetinde odun hazırlayacağı yere varmıştı. Ormanın içi ağaçların yapraklarından dolayı biraz karanlık gibiydi.
Ceketini omzundan sıyırdı, dala astı. Bir meşe ağacını gözüne kestirdi. Omzundaki balta diye aldığı alete iki eliyle sarıldı. ‘’Ya bismillah’’ dedi ve ilk hamlesini ağaca doğru yaptı. Vurduğu yerden değişik bir ses geldi. Bir daha vurdu. Yine aynı ses gelince balta diye eline aldı şeye baktı. Bir de ne görsün? Uyku sersemliği ile balta diye ahır küreğini almamış mı?..
Usulca ceketini astığı daldan aldı. Evinin yolunu tuttu. Kendi kendine vicdani muhasebe yaptı. Aslında bu yaptığı hasetlikten başka bir şey değildi. Kendi kendine söylenerek gelirken, komşusu önde öküzleri arkada ormana gelmiyor mu? Birden balta diye aldığı küreği komşusundan saklayarak selam verdi. Komşusu; ‘’maşallah! Bu sefer erkencisin komşu’’ dedi. O da işi bozuntuya vermeden; ‘’Olur bazen, hep sen erken gelecek değilsin ya’’ dedi ama içi içini yiyordu. Bereket gecenin karanlığında yüzünün rengi görünmüyordu…
Bir saatlik yolu öfkesinden neredeyse yarım saate yakon sürede yürüdü. Kafasında; ‘’Bu dikkatsizliği niye yaptım.’’ Düşüncesi vardı. Şimdi evdekilerine vereceği cevabın peşindeydi. Bir ara; ‘’Aman sende gören mi oldu sanki’’ diye içinden geçirerek kendini teselli etmeğe başladı. Küreği aldığı yere koydu. Öfke ile attığı küreğin sesi ahırın duvarına çarpınca fazlaca bir gürültü çıkardı. O sese evin köpeği havlamaya başladı. Köpeğin sesine uyanan hanımı. Kapıyı açtı. Sessizce mutfağa geçti. Yorulmuştu. Biraz da öfkeliydi. Hanımına; ‘’Uyku sersemliğine balta diye küreği almışım’’ değince hanımı biraz gülümseyecek gibi oldu. Sonra kendini toparladı. ‘’Boşuna gidip geldim. Bir de yolda komşuyla rastlaştık. Bereket o elimdeki küreği görmedi. Yoksa beni köye düdük ederdi. dedi… Hanımı ocaktaki akşamdan kalan ateşte bir cezve süt ısıttı. Sütü içince hem karnı biraz doydu, hem de biraz sakinledi. Uzanacak oldu. Eşi hadi yerine yat dedi… Yattı ama bir türlü uyku tutmadı.
Dikkatsizliği yüzünden yaşadığı bu olay zaman zaman aklına geldikçe hep yüzünde bir gülümseme olurdu…
Salih KOÇ
8 Şubat 2020 / Büyükçekmece-İst.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.