- 1571 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
En Sadık Dost, Köpek
Uygarlık tarihine baktığımızda insanoğlunun ilk olarak köpeği evcilleştirdiğini görürüz. O gün bu gün en sadık dostlarımız olmuşlardır köpekler. Ölen sahibinin mezarının başında onun dönmesini bekleyerek sadakat örneği sergileyen ve buna benzer nice öyküler duymuşuzdur köpekler hakkında…
Bilim insanları 12 000 yıl önce evcilleştirildiğini söylüyor köpeklerin. Mağaralarda, ağaç kovuklarında yaşayan atalarımızı korumuş köpekler tarihin karanlık çağlarında. Göçebe, yaşamı, tarım toplumu, feodal ilişkiler içinde yaşarken köpekler hep yanı başımızda olmuş.
Orta Asya bozkırlarında yaşayan atalarımızın kalabalık sürülerini korumuş köpekler. Sadece Asya’da mı? Elbette hayır günümüzde bile hayvancılık yapılan kırsal bölgelerimizde köpek köylümüzün en birincil muhafızıdır.
Elazığ ve Malatya illerimizde büyük can ve mal kaybına neden olan depremi yaşadık kısa bir süre önce. Ulusça tanımsız acılara sevk etti bizi bu doğa olayı. Depremde yaşanan kayıplar ne kadar üzücü ise kurtarma ekiplerimizin övgüye değer düzeyde büyük bir seferberlikte başarılı kurtarma çalışmaları hepimizi mutlu etti.
Hele kurtarma çalışmalarında bir köpeğin enkazın altına sıkışmış depremzede yurttaşımızın kameralarda ölümsüzleşen hali ne kadar övgüye değerdi… Anlatılamaz. Hayvanın bir iş başarmanın mutluluğu kadar enkaz altındaki yurttaşımıza bakarken gamlı hali sokak köpeklerine kıyan en kati yüreklilerimizi bile sızlatacak düzeydeydi.
Köpekler sadece keçi, koyun hatta büyük baş hayvanlarını korumuyor. Kentlerde doğaya-toprağa, hayvanlara hasret kalan insanlık evlerinde köpek besleyerek köy yaşamına özlemini gideriyor bir derece. Ve köpeklerin kurtarıcı olarak yetiştirilmesi bu hayvanların insanlığa ne derece yaralı olduğunun bir takdire şayan göstergesi…
Ve çocukluğum, gençlik yıllarım köylerde geçti. Ailemizin en önemli geçim kaynağı hayvancılıktı. Babam iflah olmaz bir koyun sevdalısıydı. Bazı yıllar 3 basamaklı sayılarla ifade edilecek çoklukta keçilerimiz de oldu. İki kez kısa sürelerle keçi sürümüz şenlendirdi köy ve yayla evlerimizin yakınlarındaki ağılları.
Beyaz yünlü, yüzleri kara koyunlar, yüzleri mor koyunlar. Siyah yünlü, bazen de bütün vücutları siyah sadece başları beyaz ne güzel koyunlarız vardı. Hele koçlarımız… Koyun, keçi sürüleriniz varsa bu hayvanları özellikle geceleri bekleyecek acar çoban köpeklerinizin olması illaki gerekir.
Çocukluğumda ilk anımsadığım iri bir köpeğimiz vardı. Karabaş. Karabaşı severdik kardeşimle. Burnuna dokunurduk. Kuyruğunu yakalardık. Bazen becerebildiğimiz kadarıyla sırtına binmek isterdik. O güzel hayvan bizim kendisini rahatsız etmemizden hiç rahatsız olmazdı. Derken yıllar geçti. Ortaokul yılları dâhil okullar tatil ben çoban. Elimde bir değnek ve ekmek çıkını, önümde bir sürü… Ve bazı günlerde köpeğimiz biricik arkadaşım olurdu dağların yamaçlarında.
Okullar bitti. Çobanlık günlerim sona erdi. Babamın koyunculuk serüveni bitmedi. Köy okulları nisan sonunda tatile girerdi öğretmenliğimin ilk yıllarında. Yine böyle bir yılsonu öğrencilerin karnelerini verdim, ertesi gün memlekete yollandım. İlçeme vardığımda akşama az bir süre kalmıştı. Mayıs tüm güzelliğiyle kendini hissettiriyordu. Çayırlar yeşile kesmiş, meyve bahçeleri renk renk çiçeklere bürünmüştü. 10 kilo metre yolum vardı baba evime varmak için. 70’ler, araç yok henüz köylere. Tabana kuvvet yürüyeceğim. Elimde küçük valizimle yürümeye başladım. Daha 20’li yaşlarda bir delikanlı… Anne-babamı aylar sonra göreceğim.
Üç haneden oluşan çayırların kenarındaki evimize yaklaştığımda gökyüzü köyü mavi rengi solgun gümüş rengine dönüşmüş gün geceye evriliyordu. Koyunlar babamın çayırların ortasında yaptığı ağıla girmişti. Ağılın yanından iri iki köpek havlayarak bana doğru koşmaya başladı. Ani şaşkınlıktan sonra hemen az ilerimdeki armut ağacına tırmandım.
Yakınımda ağaç olmazsa işim orantik deyişle haraptı. Köpeklere parçalanmadan kurtulmuştum. Babamın kılavuzluğunda ağaçtan indim. Biri koyu siyah, diğeri boz iki köpekti sürümüzün amansız bekçileri. Eve geçtik. Ertesi günü hayvanların yalını (köpek yiyeceği) ben verdim. Elbette babam yanımdaydı. Tanıştım böylece acımasız dostlarımızla.
Anne-babanın Hakk’ın rahmetine kavuşalı yıllar oldu. Koyun-keçi ve hele de ilkbaharlarda kuzu seslerinin o tatlı tınısını unuttuk. Onlardan birkaç adet çan kaldı yadigâr. Manda-sığır, tavuk-kaz beslemek mazi oldu. Kışları şehirde yazları köye dönüyoruz. Kardeşimle iki aile, bir köpeğimiz var sadece. Tomas.
Tomas, çoban köpeğinden küçük kahverengi tüylü sevimli mi sevimli bir can dosttur. Kışları kardeşim bir tanıdığa bırakıyor. Köye dönünce evimizi şenlendiriyor Tomas’ımız. Araba ile bir yere gittiğimizde annesinden ayrılan bir çocuk gibi hüzünlenir. Eve döndüğümüzde daha arabadan inmemize müsaade etmez ön ayakları üzerine kalkar bir insan gibi bizlere sarılır hasret giderir.
Elimde şiir kitabı kırlara açıldığımda yegâne arkadaşım olur Tomas. Bazen sesli okurum şiirleri. Bir insan gibi ara ara yüzüme bakarak dinler beni. Bir perşembe günü anne-babamın mezarlarının başında Kur’an’ı Kerim okuyordum. Birisinin bana dokunduğunu hissettim. Yana döndüğümde Tomas’la göz göze geldik. Başını okşarken o anda kendimi biricik sadık dostumun yanında yalnız olmadığımı hissettim…
YORUMLAR
Sevgili öğretmenim, değerli dost İbrahim Yılmaz Bey!
Kaleminizden "En Sadık Dost Köpek” makalenizi okuyunca; aldım başımı gittim doğup büyüdüğüm köyüme.
Rahmetli babam sağken, kapımızdan sürü eksik olmaz, koyun keçi olunca da kapıda “köpeksiz” kapı olmazdı.
Hiç olmadığı zaman, 6/7 köpek beslenirdi.
Hem de, dişisi ve de erkeyle.
Her birinin rengi farklı, boyu farklı lakin hepsinin huyu bir birine uygundu.
Demem o ki hepsi sadıktı.
Yal yediği kapıya asla ihanet etmez, sahibi kemiklerini kırsa, dişini göstermezdi.
Niçindir nedendir çözemedim.
Şimdi hepimiz birine kızsak, kızdığımız her kimse onu köpeklik le itham ediyoruz.
Bu günlerde bu itham daha da çoğaldı.
Sahi bu kadar sadık , insana ve de özellikle sahibine bağlı hayvanı niye hayvan bile olamayacak, aşağılık birini aşağılamak için bu masum hayvanları araç ediniyoruz?
Köpek kelimesinin ne anlama geldiğini kısaca araştırdım. Köpek Kelime Kökeni< Tü köp gür, sık, iri +Ak << ETü köpük” demekmiş. Bir kaynakta, köken Rusçadan geliyor diye yazıyor.
Köpük "iri ve tüylü köpek cinsi" [ Ebu Hayyan, Kitabü-l İdrak (1312) ] vs vs.
Demek isterim ki, sizinde yazınızda belirtiğiniz gibi, İnsanlara dost olan bu muhteşem hayvanı, hayvan bile olamayacak, iki ayaklı mahlukları aşağılamak için kullanmalıyız.
Kaynakta da görüldüğü gibi “Köpek = Köpük” köpük bile olamayacaklara köpek demek, köpüklere haksızlık olmaz mı?
Selam ve saygılarımla.
Allah un selamı tüm inananların ve sizinde üzerinize olsun değerli öğretmenim İBRAHİM YILMAZ BEY,
Benimde iki tane kedim, iki tane de köpeğim var..Köpekler sahiplerine çok sadık akıllı yaratıklar..Ben daim dua eden duazenler ,yetimler masumlar,sabiler ,hayvanlar ve yemyeşil doğada ki bitkiler piri faniler.minnacık çocukların hatrına insanlar bu kadar zalimleşmişken Allah cümlemizi koruyor diyorum,
Allah ın yarattıklarına merhametli olmak gerek bir lokma ekmek verdi diye sahibi ölse mezarına gidip bekleyen köpeklerin haberlerini okudum..
Onlar da can taşıyorlar.Sizin anlatımınız amcamların yayla yaşamlarını anımsattı bana..Bura da hiç başıboş gezen kedi köpek görünmüyor çok nadir kediler geceleri dışardalar azlar ..
Hepsi sahipli kayıtlılar bakamayanlar bulunanlarda var sahipleniyorlar..Kedilerim,köpeklerim vardı kuşlarsa her zaman var..Yem su bırakıyoruz çeşitli kuşlarla doluyor bahçe izlmek hoş..
Sidney den selamlar dua ile..
İBRAHİM YILMAZ
sizin şiir-düzyazı ya da yazılarıma yazdığınız yazılarla karşılaştığımda tanımsız mutlu oluyorum. kız kardeşlerimle sohbet etmişçesine mutlu oluyorum.
hele katıksız, riyasız tüm yaratılmış beşer, hayvan, nebat... değerlere olan dualarınızla ruhum huzur buluyor. Allah sizden razı olsun.
deneme yazımda anlatmaya çalıştığım gibi 90'lara kadar hayvanlar eksik değildi kapımızdan. yaylamızı yeğenim kullanıyor. şavşat-Ardahan kara yolu üzerinde yaylamız. yaz tatilleri ziyaret ediyoruz yaylalarımızı. hüzünleniyorum yayla evine gittiğimde, annem ve o yıllarda yaşamış tm insanlar yok artık.
koyun sürülerine uzak bakıyorum. bir devrandı bitti hepsi. Allah cümlemize hayırlısını nasip etsin.
öğretmenim siz nasıl gittiniz o uzak yerlere, beyiniz ne iş yapar. Ailenizden yakınınızda yaşayan var mı? ve Tv.'den ülkemiz televizyonlarını izleyebiliyor musunuz?
Soylu gönlünüze, sevdiklerinize ve o uzak diyarlara selamlar.
Öncelikle ellerinize sağlık bire bir yaşadım okurken yazdıklarınızı. İnsanlığı hayvanlardan öğreniyoruz çeyrek asırdır. Ve belki yeniden insan olmamak için bu öğretmenleri öldürüyoruz bir bir. Öldürmedik yada öldüremediklerimiz içinde planımız var elbet .Sığınma evleri eşleri evinden etmekte başarılı olunca aynı taktiği Kediye köpeğe de uygular olduk.
Ben çocukken DOST olunan şeydi,yirmili yıllarda aranan şey oldu. İnsan olmadığı şeyi nafile arar. Kendisi dost olacakken kendine dost edinenler sağmal inekleri seven köy kadınlarından farksız. Sütü bitinceye kadar sağ sonra ya sat ya kavurma yap ye. Yaşasın insanlık ne diyeyim ki.
İBRAHİM YILMAZ
Düzeyli yorumunuz ve ilginize teşekkür ederim.
değerli yorumunuzla yazıyı daha da anlamlandıdınız.
Emeğe vesanata saygımla esen kalın.
daha bu sabah Ankara yenikentte necip fazıl parkında yaşayan 15 köpeğin 7 tanesinin zehirlendiğini öğrendik.İnsan kadar nankör başka hangi canlı var ben bilmiyorum.Mizansen mammutlara vatandaşlık verilir enkazdan can kurtaran canların önüne zehirli aş konacak kadar şerefsiz olunur. Lafa gelince müslüman ülkeyiz.
Çok üzgünüm
Filiz Şahin. tarafından 1/30/2020 12:26:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
Ruhunuzu acıtan hayvanlara yapılan insanlık dışı uygulamalar elbette kabul edilemez.
Alnamya'da öğretmen olarak çalıştım ve Avusturya'da yaşayan Nigâr Bedirgan adlı bir kalem dostum var burda yazan.
Arkadaşın yorumunu okudum Avusturalya'da sahipsiz (Sokak köpeği) olmadığını yazmıştı. Almanya'da da sahipsiz köpek yoktur.
Demek ki, eğitim sorunun niteliksizliği ve yetersizliğinden kaynaklanıyor bizdeki sıkıntılar. hani hangi alanda işler normal yürüyor ki, dersiniz?
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Zaten bir insan hayvanlar ile iletişim kuramıyorsa biraz kendini sorgulaması, insanlığını gözden geçirmesi gerekir. Hele de şu son depremde yaşananları gördükten sonra, artık bu eziyet edenlerin ve hayvanlara kötü davrananların canı cehenneme diyorum. Kutluyorum güzel yazınızı Hocam içtenlikle..