- 1028 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
BİLGİ PAYLAŞIMI-1
Şimdi efendim, uzun zamandır siteye boş boş gelip gitmekten usandım. Düşündüm, ilgimi çeken, denk geldiğim bilgileri sitede paylaşayım da, belki yitirdiğimiz demeyeyim ama üstü tozlanmış bazı duyguların ayaklanmasına faydası olur, belki!
Öyle çok uzman işi olmayacak zira yazının içeriğine dokunmadım. Aklıma yatarsa içeriği kendimde hazırlayabilirim. Peşin peşin açıklamış olayım. Sadece bir adım ya da deneme...
Bu vesile ile 24 Ocak 1993 de şehit edilen rahmetli Uğur Mumcu’yu da yâd etmeden geçemeyeceğim. Diyor ki,”Emperyalizmin en büyük korkusu, baruttan sonra en tehlikeli buluş saydıkları; milliyetçi uyanıştır!”
E buyurun hep birlikte okuyalım…
* ANKARA TİFTİK KEÇİSİNE İNGİLİZ OYUNU
1220 yıllarında, Moğol ordularının Kayı boyunu, Süleyman Şah’ı ve halkını Türkmen topraklarından sürüp çıkarmasının ardından, Anadolu’ya gelerek yerleşen Türkmenler beraberlerinde tiftik keçisini de getirmişlerdi. 70 yıl sonra Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Osman Bey, tiftik keçisini Anadolu’ya getiren Süleyman Şah’ın torunuydu. Süleyman Şah 1229’da ölünce, oğulları Kayseri’den Ankara’ya kadar uzanan bölgede tiftik keçisi sürüleriyle yayılıp yerleştiler ve bu bölgeyi yurt edindiler. O günden başlayarak Ankara ve çevresinde halk tiftikten ipek gibi kumaşlar dokudu. Türklerin dokuduğu tiftik kumaşın ünü Ankara’dan tüm dünyaya yayıldı ve tiftik keçisi dünyada Ankara Keçisi(Angora Goat) adıyla anılmaya başladı.
İngiltere 1583’te Türk dokumacılığının sırlarını çalmakla görevlendirdiği ajanlar gönderiyordu. Bu ilginç olay Sadri Ertem’in Çıkrıklar Durunca adlı kitabında detaylı bir şekilde ve belgeyle anlatılmaktadır.
Bu belgede: "26 Şubat 1583 tarihinde Sir William Harborne tekrar İstanbul’a geldi. Bu kez kraliçenin korumasında bir ticaret kuruluşunun bir temsilcisi olarak değil, tam yetkili bir İngiliz Elçisi olarak gelmişti. Kraliçe Elisabeth, politik faaliyetlerinin yanısıra Elçi’nin Türkiye’de bazı ticari ve teknik olguları öğrenmesini ve İngiltere’ye getirmesini istiyordu. Bu konular ve işlevler şunlardı...diye başlıyor ve Kraliçe’nin bu İngiliz Elçisi’ni Osmanlı topraklarına bir kumaş, iplik, boyama ve dokuma sanayii casusu olarak gönderdiğini gösteren buyruklarını sıralıyordu."
14 madde halinde sıralanan bu buyruklardan dördü şunlardı:
1-Türkiye’de kumaşları maviye boyamada kullanılan çivit otunun tohumu(anile) ve fidanı İngiltere’ye getirilecek.
2- Türkiye’de kumaş boyamakta kullanılan bütün otlar, yaprakları, tohumları veya kabukları, yahut odunu boyacılıkta kullanılan bütün ağaçların tohumu veya fidanı, bu işte kullanılan bütün bitkiler ve çalılar İngiltere’ye getirilecek.
3- Boyacılıkta kullanılan maddelerden başka, boyama sanatı da öğrenilecek.
4- Cezayir ve Tunus için yapılan şapkalarımız için pazar aranacak. Çünkü halkımıza büyük kazanç sağlayabilir.
Hamit Dereli’nin 1951 yılında yayımlanan "Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler ve İngilizler" adlı kitabında ise şöyle yazıyordu :
"Buna benzer diğer birçok belgelerden anlıyoruz ki, o dönemde Türkiye’de dokumacılık ve boyacılık sanatları pek ilerlemişti. On altıncı yüzyılda İngilizlerin bütün çabası kumaşlarını ve boyalarını ıslah etmek, satışlarını artırmak, kendi sanayi ürünleri için geniş pazarlar bulmak üzerine yoğunlaştırılmıştı.
Kraliçe Elizabeth’in 1583’te elçiye verdiği ’Türklere kenarsız kırmızı bir tür İskoç şapkası = Fes giydirme buyruğunu İngilizler 250 yıl boyunca unutmamışlar ve sonunda 1832’de, II. Mahmut döneminde Türklere bunu giydirmeyi başarmışlardı. Kraliçe’nin Osmanlı’ya gönderdiği elçiye verdiği görevler arasında, Türk dokumacılık bilgi ve teknolojisinin çalınmasından başka, iki Türk kumaş boyama ustasının ne pahasına olursa olsun İngiltere’ye getirilmesi de vardı. Osmanlı Dokumacılığının Sonu Osmanlı’nın. 1837’de, 18 yaşındaki Victoria, İngiltere Kraliçesi olarak tahta çıkarken, Osmanlı iç ayaklanmalar ve Mehmet Ali Paşa isyanıyla uğraşmaktaydı. Kraliçe Victoria, Fransızlarla işbirliği yapıp İngiliz mallarının Mısır ve Suriye’de satılmasını yasaklayan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya karşı, Osmanlı Padişahı II. Mahmut’la 1838 Balta Limanı Antlaşması imzalayarak, Osmanlı tahtının Mehmet Ali Paşa’nın eline geçmesini önlemek karşılığında, İngiliz mallarına uygulanan gümrüğü kaldırtmış ve böylece bir yandan Osmanlı pazarını ucuz İngiliz fabrika kumaşlarıyla doldurarak Türk yerli dokuma sanayisini yok etmeye yönelirken, bir yandan da ham tiftik ve damızlık tiftik keçisinin yabancılara satışını önleyen yasakları delmişti. 1838 Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra, İngiliz Albay Handerson Ankara’dan seçtiği damızlık tiftik keçilerini Güney Afrika’da özel olarak kurulan İngiliz çiftliklerine götürmüş, çoğaltmış ve böylelikle 1856’ya gelindiğinde İngiltere, Osmanlı’nın 1838’e dek kıskançlıkla koruduğu tiftik kumaşı tekeline son vermişti. "Gavura damızlık vermek uğursuzluktur" diyen Türkmenler direnirler vermemek için. İngiliz misyoner elindeki padişah fermanına güvenerek, Osmanlı zabitleriyle birlikte damızlıkları zorla almaya kalkar.
Bunun üzerine Türkmenler silaha sarılırlar. Haber duyulur ve silahlanan Türkmenlerin sayısı onbinlere varır. Osmanlı İngiliz’e damızlık vermeyen Türkmenlerin üzerine ordu gönderir. Üç yıl süren direniş kanla bastırılır ve İngiliz’e istediği damızlık Ankara keçileri verilir. İngiliz, isyancıların dinmeyen öfkesinden korunmak için tiftik keçilerini siyaha boyayarak kaçırır ve limana ulaşıp Güney Afrika’ya doğru yola çıkar. Böylece, 1220’lerde Süleyman Şah’ın Türkistan’dan Anadolu’ya getirdiği tiftik keçileriyle, Osmanlı-Türk Tiftik Kumaş tekeli üzerinde yükselen Osmanlı İmparatorluğu, 1838’de bu tekeli İngilizlere kaptırıp elinden kaçırmakla kendi sonunu da belirlemiş oluyor ve Ankara Keçisi’ne İngiliz damgası vuruluyordu(British Angora). Osmanlı tarihi sadece savaşlar, meydan muharebeleri tarihi değildir.
Bu nedenle Atatürk, Cumhuriyet döneminde kendi kurduğu Türk Tarihi Tetkik Cemiyetince yazılan ve 1931-1941 arası okullarda okutulan tarih kitabında, Osmanlı’nın Batı’ya askeri olarak üstün olduğu yüzyıllar boyunca, aynı zamanda ekonomik ve bilimsel olarak da üstün olduğu gerçeğini özellikle vurgulamış, çöküşün askeri alandan önce ekonomik, bilimsel ve teknolojik alanlarda başladığı açık ve kesin biçimde ortaya konulmuştur. İşte Ankara tiftik keçisinin öyküsü de ekonomik alanda çöküşün başlamasının hazin bir örneğidir...”(alıntı)
Esen kalın
YORUMLAR
Merhaba Filiz Hanım, saygın kalem dost, içinde değerli bilgi içeren bunun yanında da hüzünlendiren bir yazı okudum. teşekkür ederim.
Ne diyeyim Avrupa, renösans, reforumla ve matbaanın bulumasıyla yadınlanma dönemine girerken bizim muktedirler rasathaneyi bombalayıp yok ederler.
Duraklamai gerileme her alanda yaşanır. Ve sonunda da alıntı yazınızda paylaştığınız nice can sıkıcı olaylar yaşanır.
Bir Atatürk çıkar... Bizi ortaçağ karanlıklarından yeni, yakınçağlara yaklaştırır. Ya şimdi. Şimdiyi ne siz sorun ne bön söyleyeyim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
İnsan olma
şeref haysiyet ar gerektirir, onur gerektirir,
işte gerçek Türkler her daim
güce karşı, haksız yönetim tarzlarından dolayı karşı olmuşlar
ve de maalesef canlarıyla bedel ödeyerek
günümüze kadar var olma mücadelesini sürdürmüşlerdir
Bu nedenle ATATÜRK'E EN BÜYÜK TÜRK denmektedir
Çünkü o... Türklüğün şan ve şerefini yeniden taçlandırmıştır.
nice sevgi ve saygımla
Milliyetçilik,baskı altına alınmış iradeleri ve kendilerine saygılarını kazandırmak ve ezilen milliyetleri ayağa kaldırmaksa ve sömürülmelerini engellemekse ve kendi olma iradelerini vermekse diyecek söz yoktur ama başka milletleri hakir görüp kendi dışındaki milletleri zincirlemek ve sömürmek ve alçakça aşağılamaksa o zaman söylenecek nice söz mevcuttur ,daha medeni medeniyet kurmak yerine eski ,çürük ilkel devlet anlayışlarını savunmak anlamsızdır(dinsel ve ırksal)demokrasin hüküm sürdüğü,kan akraba hısım,ırk,din önemli olmadığı devlete liyakatın hüküm sürdüğü,vatandaşın bütün ırksal ve dinsel düşünceerden arındığı sadec einsan olarak ve liyakatlı hizmetleriyle
değerlendiği yeni bir devlet ,milliyet,din,sömürü savaşlarının olmadığı vatandaşlığın Dünya vatandaşlığı olduğu bir sistem,gelecek kayglsının olmadığı kimsenin miliyetinden,ırkından,zenciveya beyaz,hiristiyan,ateist,şintoistmüslümanlığından dolayı horlanmadığı bir sistem,selamla
Filiz Şahin.
""baskı altına alınmış iradeleri ve kendilerine saygılarını kazandırmak ve ezilen milliyetleri ayağa kaldırmaksa ve sömürülmelerini engellemekse ve kendi olma iradelerini vermek"""
diğer türlüsü milleti ayağa kaldırmaz geriletir.
sağlıkla kal
Keskinkalemzaman
İlginç bilgiler gerçekten.
Paylaşım için teşekkür ederim Filiz Hanım.
Sevgilerimle....
Filiz Şahin.
saygı sunarım