- 267 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dilerse bir kargayla da eşekliğimizi gösterir
Bazen Avcılar Mezarlığı’na doğru yürüyorum. Evden düz yol sayılır. Kolay geliyor. Fazla dönemeçli yürüyüşleri sevmem. İnsanın içinde kalabilmesi için dışının daha az dikkat çekmesi gerekir. Yürümeyi biraz da bu amaçla kullandığımdan öyle yollar seçiyorum. Neyse, lafı çoğaltmayayım, geçenlerde mezarlığın kenarında mola vermişken enteresan bir hâdiseye şahitlik ettim: Karga kardeşlerden birisi E-5’in kenarında tuhaf hareketler yapıyordu.
Kenarında dediysem kaldırımda demek istemiyorum. Havadaydı. Ama sanki arabaların ulaşamayacağı bir yükseklikte asılı kalmaya çalışıyordu. Hülasa: Çabası sırasında ağzındaki şeyi yolun kenarına düşürdü. Ben de dayanamayıp güldüm. Hatta bir de, sanki karga beni anlayacakmış gibi, sesledim: "Ulan saftirik, bir cevizin vardı, onu da düşürdün!" Bir-iki dakika olmadı. Kaldırıma yakın geçen araçlardan birisi bizim ceviz efendiyi pestil ediverdi: "Çırt!" O benim saflığıyla az önce alay ettiğim karga da inip cevizini yedi. Yüzbin afiyet olsun.
Sözüm meclisten dışarı muhterem kârilerim: İnsan bazen kulaklarının uzadığını kendisi de hissediyor. Bu karga kardeş de cahilliğimi göstermekle hafiften bir eşeklik hissettirdi. Aslında cahillik de dememek lazım buna. Çünkü ’cahilliğini bilen bir cahillik’ de erdemdir. Fazilettir. Hidayete açıktır. Benim yaptığımsa cehl-i mürekkeptir. Eşekliğimin ’ş’si şeddelidir. Yani hem cahildim hem de cahil olduğumu bilmiyordum. Kendi kanaatimin/yargımın ilmin sonu olduğunu sanıyordum. Neyse, karga kardeş zaman ayırıp bir ayar çekti de, gözlerim açıldı. Elhamdülillah. Artık kargalara hava atmak yok. Sonra düşündüm: Kabil de acaba...
Ama bu kadar hızlı gidersem ardımdan yetişemezsiniz. Şöyle bir yerden başlayalım: Kur’an-ı Hakîm’de Âdem aleyhisselamın oğulları Habil ile Kabil arasında geçenler de anlatılır. Okuyanlar ilgili ayetleri bilirler. Esasında kıssanın anahatlarını aşağı-yukarı her mü’min bilir. Kabil, Habil ile aralarındaki taksime razı olmaz, olmadığı için de kardeşini katleder. Bu yeryüzünde dökülmüş ilk kandır. Fakat o kıssanın devamında üzerinde çok durmadığımız şöyle birşey de anlatılır: "Allah ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. ’Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?’ dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu."
Maide sûresinin 31. ayetinde aktarılan, bizimse buraya ancak kısacık bir mealini alıntılayabildiğimiz, bu mana beni sıkça düşündürmüştür. Kardeşinin cesedinden nasıl kurtulacağını bilemeyen Kabil’in, bir karganın öğretmenliğiyle, Habil’i gömmeyi akletmesi neden böylesi bir pişmanlığa vesile olmuştur? Kıssanın finalinde zikredilen "Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu!" ifadesi ne sırlar söyler? İşte, muhterem kârilerim, ben mezkûr maceramdan hareketle Habil ile Kabil’in kıssasına da kendimce bir yolculuk ettim. En nihayet şöyle bir neticeye vardım: İnsanın tüm zulümleri doğruyu görüşünden ibaret sanmasından çıkıyor. Ya da şöyle söylemeli: Kendi hükmünün varılabilecek hükümlerin en doğrusu olduğunu sanmasından çıkıyor. Yahut da demeli: Kendi yargısına bir ’acaba’lık sınanma hakkı tanımamasından çıkıyor. Veyahut da şöyle bağlamalı: Zulümlerimiz hep gaybsızlığımızdandır.
Farkındayım. İlk üçü tamam da şu dördüncüsünü açmak gerekir. "Zulümlerimiz hep gaybsızlığımızdandır!" ne demektir? Bunun kargayla, Habil-Kabil kıssasıyla, E-5’in kenarındaki ceviz ve yolun kenarındaki şaşkınla ne ilgisi vardır? Açıklanmalıdır. Bismillah’ı olarak şunu diyeyim: Efendim, âlem hepsini aynı Allah’ın yarattığını gösterir tevhidî ilgilerle doludur da, insanoğlu pek azını farkeder. Benim de yaşadıklarımdan hareketle farkettiğim şu oldu:
Bakara sûresinin 2. ayetinde övgüyle buyrulan "Onlar ki gayba inanırlar!" hükmü aslında bütün hayatımızı sarıyor. Bir önceki ayette ’takva sahiplerinin’ anıldığını hatırlarsak, bu ayette sanki, takvanın da ancak gayba iman etmekle mümkün olabileceği vurgulanıyor. Ne demektir bu? Tecrübemden devam edersem: Benim orada kargayı saftirikle suçlamaktan sakınmam ancak ’meselenin bir gaybı olduğuna iman etmemle’ mümkündü. Evet. Eğer düşünseydim ki, âlemin bilgisi benim gördüğümden ibaret değildir, o zaman beni takvaya sevkedecek bir tereddüt edinebilirdim. Ne bileyim. Kargaya hakaret etmeden önce bir parça beklerdim mesela. Kalbimde kendime derdim: "Bilmediğin şeyler olabilir." Böylece hakikatin bütününü, yani bildiğimin daha fazlasını, öğrenmeme yol açılırdı. Cahilliğim benim irşadıma vesile olurdu. Kapı olurdu. Eşik olurdu. Öyledir. Cahilliğini bilen cahillik yarı yarıya ilimdir.
Yani benim oradaki problemim Kabil’in kardeşini katletmesindeki problemle aynı aslında. Öyle ya. Kabil de Habil ile aralarında emredilen taksimin olması gerekene uymadığını düşünmüştü. Daha doğrusu: Hakikatin bu taksimde olmadığını, kendisine yapılanın haksızlık olduğunu, görüşünün Allah’ın takdirinden üst olduğunu iddia etmişti. Bir gaybının, yani beş duyu organıyla henüz ulaşamadığı bir bilginin, bulunacağını düşünememişti. Kapanmıştı. Bu tutumu onu cinayete itti. Hatırlarsak, yine Kur’an-ı Hakîm’de bize aktarılan, İblis kıssasında da düşülen aynı hatadır. Meleklerin rağmına olarak Şeytan ’hakikatin sadece gördüğü kadar olacağını’ sanrılamıştır. Bu körleşmesi dolayısıyla da huzurdan kovulmuştur.
Gelelim kendi dünyamıza. Bize bu hayatı en çok cehennem kılan şey nedir? Yine bu tarz zulümler değil midir? Türlü çeşit ’tek gözlü’ ideolojilerin tarih boyunca toplumlara yaşattıklarını bir kenara bırakıyorum. Gündelik hayatta dahi yaşadığımız gerilimler böylesi kapanmalardan beslenmiyor mu? İnsanların birbirlerine karşı hiç yapmadıkları veya eksik yaptıkları empatilerden dolayı bu kadar anlaşmazlığı, kavgayı, hır-gürü yaşamıyor muyuz?
Halbuki "Dur bir de onu dinleyeyim. Belki göremediğim birşey vardır. Belki de o haklıdır!" diye gayba kapı açabilsek, yani imanımızı buralara kadar indirebilsek, biz de mutlu olacağız. Yapamayınca ne oluyor peki? Yapamayınca herşey zamanın müfessirliğine kalıyor. Kırmayı engelleyeci tereddütler yaşanamıyor. Özürler dilenemiyor. En sonunda, belki yıllar yıllarca sonra, Kabil gibi bir kargayı izlerken ’bilmediklerimizin olabileceğini’ anlıyoruz. O zaman Allahımız bize hepimizin hikâyesini özetliyor: "Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.