- 641 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSANLIK
Savaşlar, depremler, salgın hastalıklar (Coronavirüs), ormanların yakılması, doğaya müdahale ve küresel ısınma derken bir taraftan da Avustralya’ da develerin ve atların katledilişi, diğer taraftan depremi fırsat bilip kirayı yükselten fırsatçılar…İnsan eliyle meydana gelen kötülüklerimiz muamma ve iyi olmayı beceremediğimiz aşikar. İnsanlığın gittikçe kaosa sürüklendiği şu günlerde iyilik güzelliklere ve iyi insanlara çok ihtiyacımız var. Yapılan yardımlarla, insanlığa ve doğaya olumlu katkı sağlayanlar yok değil, bunlar iyi güzel hoş ve böyle insanların sayılarının artması dileğiyle…
Anlattığım, bir insanın kötülüğü ve olumsuzluklara mal olan kötülüğün kitlelerdeki gücüne atıfta bulunmaktı…Öyle ya, ne yazık ki kötülükte bulaşıcı.
Aslında bu az çok hepimizin hikayesi Kötülük gördükçe hepimiz insanlardan insanlık adına kaçar olduk.
****
Birlikte örtülerini sermiş, çantaların yanında otururlarken, Khalil eliyle kumları eşeliyor, arada bir etrafı kolaçan ediyordu. Ne de olsa burası bir çöldü ve etrafta tehlike olup olmadığına bakması gerekiyordu. Hamadi, onun buralara alışık birisi olduğunu düşünerek ve kendini güvende hissederek rahat tavırlarla ayakkabılarını çıkardı ve oturarak bağdaş kurdu. Ondan tarafa bakıp aynı zamanda soru sorması bir oldu;
--Hayatında hiç arkadaşın oldu mu ???
Bu soru karşısında irkilen, hatta böyle bir soruyu hiç beklemeyen Khalil;
--Çok güvenmem. Dedi.
Ne demek istediğini anlamayan Hamadi tekrar soru sorarak;
--Nasıl yani? Güvenmem derken…Anlamadım.
Çok konuşmayan Khalil bu soru karşısında kendini ve yaşadıklarını anlatma isteği duydu ve anlatmaya başladı;
--Yine bir gün böyle bir yolculuk yaptığım şu uçsuz bucaksız çöl yollarında, kendisini Tel Aviv’ e götürmek için bir arkadaşla tanıştım. Üniversite öğrencisi olduğunu, okul dışı yaz tatillerinde bir grup arkadaşlarıyla beraber dünyanın değişik yerlerine gezi düzenlediğini, gruptan biri ile Tel Aviv’ de buluşacaklarını, maceraya tutkun biri olduğunu anlattı. Oldukça sempatik biri olan İspanyol gençle yolculuk boyunca güzel anlarımız olmadı değil. O zaman bende bu işleri yeni yapıyordum, tabi yeni dediysem de beşinci seferimdi. Ama yolculuk yapa yapa sıkılmış biri olarak aynı zamanda kendime dostta arıyordum. Felix benim için arkadaş olunabilecek birine benziyordu. Hatta bana telefon numarasını, İspanya’ da bulunan adresini bile vermişti. O güne gelene kadar insanlardan hep uzak durdum, fakat artık buna bir son vermek istiyordum. Belki de önceden yaşadığım bir kazanın bana verdiği bir kuruntuydu bu, daha doğrusu bu benim içime kapanık oluşumun kuruntusuydu. Lübnan’ da tarfik kazası sonucu bir gözümü kaybetmiştim. Anlayacağın, tek gözlü biri olarak insanlardan kaçmıştım. Sonra kendi kendime “bu benim kuruntulu yaklaşımım” diye düşündüm. Felix’ in dost canlısı görünümü ve bana verdiği değer, yolculuk boyunca arkadaşlığın ilerlemesine sebep olmuştu. Ta ki, Tel Aviv’ e yaklaştığımız, daha doğrusu yolculuğun son bulmasına bir gün kala, bana yazdığı notu okuyana kadar.
Hamadi dikkat kesilerek Khalil’ i dinliyordu, Khalil devamla;
--O gün dünya başıma tekrar yıkılmıştı, ilk yıkıldığı gün bütün ailemi 1982’ de İsaril’ in Lübnan’ daki Filistin örgütlerini bombaladığı zaman aralarında benimde bulunduğum ve yaralandığım ve ailemi yok ettiği gündü. İkinci yıkıldığım gün, trafik kazasıyla gözümün birini kaybetmemdi. Ve üçüncü yıkıldığım gün ise, arkadaş olarak bildiğim Felix’ in yolculuğun sonuna geldiğimiz bir zamanda, bütün paramı yiyecek ve içeceklerimi alarak ortadan kaybolup, beni ölüme terk ederek bıraktığı gündü. Felix o gün bir not bırakmıştı. Notta şöyle yazıyordu; “ kör biri olarak senin yaşamak neyine, seni ölümle baş başa bırakıyorum.” Adeta yıkılmıştım, işte o gün bugündür insanlara güvenmiyorum. Ben sadece görevimi yaparım. İnsanlardan çok çektim Hamadi, anlıyor musun?
Hamadi, Khalil’ in anlattıklarına içerlemiş bir vaziyette Felix’in yaptığı bu alçakça hareketi düşünüyor, bir taraftan da Felix ‘in Tel Aviv’ e ne için geldiğini sorguluyordu. İşte tam bu noktada, kendisinin de ne için geldiğinin anlamını daha iyi kavrıyordu. Hamadi’ nin hayat anlayışı, insanlığın olması gereken yerde durması anlayışıydı. Olması gereken yer anlayışı neydi? Olması gereken, Allah’ ın bizlere bahşettiği ruhu, onun bize emaneti olduğunun bilinciyle en güzel şekilde biçimlendirmek, yani güzel ahlaktı. Ama insanlık bu güzel ahlaktan hızla uzaklaşıyordu. İşte bu yollara revan oluşunun sebebi Allah’ ın emanetini arayıp bulmaktı. Çadırda Jamal Macid ile sohbetinde, Afrika’ da yüzyıllar önce yaşanan sömürgeleştirme trajedisini anlatmış, ve hala Afrika’ nın açlık ile mücadelesini dillendirmiş, Ortadoğu’ nun ise insanlık tarihi boyunca savaş ve barut kokusuna boyanmasını üzülerek düşünmüşlerdi. Bütün dünyada yaşanan acı, gözyaşı zulüm, insanlığın geldiği noktayı belirliyordu. İyi bir dünya yaşanamaz mıydı? İşte Hamadi, iyi bir dünya için her şeyini feda etmeye hazırdı. Bu yüzden dir ki bilge kişi İlter Bugan ile görüşmek arzusu onu tetikliyordu. Hayat ne garipti, bir tarafta doğruluğu ve iyiliği elde etmek için uğraşan insanlar, diğer tarafta adeta zulmü kendine ilke edinmiş bedbahtlar. Ama şu da bir gerçekti ki, iyilik ve doğruluk eninde sonunda kazanacaktı. Hamadi, başta ön yargılarla yaklaştığı Khalil’ e şimdi daha bir hak veriyor. Onun neden insanlardan uzak ve soğuk olduğunu daha iyi anlıyordu. Hamadi, kendini iyice düşüncelere kaptırmıştı…
--Artık yeteri kadar dinlendik sanırım, buralarda fazla eğlenmemek lazım. Biliyorsun çöl sakin olduğu kadar tehlikelidir de. Kum fırtınası çıkabilir, takip ediliyor olabiliriz, ne bileyim her an her şey olabilir.
--Şimdiye kadar takip edildiğimi sanmıyorum ama, Astal ailesinin neredeyse ölecek iken beni bulduğunu biliyorum.
--Her zaman iyilerle karşılaşmazsın.
Khalil’ in dili sanki çözülmüştü, iki kişi bir taraftan develer ile ilerlerken, diğer taraftan sohbete dalmışlardı.
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.