- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gününüzü gün edin___
Haydi dostlar ne duruyoruz o zaman günümüzü gün edelim...
Zembereği boşalmış sözcüklerin. Akreple yelkovan öpüşüyor on ikide. Bütün ziller vaktinde vuruyor, tembellik edip gitmeyeceğim kusura bakma ÖLÜM bu gün de geciktin... Yılbaşı çiçeği gibi beni şimdi alamayacaksın... Biraz daha işlerim var… Yazacaklarım var hayata dair…
Ne olduğunu bilmediğim dipsiz bir kuyuda gibi hissediyorum kendimi, nereye baksam, karanlık, her ne kadar çıkmak istesem de olmuyor. Âmâ bazen o dipsiz kuyudan çıkıyorum başarabiliyorum. Bu kez de karanlık ve çıkmaz bir İzmir sokağında sadece elektrik direğinin loş bir ışığı ve zavallı bir kedi ıslak, korkmuş gözlerle bakıyor etrafına, yardım etmek için uzanan bir el arıyor fakat...!!!
Zaten bilmiyor ki o kedi, ıslak sokaklar mevsimindeyiz artık... Bu şehire, bu kalabalık şehire hüzün yağar bu zamanlar…
Yalnızlık yağar caddelerine… Darmadağın saclar ıslanmış yüzler hep yere bakar…
Kahveleri bile dert yüklenir... Çayları daha bir demli…
Unutulan sevgililer hatırlanır veya sevgililer unutulmaya çalışılır...
Bu mevsimde vitrinleri az sulu rakı gibidir bu şehrin…
Her adımın yalnızlığa uzanır... Yine de hızlı atılır adımlar... Sonra!.. Sonrası mı gece olur, Güneşin terk etmiştir seni bedenin üşür kalbin titrer ve… İşte gece başlar…
Ve uykuların kaçarsa gece, işte böyle kalemi, kâğıdı alırsın eline. Geçmişi, acı-tatlı haliyle anımsarsın, damla damla dökülürcesine yazarsın. Senin dünyandan göçen sevdiğin canlanır gözünde, yaşıyor gibi... Gözlerinde bir damla yaş olmadığı halde, kan basar sanki gözlerini, ağlıyor gibi...
Uykuların kaçarsa gece, ölüm gelir aklına ister istemez. Bir dal kırılır yüreğinde, başka denizlere akar ırmakların, hararetten kurur topraklar, şırıltısı kesilir pınarların.
Uykuların kaçarsa gece, hep kötü şeyler gelir aklına. Ayrılıklar, özlemler, ihanetler gelir dikilir karşına; dalarsın dipsiz kuyulara uykusuz gecelerde. Sevdiğini kaybetmekten korkarsın, ağlarsın hiç sebep yokken… Karanlıkta bir çift ışık ararsın, koca ampuller tepende yanıyorken.
Uykuların kaçarsa gece, eski ama hiç eskimeyen sevdiğin gelir aklına. Tutmak ister, tutamazsın, dokunmak ister, dokunamazsın... Yakınlar uzak olur, kalabalıklar yalnızlığın... Hayal mi gördüklerin, yoksa gerçek mi? Anlayamazsın...
Uykuların kaçarsa gece, yastık diken olur batar yüzüne. Eski hatıralar serilir gözlerinin önüne... Gece bitmez yıl gibi uzayıp gider. Ta altmışlara gidersin… Eski sevgililer gezinir gözlerinde, bölünür yürekler... Of çok geride kaldı onlar dersin bir adım ileri yetmişlere gidersin. A dersin ne zaman geldik bu güne, yaramazlık yapıp anasından ya da babasından enseye tokta yemiş çocuk gibi aptal aptal bakarsın… Canın yanar…
Derken, güneş koşar imdadına, pencerenden bir dost gibi girer. Işığı yüzüne vurur rahatlarsın... Herkesin uykudan uyandığı saatte sen, derin bir uykuya yalnızlığın karanlık odalarına dalarsın.
Sonra düşünürsün bir an. Doğduğun günden, aklının erdiği güne kadar geçen hayatını, sana büyüklerinin anlattıklarından, sonra senin hatırladıkların girer vizyona, oturur izlersin 35 mm sessiz film makinesinden izler gibi geçer tek tek kareler gözlerinin önünden. Bazı kareler çabuk geçsin diye dokunursun makinanın hız butonuna arada bir parmağını uzatarak. Farkında olmadan geçer yıllar, sonra gelirsin güne…
Gelir Pazartesi, farkında olmadan Salı, Salı da Çarşamba oluyorsa birden, Perşembe geldiğinde hafta sonu için geri sayıyorsa, ki yaşıyorsan o gün sen...
Birinci hafta yerini ikinciye, ikinci üçüncüye, derken... Ocak Şubat’a, Şubat Mart’a derken;
Nisan olduğunda yaz geliyor diye mutlu olunuyorsa, o zaman günümüzü gün etmiyoruz bence.
Günümüzü yarın ediyoruz!
Gününüzü yarın etmeyi bırakın da, gününüzü gün edin dostlar…
-Usta’ya başarısının sırrını sormuşlar.
" İki kelime " demiş;
" Doğru kararlar."
-Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar.
" Tek kelime " demiş;
" Tecrübe."
-İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı nedir diye sormuşlar.
Usta, deriiiiin bir iç geçirmiş ve " İki kelime "demiş"
" Yanlış Kararlar "
Şu hayatta belki de en çok ihtiyacımız olan şey, sahte olmadan gülen bir yüz, yalanı olmadan seven bir kalp.. Gökkuşağı’nı görebilmek için tüm renkleri sevmek gerek..
Doğayı, insanları, kuşları, kurtları, börtü, böceği, ağacı, yeşilin her tonunu, mavinin coşkusunu, bir günlük ömrü kalmış kelebeği, yuvasına bir telaşla yemek götüren karıncayı, yavrusuna gagasında yiyecek getiren kumruyu, serçeyi, sevmek lazım her şeyi, yaşamayı, nefes almayı, sevmek lazım, insanı ve de insan gibi insanı…
Kitaplaşacak kadar çok acılarımız, hüzünlerimiz, beklentilerimiz, düşlerimiz, kaygılarımız ve sonu belli olmayan yarınlarımız var… O yüzden her şeye rağmen siz sevgilerden örülü bir gülücük demetini asın yüzünüze ve “GÜNAYDIN” deyin gününüze, umut bahçenizde açan ve de açacak çiçeklere, büyüyüp, serpilip gölgesiyle bizleri kucaklayacak taze fidanlara, geleceğin umut çınarlarına... Günaydın sizlere dostlar... Sevgilerin en güzeli sizinle olsun bu günde yeniden… Umut ve sevgi gönül sofranızın baş tacı olsun… Sevgi ve muhabbetle...
10 Ocak 2018
Ömer Sabri Kurşun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.