Mutluluk Kutusu
Bir zamanlar uzun uzak yolların ardında, kimselerin bilmediği bilip de gidemediği bir kasaba varmış.Bu kasabaya nicedir bahar gelmez ne vakittir insanların yüzü gülmez güneş doğmaz doğsa da ısıtmazmış. Günün birinde kasabanın tek okuluna bir muallim atanmış,muallim kasabayı görür görmez kör talihine küfürler savurmuş. Sormuş soruşturmuş kasabanın bu hali nedir. İnsanın canı burada uyanmak istemez istese de bir işe bakmazmış. Kime sorsa aynı şeyi duyar olmuş,kasaba halkının dilinde aynı laf dolanır dururmuş. Bu kasaba lanetlidir hoca,kaç kurtar kendini buradan. Muallim bu lafları işittikçe canı epey sıkılıyor fakat buradan çıkışının olmadığını da biliyormuş.
Bir sabah okulun yolunu tuttuğu günlerden bir gün, onu görmüş. Yanından bir yaprak gibi süzülen sonraları üç kız kardeşi ile yaşadığını öğrendiği peri kızı olmalı diye iç geçirdiği âhuyu. Düşmüş peşine kızın, yürüdükçe yürümüş, bu takip onu kızın yıkık dökük evine getirmiş. Kibrit kutusu kadar bir ev,üfleseler yıkılacak haldeymiş. Muallim, ne yapıp etmeliyim onunla tanışmalıyım diye düşünmüş. Günlerce bir elinde ayna kızın karşısına geçince söyleyeceklerini tekrar etmiş. Ayna karşısında da olsa cümlelerini toparlayamaz gördüğü aksinden başka bir şey düşünmez imiş. Onun gibi bir güzelin bu çirkince muallimle ne işi olur,söylediklerini nasıl ciddiye alırmış.Yorgun göz altı, dökülen saçları yaşını ele veriyor,cesaretini kırıyor bu sevda içinde gün gün bir yaraya dönüşüyormuş.Umutsuzluğun canına tak ettiği gün, kasaba halkının dilinden düşürmediği şu efsaneyi hatırlamış.Kasabaya geldiği günlerde pek de ihtimal vermediği lakırdılar aklına yatmaya başlamış.Halkın dilinden düşürmediği şu efsaneye göre;
Esir büyücünün elinde sihirli bir kutu varmış eğer gün olur da büyücünün elinden bu sihirli kutuyu alan mutluluğa erişebilir,ahir ömür de elem keder yüzü görmez rüya gibi bir dünya hayatı sürermiş. Ama gel gör ki esir büyücünün yerini bilen bir Allah’ın kulu yokmuş. Kafasına koymuş muallim esir büyücüyü bulacak. Düşmüş yollara,yol uzun ve meşakkatli imiş geri dönmek ve kızı aklından çıkarmak bu sevdayı da unutmak istemiş ama sevda bu ya yol ne kadar zor da olsa vazgeçilmez imiş. Yol, nihayet muallimi esir büyücüye ulaştırmış. Esir büyücüyü kurtarabilirse kutuya sahip olabilirmiş nitekim ona özgürlüğünü verecekmiş. Büyücüyü esir düştüğü karanlık zindandan kurtarmış ve ondan mutluluğun kutusunu dilemiş. Yaşlı büyücü ona ancak bir şey karşılığında mutluluk kutusunu verebileceğini söylemiş. Büyücü esir tutulduğu bu yerde yıllarca uğradığı işkenceler neticesinde gözlerinden olmuş. İnsanlar ondan yeteneklerini ve uğursuz gözlerini almışlar. İsteğini yerine getirdiği taktirde kutu sonsuza kadar onda kalabilirmiş. Muallim boyun eğmiş bu şart karşısında ve isteği kabul etmiş. Elinde mutluluk kutusu geldiği yola dönmek için koyulmuş. Karanlık bu dönüş yolunda, defalarca düşmüş muallim dizleri avuçları parçalanmış kasabaya vardığında, buraya geldiği ilk günü düşünmüş insanların kaç kurtar canını buradan dediği günü. Büyücünün söylediğine göre muallimin tek yapması gereken dileği her ne ise bu kutuyu kurduktan sonra üç kez tekrarlaması imiş. Bu uzun uzak yolların ardından getirdiği mutluluk kutusu küçücük bir müzik kutusu imiş aslında. Kanlı parmaklarıyla kurmuş kutuyu ve başlamış müzik. Beklemiş muallim üç tekrarın ardından,kızın gelmesini dileğinin gerçekleşmesini. Kız kulaklarında mutluluk kutusunun bu hüzünlü sesi çıkmış gelmiş karşısına esir büyücünün büyüsü tutmuş kör muallimin dileği yerine gelmiş yüzüne bile bakmaz sandığı işte,tam karşısındaymış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.