9
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1159
Okunma
-İnsanlar mutsuzluk üzerine yazılan şarkıları
mutsuzluğun keşfinden çok daha öncesinden
beri dinliyorlar..
’Modern zamanlar’ sadece ve çaresizce bir şeylere
tutunmayı öğretiyor insana-
-En durgun hayat bile zaman zaman bir hız
trenini çağrıştırıyor, bazen yalnız başımıza,
bazense yanımızda biri ya da birileri ile
yükseklere çıkıp bulutlara değeceğimizi sandığımız
anlar yaşıyor, sonra hiç ummadığımız bir anda
neredeyse çakılırcasına yeryüzünün derinliklerine
doğru korkunç yolculuklar yapıyoruz..
Durmak nedir bilmeyen bir hayat hikayesi-
Geçmişi unutmak değil, geleceğe ancak değişerek
gidileceğinin, değişmeden zaten bir ’gelecek’
olmayacağının bilinci gerekiyor insana..
İster entellektüel ister içgüdüsel olsun, insanlar ve
toplumlar bu bilince ulaşıyor mutlaka, yoksa
’yokoluşu’ kaçınılmaz kılıyor..
Austen ’Geçmişi hatırlamazsanız, onu bir kez daha
yaşarsınız’ diyordu..
Değişmek için unutmamak lazımdı..
Unutursanız değişemiyordunuz artık, aynı şeyi yeniden yaşıyordunuz,
ölüme yaklaşıyordunuz..
Bilmeyi istediğimiz şeylerle bilmeyi istemediğimiz
şeyler arasında kaldığımız o sancılı gerçeklerde
yatar gerekçelerimizin sırları..
Gerçekten ’yaşıyoruz’ diyeceksek eğer buna
ihtiyacımız var..
Öyle çeşitli duvarlar örüyoruz ki bazen, diğer tarafı göremiyoruz..
Kendimizi başkalarından ayırdığımızı sanırken,
biz tecrit oluyoruz..
Geçit vermiyoruz istemediğimiz hiçbir şeye güya
fakat aslında biz mahrum kalıyoruz hayatın pek çok
’yeniliğinden’ farklılığından ve tadından..
Tuhaftır ki zekanın, yeteneğin, güzelliğin
duyarlılığın daha fazla oluyor mutsuzluğu..
Farkındalık, nitelikli olmak, beğenilmek
kolaylaştıracağına zorlaştırıyor bazı şeyleri..
Niyesini bulmak için mantıklı yanıtlar arıyoruz
boşuna..Aklımızla baş edemeyeceğimizi
anladığımızda belki işin ’sırrını’ çözeriz diye bambaşka
gizemin peşine düşüyoruz..
Kimi de bir kırgınlıkla, bir yarayla, bir öfkeyle bir
zamanlar sevdiğimiz, belki de bazısını sevmeye devam
ettiğimiz bir insanla, insanlarla aramıza inşa ediyoruz
o duvarı..
Bir duvarın iki yanında birbirinden habersiz
yabancılara dönüyoruz..
Yalnız seçtiğimiz o kişileri dışarda bırakmakla
kalmıyoruz ne var ki, dışında kalıyoruz yaşayacağımız,
yaşamaktan hoşlandığımız, hayatımıza katacağımız
ya da hoşlanmasak da haberdar olmamız gereken,
ufkumuzu açacak, bizi zenginleştirecek bir çok şeyden..
Çoğalacağımıza eksiliyoruz..
Görünmez camlarımız olmalı..
Görüşümüzü kapatmayan, sadece istediğimizde
indirdiğimiz, fazla yaklaşmayı, yakınlaşmayı arzu etmediklerimizden koruyan..
Aksi halde Mario Vargas’ın ’boş avuntusu’ misali
kendine pay çıkarması kalır hayattan..
Hepimiz için bir çıkış yolu vardır mutlaka..
Hayat basit de olsa, illede ona bir mana
atfetmeye ihtiyaç duyarız..
O Sacks’ da iyimserliğini ’imkansız sanılan
durumlarla ilgilenerek’ büsbütün korumaya aldı..
’Çimen Yaprakları’n da Walt Whitman’ın üst düzey
sevgi toplumuna atıfta bulunması gibi.
Şimdi bu anda, Cumartesigüncesinde F Beigbede’in
güneş çiçeklerine dokunuyorum..
İnsan aşık olduğunda, nasıl sonu gelmeyen cümleler kuruyorsa ve
cümlelere nokta koyacak zamanı bulamıyorsa öyle karşılığını bekliyor..
Cumartesigüüncesinde bu duygularla yoğunlaşıyorum..
Renklerin kokusunu işitiyorum..
F Beigbede’in ’Çiçeklerin güneşe ihtiyacı vadır’daki kadar duyumsuyorum..
İnsan birini sevince, özleyince kendisini Albert Cohen sanıyor..
Ne dersin, dün-bugün ve ya gece-gündüz arasında sıkışıp
kalmış güneşin sıcaklığında bizleri bekleyen bir güzel
’düş’ün’ yüreği midir bütün bu olup biten?.
.....
Bize makul şehirler lazım
Mavi bir gülüş/ yağmurlu bir şarkı lazım
Kapısız evler, duvarsız sokaklar lazım bize
Çünkü biliyorduk!
Öperek yapılan vedalar
Haksız gitmelerdir
Bunu biliyor muydun?
Bir yürek sıkışıklığı
bir serin rüzgar borçlusun bana
Şiirsiz bir gece/ umursamaz bir bakış
hadi sende edası borçlusun bana
Bolkeseden bir Cumartesi rezervasyonsuz bir bilet
iki kişilik bir film borçlusun bana
Levent’te geceyarısı..Kedilerin aklı bir karış havada..
Gece terkedilmiş şehirler gibiyim..İçimdeki dört kırık opera ve
önlenemez kalp çarpıntısı ile bütün duyu organlarımın uyumlu bir orkestra gibi
rüzgarın denetiminde olması ne güzel değil mi?..
Bir özneden geliyorduk yüreğimiz yüklem dolu..
Sahi biz o an hangi zamanın gecesini yaşıyorduk?..
İçimden, ’Gel uyumayalım bugece’ demek geçiyordu fakat
sana bakınca biz hangi güneşin etrafında dönüyoruz gibi bir cümle
çıkmıştı ağzımdan..
Uzlaşması zor bir mevsimdeyiz..Birazdan ikinci sufle verilir..
Baştanaşağı umutlanmamak elde değil;
Şimdi birden, yeni bir yılla gelsen cebimde biraz gökyüzü olur..
Islak bir kuzey gecesi süslesin düşlerini-
Cumartesigüncesi Ocak 20..D G