- 820 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Türkiye’de Kadın Olmak
Öğrenci olduğum 60’lı yıllarda halkımızın yüzde 80’i köylerde, yüzde 20’si kentlerde yaşadığını öğrendik. Günümüzde ise durum şöyle: 2019 verilerine göre, halkımızın yüzde 92,8’i il ve ilçelerde, yüzde 7,2’si köy ve beldelerde yaşıyor. Ne kadar ilginç ve hızlı değişim!
Köylerimizde anne, kız ve eşlerimiz erkeklerle birlikte iş gücüne katılıyordu. Çoğu kere erkeklerden daha fazla… Ürünlerin ekiminde, dikiminde, hasat zamanlarında kadınsız çalışma düşünülmezdi. Tarlada-çayırda, bağda-bahçede hep kadınlarımızın emeği var oldu geçen tüm zamanlar içinde. Yemek yapma, çamaşır yıkama, dikiş dikme, çorap örme… daha nice işleri de kadınlarımız başardı ev dışındaki çalışmalarına ek olarak…
Çamaşırları elde yıkadı benim kara yazgılı bacılarım. Doğum kontrolü nedir bilmedi. Okullardan uzak tutuldu. Ancak ölüm döşeklerine düştüklerinde hastahaneye ulaştırılmaya çalışıldı. Karda-kışta hastahane yollarında can verenler oldu…
İnsanımız yetesiye aydınlanma yaşamadan göç başladı kentlere. Yorganını, yastığını alan yolunu tuttu büyük kentlerin. Önce erkekler terk etti toprağı, köyü… Zaman sonra da aileler kadın, çoluk çocuk takip etti bu gidişi. Çoğusu okuma-yazma dahi bilmeyen kadınlarımız şehrin curcunasına katıldı.
Ülkede siyasi yaşamın geçirdiği depremler insanlarımızın tın dünyasında da büyük fırtınalara neden oldu... Yaşananlar cemaatler, tarikatlar ve de siyasilerin en hoşlanacakları ortamı oluşturdu. Birebir gözlemledim ilginç anekdotlaralar anlatayım:
Köyden tanıdığım muhafazakâr aileler kendin varoşlarında daha bir inançlı oldular(!) Köy yaşantısında tarlada, çayırda beraberce çalıştıkları, bayramlarda seyranlarda bir araya gelen akrabalar arasında selamlık, haremlik uygulaması başlattılar. Evlerinden sandalye, koltukları kaldırdılar. Doğum kontrol benzeri uygulamaları duymaz oldular.
Daha sonra kadınlarımızın başörtüsü, kullanılır iyi bir siyasi malzeme oldu. Daha da önemlisi kadınlarımızın iş yaşamına katılmasının uygun olmadığı savları vücut buldu ülkemizde. Kadınlarımız iş yaşamından çekilse ülkemizde işsizlik sorunu ortadan kalkar diye fikir yürüten nice yükseköğrenim yapmış kişileri dinledim hayretle.
Oysa kişi başına ulusal gelirleri yüksek, kalkınmış ülkelerde kadınlar yüksek yüzde ile iş yaşamına katılıyor. Örnek mi? İşte bazı istatiki veriler:
Avrupa’ya bakıldığında kadınların iş gücüne katılım oranı arttıkça doğurganlığın da arttığı göze çarpıyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 2010 yılında yayımladığı bir rapora göre Fransa’da yaşları 24 ila 54 arasında değişen kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 83.8 olarak hesaplandı. Finlandiya’da bu oran yüzde 84.4 iken Danimarka’da yüzde 85.6, İsveç’te ise yüzde 87.5 olarak belirlendi. Öte yandan doğurganlık oranı düşük olan İtalya’da kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 64.4, Japonya’da yüzde 71.6, Yunanistan’da yüzde 72.2, İspanya’da ise yüzde 78.3 olarak hesaplandı. 1960’lı ve 1970’li yıllarda özgürleşmeye başlayan Fransız kadınlarını eleştiren geleneksel aile modeli destekçilerinin de yanıldığı bu şekilde görülmüş oldu.
Bizde durum ise şöyle:
TÜİK, her yıl olduğu gibi bu yıl da Mart ayında “İstatistiklerle Kadın” verilerini açıkladı. Nüfus, eğitim ve istihdam konusunda detaylı bilgiler içeren çalışma, evlenme yaşı, boşanma hızı, yaşam süresi gibi konulara da değiniyor.
Kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından az oldu
Hanehalkı işgücü araştırması sonuçlarına göre; 2017 yılında, Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki istihdam edilenlerin oranı %47,1 olarak gerçekleşti. Bu oran erkeklerde %65,6, kadınlarda ise %28,9 oldu.
Eğitim durumuna göre işgücüne katılım oranı incelendiğinde; kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görüldü:
• Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı %15,9
• Lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılım oranı %27,7
• Lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %34,3
• Mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %42,6
• Yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı %72,7 oldu.
Bir taraftan kadınlarımızın çalışma yaşamından çekilmesi savlanırken artık kent ve kasabalarda yaşayan kadın ve kızlarımızın eğitim-öğretim durumlarının iç açıcı ve yeterli olmadığı yadsınamaz bir gerçek. Televizyon dizileri, şov programları özellikle ev kadınlarımızı esir almış durumda.
Köylümüzün topraktan kopmadığı, kadın erkek birlikte iptidai koşullarda olsa bile üretim yaptıkları yıllarda ülkemiz tarım ürünü ithal etmeyen 7 ülkeden birisiydi. Kırsal alanda çok çalışmalarına ezilmelerine karşın ülkenin iktisadi yaşamına büyük katkı sağlıyordu kadınlarımız.
Ülkemizde insanımızın özellikle kadınlarımızın üretken olmaları için yetesiye bilgi, beceri ile yetişmelerini sağlamıyor eğitim sistemimiz. Ve kadınlarımızın çalışmalarının hoş görmeyen düşünceler var. Ve ruhumuzu acıtan kadın cinayetleri yıl yıl daha da artıyor ülkemizde. Türkiye’de kadın olmak zor bir sanat o bakımdan. Vesselam kadınlarımız köyde mutlu edemedik. Kentlerde yuvaları kuran dişi kuşları mutlu etmek biz erkeklerin birincil görevi olmalı. İnsanlık bunu gerektiriyor…
Son olarak şu gerçekleri de artık görelim. Kalkınmış batı ülkelerine eş olarak güney Kore, Japonya, Çin gibi ülkeler de her alanda kadının iş gücünden yararlanarak ülkelerinin refah düzeylerini yükseltiyorlar.
İş ve siyaset hayatında kadınlarımıza erkeklerin oranında yer verme anlayışını içselleştirdiğimizde hem ülke kalkınmasında hem ülkede isteyip özlediğimiz huzur ortamını yakalamamız için gelecek baharları beklemeyeceğiz.
YORUMLAR
Kadınlarımızın artık bir silkinip şöyle kendine gelmesi lazım. Erkek ve kadın toplum hayatına ve iş hayatına birlikte omuz verdikleri zaman her şey çok daha güzel olacak. Kız çocuklarının okuması yüksek tahsil yapması demek ekonomik bağımsızlıklarını da kazanması koca eline, baba eline bakmaması demek ki çok hayati bir konu aslında... Çileli ve meşakkatli Türkiye'de kadın olmak, eskiden daha bir çileli idi şimdilerde aydınlanıyor kızlarımız, kadınlarımız... Üretime katılmak ne kadar güzel bir olay. Takılıp da televizyonda ki saçma sapan programlara vakitlerini boşa harcamamalı kadınlarımız. Güzel gayet yerinde manidar bir yazıydı Hocam kutluyorum içtenlikle...
İBRAHİM YILMAZ
ilginize teşekkür ederim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
İyi Geceler, İbrahim Yılmaz Öğretmenim.
Yine onmaz yaralarımıza parmak bastın! Ben bu sefer yorum yerine bu sabah, esinlendiğim e posta mesajını esas alarak paylaştığım bir yazı ekleyerek, düşüncemi paylaşmak istiyorum. Yalnız Fotoğraf ekleme butonu olmadığı için, selfie ekleyemiyeceğim.
Sürçü lisan olursa affola!
SELFİE
Bu gün”06 Şubat 2020”Perşembe! Her sabah olduğu gibi yine saat 09 00’da kalktım. Bilgisayarımı açıtım, rutin bir refleksle e postama baktım.
Gelen kutusu tıka basa doluydu! “The Future Is Selfies in Space “ hem dikkatimi hem de ilgimi çekti.
Google çeviriye rica ettim, ne yazıyor bana çeviriver diye, sağ olsun kırmadı beni (Gelecek, Uzayda Özçekimleridir) diye Türkçeleştirdi.
Mesaj içerisine NASA astronotu Jessica Meir’in uzayda çektiği birçok özçekim resimlerde koymuşlardı.
Fotoğrafları görünce, düşünme ihtiyacı duydum enine boyuna! Ve düşündüklerimi paylaşmak istedim sizlerle.
İyi mi ettim?
Okuyunca siz, düşüncelerinizi paylaşırsanız eleştiri köşesinde; iyi mi etmişim kötü mü göreceğiz hep birlikte.
Selfie yapan, NASA astronotu Jessica Meir’in kısa süre önce Twitter hesabından “en havalı selfie’lerden biri” olabilir diye paylaştığı resimlerden sadece birini paylaşabildim sizlerle.
Arzu ederseniz, sizde tıklayarak googole amcayı görebilirsiniz uzayda çekilenlerin hepsini de.
Bu kadar laf kalabalığından sonra altını çizmek istediğim ve de okuyanların da düşünmesini istediğim ana fikre gelmek isterim.
Jessica Meir bir kadın!
O üzerine giymiş astronot kıyafetlerini, binmiş uzay aracına; selfie gönderiyor dünyaya.
Ve diyor ki Gelecek, Uzay Özçekimlerindedir. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün gökyüzüne bakarken “İstikbal Göklerdedir” vecizesini söylediği gibi.
Demem o ki Türbanlı bacım türküsü söyleyenler, din adına kadını kızgın kum yerine kara çarşafa gömenler; bu selfie incelemeli ve düşünmeli.
Türk kadınına ve Kuran dinine ihanet etmemeli.
Kadın üzerinden, makam mevki, mal mülk edinmeyi bırakmalı. Dini siyasete alet etmekten vazgeçmeli.
Kadınlarımız 21. Yy da hem cinsleri gibi, ilim ve bilimin ulaşabildiği, her noktaya: cemaat, tarikat, tekke türbe ve koca baskısı olmadan ulaşabilmeli.
Lütfen Dikkatli Okuyalım!
Bakın!
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,1923'de Diyor ki"" Kadınlarımız, erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar."
Türk Milleti Atatürk'ün gösterdiği muhasır medeniyete giden yoldan asla geri dönmemeli.
İBRAHİM YILMAZ
Çok hoş akıcı bir anlatımınız ve donanımlı, düzeyli yazılarınız ve yorumlarınız tanımsız güzel. İlginize teşekkür ederim.
Yaşamımız umut ve beeklentilerle geçiyor.
Demokrasiyi içselleştirmek bir yana git gide Orta doğu yönetimlerine dönüştürmeyi becerdik yönetim biçimimizi(!)
Yine de yurdumuzda aklın ve bilimin aydınlıklı yolunu takip etmek isteyen hayli kalabalık bir nüfus var.
Gelecekte güzel günler görme dileğimizi yaşatmak dileğiyle esen kalın.