- 689 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GENÇLİK NEREYE Mİ GİDİYOR?
GENÇLİK NEREYE Mİ GİDİYOR?
Okulların tam da tatile girdiği bu günlerde sosyal medyada karne sevinci yaşayan çocukların haberlerinden tutun, karnesinde kırıklar olduğu için evini terk eden çocuk haberlerinden geçilmiyor.
Burada sizlere bu haberlerden bahsedecek değilim elbette. Bir eğitimci olarak beni ilgilendiren ve aynı zamanda öz eleştiri yapmamı sağlayan bir mesajdan bahsetmek istiyorum.
Hepimiz alışkınızdır kutlama mesajlarına. Hepsi birbirinden kes kopyala yapıştır tekniği ile yazılmış bu mesajlara bakmıyorum doğrusu. Fakat bu seferki gelen mesaj hiç diğerlerine benzemiyordu. Evet, kopyalanıp yapıştırılmıştı ama öyle bildiğimiz, alışılmış türden değildi.
Mesajı bana gönderen değerli bir dostum, mesajı kimin yazdığını bilmediğini açıkça söyledi. Zaten ona da başkasından gelmiş olmalı. Çünkü aynı mesajı bir başka arkadaşım da başka gün gönderdi.
Mesajın özü şu “Gençlik nereye gidiyor?”
Bu soruyu görünce tarihte de bu soru zamanla sorulmuş olacağı gerçeğinden yola çıkarak bir araştırma yapılınca değişen bir şeyin olmadığı görülür. Burada birkaç örnek verecek olursam:
“Bu günlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.(Aristo MÖ 350)
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.(Heseiod MÖ 800)”
Bunun gibi pek çok söylenmiş söz var elbette. Sümer tabletlerinde bile “Bu gençlik nereye gidiyor” yazısına rastlanmış. Muazzez İlmiye ÇIĞ “Sümer tabletlerinde ‘Bu gençlik nereye gidiyor’ yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum” diyor.
Hal böyle olunca bende gençleri sorgulamayacağım. Ancak onları anlamaya çalışacağım.
Madem gençleri anlamaya çalışacağım dedim o zaman adını bilmediğim bir gencimizin bana kadar gelen mesajını virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte o mesaj:
“Ben 21 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. Yazılarınızı fırsat buldukça okuyorum.
Yazılarınızda sık sık “Gençlik nereye gidiyor?” türünden yakınmalarınız oluyor? Gençlik derken herhâlde lise ve üniversite öğrencilerini kastediyorsunuz. Bu durumda ben de nereye gittiğini çok merak ettiğiniz o grubun bir üyesiyim.
Madem bu ülkede yaşayan insanları gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayırdınız, ben de siz yetişkinlere bazı sorular sormak istiyorum.
Bir köşe yazarı olarak gençlerin nereye gittiğinden çok, yetişkinlerin nerede durduğuyla ilgilenmeniz gerekmiyor mu?
Ülkenin başını belaya sokan olayların başaktörleri genelde gençler mi, yoksa yetişkinler mi?
Bu ülkede yüz binlerce öğrenci tek bir soru fazla yapabilmek için dirsek çürütürken, birileri sınav sorularını ve sorularla birlikte gençlerin hayallerini çaldı ve geleceğimizi çürüttü. Bu soruları çalanlar lise öğrencileri miydi?
15 Temmuz’u planlayanlar kaçıncı sınıfa gidiyordu?
Milletin yüzüne baka baka yalan söyleyen siyasetçiler hangi üniversitede okuyor?
Sanatçı kimliğiyle her türlü ahlaksızlığı yapanlar ergen mi?
Din adamı sıfatıyla ekranlara çıkıp inancıma ve değerlerime küfredenler kaç yaşında?
Sinemada 7 yaş üstüne uygun olarak işaretlenmiş filmde bel üstüne çıkamayan yapımcılar kaç doğumlu?
Lütfen artık gençliğe laf söylemeyi bırakın da yetişkinlere bakın ve “Sizler bu ülkenin geleceğisiniz!” gibi klişe sloganlardan vazgeçin.
Çünkü sizler bu ülkenin bugünüsünüz. Siz yaşadığınız günü bile kurtaramazken, yarınları kurtarma işini niçin bize ihale ediyorsunuz?
Kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, çarpık ilişkilerle dolu dizilere reyting rekoru kırdıran sizlersiniz. Kan damlayan, şiddet kusan senaryoları siz yazdırıyorsunuz.
Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi, evlilik programlarında virane bir gecekonduya dönüştüren yine sizsiniz.
Youtube fenomenlerini seyrediyoruz diye ağlaşıyorsunuz. Ama o fenomenlere film çektirip parayı götüren sizlersiniz.
Siz gece kulüplerinde kavga eden futbolcuları el üstünde tutarken, okul koridorlarında kavga eden öğrencileri disipline gönderemezsiniz.
Bir yandan her türlü rezilliği özgürlük olarak sunan, cinsiyetsiz bir toplum özlemiyle yanıp tutuşan yazarların kitaplarını okurken, bir yandan ailenin öneminden bahsedemezsiniz.
Yetişkinler para hırsıyla sürekli inşaat yaparak şehri betona boğarken, gençlerden geleceği inşa etmelerini bekleyemezsiniz.
Alttan bir sürü dersiniz var, bize üst perdeden ahlak dersi veriyorsunuz!
Size bir şey söyleyeyim mi? Yeni nesil pırıl pırıl. Hiçbir sıkıntı yok. Asıl sıkıntı, yeni nesle eski nesilleri unutturan yetişkinlerde.
Son iki yılda kaç tane Türk filmi çekilmiş ve geçmişimizi anlatıyor. Kitapçıların çok satanlar rafındaki kitaplardan kaç tanesi gençlere ecdadını sevdirmek için yazılmış acaba?
Siz dedelerinizin emanetine sahip çıksaydınız, biz de yarınları emanet olarak kabul ederdik belki. Ama şu durumda hiç emanet alacak durumumuz yok! Kusura bakmayın!
Geçmişini unutturduğunuz bir nesle, gelecekten ödev veremezsiniz!
Bu yüzden aranızda, “Yeni nesil şöyle, yeni nesil böyle!” diye konuşup durmayı bırakın!
“Senin yaşında Fatih İstanbul’u fethetmişti!” diyerek demagoji de yapmayın! Evet, 21 yaşındayım. Ama Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta değilim.
Çünkü benim babam II. Murad değil, hocam da Akşemseddin değil.
Zaten İstanbul da artık Fatih’in fethettiği İstanbul değil.
Kalın sağlıcakla...😢”
Sevgili Dostlar,
Yukarıda “Hal böyle olunca bende gençleri sorgulamayacağım. Ancak onları anlamaya çalışacağım” demiştim. Şimdi sizlere sesleniyorum:
Gençleri sorgulama yerine onları anlamaya var mısınız? Ne dersiniz?
YORUMLAR
:) tebessüm ederek başlasam hocam.,
bu gün bir haber okudum, zaten genelde okuyorum. ve kuşakların yetişme kültürü ve bilgi alma, bilgiyi değerlendirme ve sonuca nasıl vardıklarındaki farklılıkları düşünüyorum epeydir. sosyal yönetim nedir? son 20 yılda kaç defa eğitim sistemi değişti ve ne için, sizler eğitimciyseniz elbette daha vakıfsınızdır? peki bu müfredat neye göre değişiyor??
kim değiştiriyor, ihtiyarlar.
soruyu tersten sorabilir miyim, ebeveyler veya ihtiyarlar nerede kaldı?
anlatılanlar ile gerçek hayatın birbirine uymadığını gören gençler bu çağda kolonileşmeye gidiyor. kimin kölesi olacaklar, hangi sistemin veya yasanın??
farkında olmalı herkes, son bir iki nesil kalmış olmalı yeni sisteme. hangi yüzyıl aralığında dünya tarihinde bu kadar değişim oldu?
alet ve cihaz tüm sosyal düşünceyi ve kültürel düşünceyi değiştirmemiş mi tarihte. ?
ateş, ok, tekerlek barut ve sonunda makine.
dünya düzeni son çağda insanları kayıt almaya başladı elektronik olarak. nüfus sayımları hangi tarihte başladı. tarihin jer döneminde belli bölgelerde yapılsa da ekseri 1700 lerden sonradır tahminimce.. 300 yıl sonra olan, kimlik no, ıban no,sağlıkta damar ve kan üzerinden bir tuşla dijitale aktarılmış tüm bilgiler önünde sistemin??
ve gençler dijital fişleme ve takipten kurtulmanın yollarını arıyor doğal olarak..özelime benim der gibi. ancak şunun da farkındalar sanırım, yasalar veya hukuk her ne kadar özeli korumaya çalışsa da aslında korumayı hedeflemiyor ve takip etmeti hedefliyor. gençler de bunu görüyor.
tepki olarak kaçıyorlar, saklanıyor veya susuyorlar..
bir başka tepki olarak , hiç bir şeyi umursamaz yaşıyorlar..
artık tarih, din ve eski anlatıları tabiri uygunsa yemiyor gençler..
israilli bir tarihçinin çıkarımında..
"DENKLEM BASİT
Harari, “Bu tehlike, 21. yüzyılda yaşamın tanımlayıcı denklemi olabileceğini düşündüğüm basit bir denklem şeklinde ifade edilebilir: Biyolojik bilgi çarpı bilgisayar gücü çarpı data, eşittir insanları hackleme yeteneği” dedi."
“19. yüzyılda nasıl İngiltere ve Japonya sanayileşmeyi başlattıysa, eğer dikkatli olmazsak aynısı 21. yüzyılda ABD ve Çin tarafından tekrarlanacak. Şu anda robotların insanlara rakip olduğu bir bilim kurgu filminin senaryosunu konuşmuyoruz; tüm dünyanın dengesini bozacak bir durumdan bahsediyoruz. Eğer yararlarını ve gücünü dağıtacak önlemler alamazsak, yapay zeka birkaç yüksek teknoloji merkezinin aşırı zenginleşmesine neden olacak. Bu yarışın dışında kalan ülkeler ise iflasa ya da sömürge olmaya mahkum olacak.”
yarınlar da bilinçli ailelerin çocuklarını okula göndereceğini düşünüyor musunuz?
bizlerin öğretmene sorularımız vardır, öğretmenin keyfi yerindeyse veya gerçekten eğitimciyse bıkmaz usanmaz her soruya cevap verir ve öğrencisinin durumu göre açıklamaya çalışırdı..
şimdi ise, öğretmene ne kadar ihtiyaç kaldı..
aç interneti sor? farklı bakış açılarından farklı cevaplar??
"dijitalleşme" tekerlek gibi, ateşin bulunması gibi vb yeni bir sosyal, siyasi, hukuki ve ekonomik gerçeklik ortaya çıkarıyor..
altın?? asırlardır değer saklama arası..
sonrasında altına endeksli bir ekonomik yapı en sonunda son 50-60 yıldır abd dolarına endeksli bir değerlendirme..
son dönemlerde merkez bankaları durmadan dijital paradan bahsetmeye başladı??
üstadım şahsen son 6-7-10 vb yıldır ben tüm ekonomik ödemeleri ekseri internet üzerinden yapıyorum, mümkün olsa karnımı internetten doyuracağım.. !
bu öğretim de bir kültür de aktarılırdır mecburen.. verici eski kuşaktı, alıcı yeni kuşak..
gençlerin annesi dijital olunca kaç farklı atadan öğreniyorlar bu kültürü ve kültürel karmaşadan yaptıkları çıkarımlar nedir??
verici değiştiyorsa alıcı da mecburen değişiyor..
verici için artık "insan"a gereksinim duyulmayan bir çağ mı geliyor veya geldi artık..
süperinsanlar, süperakıllar,süperçocuklar?? veya tam tersi vasat bir kültür veya baöbaşka bir sömürü çıktı karşımıza??
ve gençler şunları da sorguluyordur??
devlet ne işe yarar?? akıl ne işe yarar, enerji nedir, hayatın anlamı nedir? sonucu nedir??
cennet, internete indi, tanrı internet oldu desem? ne anlarsınız??
eski kuşakların 10 yılda edindiği bilgiyi yeni kuşak belki 1-2 yılda ediniyor artık..
ve belki de dijitalleşme bilgiye de gerek duymayacak, hazır bilgi verilecek zihinlere??
bu hazır bilgiyi 40-50 yıldır değoluyor, ayrıştırıyor, kütük veya ağaç sistemi gibi belki şimdilik gizli ancak gelecekte şeffaf bir bilgi deryasında yüzecek bir zihin ne yapar, tanrılığa kalkışır mı??
bilemiyorum, artık ok yaydan çıktı sanırım...
insanın değeri gittikçe azaldı, azalıyor??
umutvar olabilmek için gözlerimizi kapamamız gerek veya geleceği anladığımızı düşünmek bile çaresizlik olarak geriye dönüyor herkese..
bilemiyorum
fazla mı karışık anlattım??
saygılarımla
huzur eksilmesin zihninizden ve ruhunuzdan..
Vallahi delikanlı hem nalına hem de mıhına güzel bir eleştiri getirmiş. Haklı tarafları çok fazla... Anlamak anlamaya çalışmak lazım suçlamadan önce. Kuşak farkı mutlaka olur da ortak noktalarda bulunur illaki insan taraflarımızı, merhamet sevgi yönlerimizi ortaya çıkarırsak... Kutlarım bu manidar yazınızı...