- 660 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Kadınlarımızın Çilesi Bitti Mi!?
Annelerimiz, eş ve kızlarımız, kadınlarımıza ne çok haksızlık ettiğimizi belirtmek adına ne kadar çok özür sözleri söylesek az söylemiş oluruz. Hele kırsal kesimde çalışan; erken yaşlarda vücut ölçüleri değişip yaşlanan kadınlarımızın haklarını nasıl ödeyebiliriz? Klasik deyişle, sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmemeli anlayışını silebildik mi tin dünyamızdan? Eksik etek sözünü çıkarabildik mi deyimlerimiz arasından…
Şu konuda kendimizi avutabiliriz birazcık. Kadınlarımızın kıyafetleri, giyim ve kuşamları hakkında eleştiri bağlamında köylerimizde sözler edilmedi. Yok, fistanı darmış, başındaki yemeni ya da yazmadan saçlarını görünüp görünmediği tartışmasını yapmadık köylerimizde.
Koşulların zorlamasıyla köylerimizde kadınlar çalışma yaşamının tüm alanlarında erkeklerle beraber oldu. Güneyin pamuk tarlalarında birlikte çalıştı kadın erkek, kız kızan sıcak güneşin altında. Ya da çaylar birlikte toplandı Doğu Karadeniz kıyılarında. Ve fındık bahçelerinde kadın erkek fındık topladı birlikte doğduğu toprakların fersah fersah ötesinde.
Uzun yaz günlerinde daha çok çalışıp üç-beş kuruş fazla gündelik almaktan öte bir düşüncesi olmadı insanımızın. Ağır çalışma koşulları içinde çalışan insanların kadınların şalvarına, başörtüsüne ilgilenecek zamanları bile yoktu. Amaç çalışmak, işvereni mutlu etmek… Olumsuz koşullarda yıpranan elbette en çok kadınlarımız, daha okul çağındaki kız çocuklarımız oldu geçen yıllar içinde.
Cumhuriyetle birlikte okuma-yazma seferberliği başlamasına karşın maalesef cinsiyet ayrılığı anlayışı bir türlü yıkılamadı güzel ülkemizde. Bazı bölgelerde kız çocukların okula gitmesi hoş karşılanmadı. Yaşayarak gözlemledim bu savımın gerçekliğini. Karadeniz Bölgemizin sahilden uzak iç kısımlarında cumhuriyetin 50. Yılını kutladığımız yılda ve daha sonraki yıllarda bile kızlarımızı ilkokula almak bir türlü olanaklı değildi.
80’lerde, Evrenli yıllarda 14-45 yaşları arasında yurttaşlarımız zorunlu okuma-yazma kurslarına tabi tutturuldu. Hala anımsarım İzmit-Kocaeli’nin bir merkez köyünde 20’ye yakın genç kadınlarımıza okuma yazma kursu açtım. Utanarak ders yaptım genç kadınlar kursun ilk günlerinde. 1930’lu yıllarda açılmış okul. Erkek çocuklar okullu olmuş, kızlarımız olamamış ne hikmetse(!)
Ulusların Ay’ı fethettiği ve daha sonraki on yıllar içinde bile kadınlarımız köylerimizde eski çağlar usulü çalışmak zorunda kaldılar. Daha düne kadar, “hadi kızlar okula” adlı çalışmalar yürütüldü ülkemizde.
İnsanımızın özellikle kadınlarımızın olumsuz koşullarda yaşamasının önlenemez mi? Elbette önlenir. Doğup büyüdüğüm köyümden, ilimden somut yaşanmışlıkları örnekleyerek insanımızın, kadınlarımızın yaşamının nasıl olumlu yönde değişmeye başladığını anlatacağım.
Yüksek dağların yakınlarında yüksek rakımlı bir köyde doğdum. Köyümde 1930 yılında okul açılmış. Komşu köylerimizde ve ilimizin köylerimde de aynı yıllarda açılmış okullar. Artvin’den bahsetmek istiyorum. Zor doğa koşulları mı dersiniz ne derseniz deyin? Halkımız Atatürk ilkelerini hızla benimsemiş. Okullu olmanın, okumanın zor yaşam koşullarından kurtulmaya çare olarak görmüş. Ve hızla içselleştirmiş okulculuk çalışmalarını. 40’lı, 50’li yıllarda kız-erkek tüm çocuklar okullu olmuş.
60’lı yıllarda ilkokul okudum. Sınıf arkadaşım kızların hemen hemen yarısı ilkokuldan sonra öğrenimlerini devam ettirdi ve ekonomik bağımsızlıklarını sağlayacak görevlere başladı. Bu arada ilkokulu bitiren bütün erkek çocuklar da ta 50’lerden itibaren öğrenimlerine devam etmiş.
Daha sonraki yıllarda kızlarımız büyük ölçüde öğrenimlerini sürdürdü. Baba ve koca eline bakmadan yaşama merhaba dediler. Erkek arkadaşlar en azından ortaokul bitirip polis oldu. Şaka bir yana yaylalarımızda çoban olmak için lise diploması sorulur oldu… Aynı hızla ilimizin tüm yerleşim alanında okuma-yazma seferberliğinin sürdürüldüğünü de belirtmeliyim
40’lı, 50’li yıllarda Cilavuz (Susuz-Kars) Köy Enstitüsü’nde okuyup öğretmen ve sağlık memuru olan büyüklerimiz vardı. Beşikdüzü Öğretmen Okulu mezunu öğretmen bir abla anımsıyorum çocukluk yıllarımda.
Okuyup, aydınlanmanın nurlu yolunu seçen insanımız, kızlarımız ekonomik bağımsızlık elde edince karşı cinslerinin töhmeti altında yaşamaktan kurtuldu büyük oranda. Uzun “sarı sıcak” yaz günlerinde hiçbir sosyal güvencesiz çalışma günleri geride kaldı…
Tüm bu anlattıklarımla şövenist bir amacım yok. Eğitim-öğretimin önemini anlatmayı amaçlıyorum; kula kul olmaktan azat olmak için. Hakları ödenmez kadınlarımızın. Cennet annelerin ayakları altındadır diyor kutsal metinler.
O halde kızlarımızı daha çocuk yaşta evlendirmek… benzeri fikirlere yaşam hakkı tanımamak. Yurdumuzun kuzey-güney, doğu-batı her yerinde, kızlarımızın, kadınlarımızın okuma, aydınlanma ve ekonomik bağımsızlık sağlayacakları duruma gelmelerini biraz da pozitif ayrımcılık yaparak önünü açmalıyız. İşte o zaman fiziksel olarak erkeklerden güçsüz kadınlarımıza karşı insanı görevimizi yerine getirmiş oluruz.
YORUMLAR
Kadınlarımız okudukça daha mutlu daha bilinçli olacaklar. Artvin güzel memleketim bu konuda önde olan şehirlerden birisidir ki ne büyük gurur bizlere... Kadını insan yerine koyarak değer verirsek erkek de değer kazanacaktır onun yanında fazlasıyla... Artık bir şeyleri birlikte kadın/erkek başarmanın zamanı geldi de geçiyor bile... Kutluyorum yürekten kıymetli Hocam...
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Çok güzel, bir o kadar da acı veren bir konuyu işlediğiniz için teşekkürler.
Türk kadını şunu düşünmeli...Atatürk ve cumhuriyet kendisini on,yüz,bin adım öne çıkarmıştı, lakin bu durumunu yobaz anlayışa tercih edip haklarından vazgeçmeye kalkışanlar dünyanın en aptal insanlarıdır.
Selâm ve saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
"Atatürk ve cumhuriyet kendisini on,yüz,bin adım öne çıkarmıştı, lakin bu durumunu yobaz anlayışa tercih edip haklarından vazgeçmeye kalkışanlar dünyanın en aptal insanlarıdır." ki, bu insanları insanları yobaz anlayışı tercih edecek ruh yapısına Öncelikle Köy Enstitülerini kapatan köy ağalarının temsilcileri getirdi. Üzgünüm. Halkım adına... bu ve benzeri öğretmen yetiştiren okulların kapatılması ve giderek batının güdümüne girerek Atatürk ilkelerinden vaz geçilmesi halkımızın aydınlanması karartıldı. Ve tarikatlar at oynatıyor ve işbirlikçiler...
Emeğe ve sanata saygımla.
Değerli İbrahim Yılmaz Hocam!
Kaleme aldığınız , Tam puanlık yazınızın; "Kadınlarımızın Çilesi Bitti Mi" sorusuna verilecek cevap Kocaman Hayırdır.
Biter mi?
Türkiye'de, cemaat, tarikat, din sömürüsü bitmeden, Kadınlarımızın Çilesinin Biteceğini düşünmek , hayal bile edilemez.
Kaldı ki mevcut siyasi yapı kadın sırtından besleniyor. Ben Amasya'nın Gümüşhacıköy İlçesinde görev yaptım. Gümüş ve Gümüşhacıköy mıntıkası, Osmanlı döneminde Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya arpalık olarak tahsis edilmiş. Paşa burayı eker biçer hasılatını alırmış.
İşte Bizim yoksul eğitimsiz kadınlarımız da, hem cemaat, tarikat ve de cehaletten beslenen siyasetin Arapalığıdır.
On için diyorum ki kadınlarımız uyanmazsa, asla çilesi bitmez, bitmesine isin verilmez.
Selam ve saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
Ne diyelim! bu coğrafya sorunlu, önemli bir coğrafya. osmanlı döneminde de halkımız ezilmiş,erkeklerimiz savaştan savaşa sürülmüş. Yüksek vergiler altında çekilmemiş çileler kalmamış. derken meshepçilik, cemaatler, tarikatlar at oynatmış bu güzel topraklarda. ne yazık ki, Atatürk gibi bir büyük insanın yolundan yürüyemedik yetesiye. Elbet bu durumda en çok kadınlarımız ezildi, sömürüldü. Ya şimdi. sanki türban takınca ortalık süt liman olacaktı. Oldu da(!)
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.