KURU FASULYA DEYİP GEÇMEYİN:
Canımı çok sıksa da bu yağmurlar mevsimidir, mecburen yağacak ve biz de çekeceğiz yağmurların bu şımarık hallerini başka çaremiz de yoktu zaten..
Yağmura karşı bu duruşumun nedeni belki de Karadenizli oluşumdandır, çünkü yağmurla yattık, yağmurla kalktık. Göbeğimiz yağmurla kesildi ve yağmurla büyüdük, artık gına gelmişti ki…, çıktım oralardan
Bu durumu şöyle bir fıkrayla anlatabilirim...
..Bizim oralarda harman ayı geldi mi, artık akşam sabah fasulye yemeği pişerdi bütün evler de... Kurutabildiklerimizi kuruturduk, turşu yapılacak olan fasulyeleri de turşu yaptıktan sonra bir türlü harman olmayan ve aradan çıkan fasulyeleri atmak olmazdı, mecburen onları da yemek zorundaydık, atılır mı hiç o kadar nimet, aaa…
...Bazı fasulyeler kurumuyordu her nedense. Ya geç yetişiyordu, yâda çok mu güneş istiyorlardı bilemiyorum ama bildiğim tek şey her gün iki vakit fasulye yemeği yediğimizdi, taze fasulyeler bitene kadar tabi ki. Bizim oralarda Fasulyenin adı (lebiyadır) şimdilerde ne diyorlar bilmiyorum ..
.. Karadenizli bir delikanlı memleketini bırakıp adını hep duyduğu ama bir türlü görmek nasip olmadığı o şehre’’ İstanbul’a’’ gitmeye karar vermiş.. ‘’Artık büyüdüm,, şehre gidip gurbetçi olmanın vakti zamanı gelmiştir’’ deyip büyük bir kararlıkla aldı biletini ve kafasına koydu bi kere vuracaktı kendini yollara. ’’Bundan sonra yaşayacağım yer. İstanbul’dur’’ deyip vedalaştı ailesiyle ve bindi otobüse; delikanlı İstanbul yolcusudur artık.’’Heyt, bekle beni İstanbul ben geliyorum’’, der gibi bakıyordu otobüsün gittiği o uzun, ve de kıvrım-kıvrım yolları seyrederken..
..Delikanlı İstanbul’dadır; daha önce hiç gitmediği, ama adını çok sık duyduğu İstanbul’a gelmiştir artık.. İlk önce karnını bir güzel doyurmak istedi ve ilk gördüğü lokantaya girdi, oturabileceği bir yer beğendikten sonra oturdu ve garsonun yanına gelmesini beklerken garson uzaktan göründü, bir kaç adım sonra garson delikanlının yanındaydı...
-.Garson, delikanlıya yiyebileceği yemekleri saydıktan sonra sordu’ ’Efendim, ne yemek isterdiniz?’’
Garson ’un saydığı yemekler arasında ’’kuru fasulye’’ adı geçince delikanlı daha önce bu adı hiç duymadığı için dikkatini çekti ve garsona, ’’Hah tamam, kuru fasulye dedin galiba dimi, ondan getir’’, dedi ..Garson, ‘’tamam efendim’ ’deyip mutfağa doğru giderken, hemşerim de eline aldığı kaşığıyla gururla arkasına şöyle bir yaslandı ve ağar adımlarla giden garsonun arkasından baktı. ’Hadi biraz çabuk ol be kardeşim karnımız aç onca yoldan geldik, sallanma da getir şu kuru fasulyeyi’’ dedi kendi kendine..
Mutfağa giden garson elinde bir tepsiyle geri geldi ve bir tabak dolusu kuru fasulye yemeğini delikanlının önüne koydu.
.Delikanlı bir tabağa, birde garsona baktı ve,’’ bu nedir?’’ Diye sordu
Garson, ‘’Kuru fasulye beyefendi, siz istediniz ya’’.
Delikanlı, bir hışımla ayağa kalktı ve elini beline atar atmaz çekti çıkardı bara benlisini ve eliyle şöyle bir kavradıktan sonra, ,’’ Ulan sen ne zaman şehirli oldun da adını değiştirip gene benim masama geldin he..., deyip tabağa bir kaç el ateş ettikten sonra..,, lokantayı terk etti.
.. Sanırım benim durumum o delikanlıdan farklı bir durum değil.. Orada yağmur, burada yağmur, sıkıcı olmaya başladı, ben de mi çekip vurayım bu yağmurları bilemedim şimdi.) Gündüz Yavuz..
YORUMLAR
Adana da hemşehriler güneşe ateş ediyorlardı siz de yağmura bir iki kurşun sıksanız da hiç derdi olmaz yağmurun... Kuru fasulye öyküsü mü desem fıkrası mı desem, güzeldi o da... Lebiya ya da lobya... da derler ... Kutlarım içtenlikle...
pomborya
Evet,Lobya da deniyor,belki yöre, belki şive bilemiyorum ama bizim oralarda yaygın bi'şekilde lebiya diyoruz...