BİREYSEL PATLAMA!
Bu sabah erken uyandım hiç nedeni bilmediğim nedenlerle. Birisini arıyordum ama kimi? Belki işime gidip dünden kalan “umuda yolculuk” ekmek teknemizde kalan işimi bitirip bir an önce kendimi dışarı atmak geliyordu içimden. Güneş yüzünü göstermiş, içimize sıcacık bir duyguyla yansıyordu. İçim de bir kitap alıp yeşil bir alanda okumak ve günün tüm yorgunluğumu atmak geldi.
Dünden kalan işlerimi bitirdim ve bir kitap aldım doğru yeşil bir alanda kurulu bir çay bahçesine gittim. Kendime bir kahve ısmarladım ve kitap okumanın keyfine daldım, o sıralar çay bahçesi sessiz ve ilk gelen bendim galiba…
Zaman ilerledikçe tek, tük gelen oldu ve bana bakışları bir tuhaftı sanki kitap okumamı yadırgamışlardı çünkü gelenler hemen, hemen hepsi çifttiler, demek ki buraya gelenler hepsi erkek-kız gruplarıydı. Aşklarını birbirlerine fısıldamak, çaktırmadan el ele tutuşup kısa bir süreliğine de olsa sevişmekti. Kitap okumaya zamanları da olmayacaktı! Okuyup da ne olacaktı zaten “Düşüncenin para etmediği bir coğrafya da olmak yetiyordu” Bireyselik revaçta bir dönemin olduğu zamana da denk geldiğiydl.
Ben dünyayı ve yaşamayı kitaptan okuyarak onlar ise zamanlarını bir masa üstünde çaylarını içerek tatlı bir sohbet içinde yaşamak istiyorlardı, içim de gülümseyerek “tabi ki beni yadırgarlar herkesin derdi sevgilisiyle buluşup zaman geçirmek” bu devirde bir kitap alıp okumak çok rastlanır bir olay değildi! Hak vermemek elden değil, şehir hayatı ve teknolojik gelişmeler insanların bireyleştirmeye sürüklüyordu! Ve boş bir zaman yakalamak dostlarıyla buluşmak hayli zorlaşıyordu.
Ve çay bahçesi kalabalıklaştı kısa bir süre içinde, her masada ikişer kişi oturmuş koyu muhabbetlere dalmış insanlar. Arada vızır, vızır dolaşan garsonlar müşterilerine içecek yetiştirmek için ellerinde geleni yapıyorlardı, ben kitabı yarılamıştım okurken her sayfa başında biraz durup etrafımı kolaçan etmeye devam ediyordum. Acaba her zaman böyle miydi? Bu tatlı sıcacık bir ortam? Derken
Bir masa ötem de oturanlardan bir kız, erkek arkadaşıyla tartışmaya başladılar, garsonlar araya girdiyse de bir türlü tartışma bitmiyordu sonunda kavga başladı, ben ve bir garson arkadaşla duruma hakim olduk ve kavgayı sonlandırmıştık. Kız çantasını alıp çay bahçesini terk etti, gitmesinin ardın da beş dakika sonra kızla beraber başka bir erkekle; sonradan öğrendiğime göre kuzeniymiş. Kuzen geldiği gibi
“Nerde o kuzenime sarkan?” Dedi.
Etrafa tehditler yağdırarak çok kötü bir biçimde bakıyordu ve elin de bir döner bıçağıyla. Çay bahçesinin sahibi durumu iyi bildiği için önceden polise haber vermişti, Çay bahçesi sahibi:
“Daha önce de bu tür olaylar oldu ve kanlı, ölümlü vakalar olmuştu olaylar çay bahçesinin dışın da olduğu için bereket versin çay bahçesi kilitlenmekten kurtulmuştu”
Kavga başlamadan polis olaya el koydu genç tutuklandı ve arabayla çekip gittiler. Çay bahçesinin sahibi
“Allah başımızdan polisleri eksik etmesin ve bu böyle kafaların değişmediğinin kanıtıdır pireyi deve yapmaktan da ustayız” derken yılların yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Ve sessizce söylendi
“Esnaflıkta zor meslek, bu böyle nereye kadar?”
Ben de kitabımı bittirmeden günün olaylı ve insanların sosyal patlamasının eşiğinin de kalışına tanık olmuştum.
NİSAN 2006
YORUMLAR
Bireyselleşen toplum hayatının bir parçası haline gelen güvensizlik ne yazık ki bireysel doyumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Toplumdan kopuk insanların dinleme yerine tepki sergiliyor olmaları böyle bir ortamda doğaldır elbet...
Güzel ve ders alınacak bir paylaşımdı. Kutluyorum.
Sevgiyle kalın efendim.