- 293 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMISIA IX
Biraz soğuk ve penceresi dahi olmayan bu hücrede, çürümek üzere olan insanlar. Dardanus’un henüz sayabildiğine göre 19 gün geçirdiği, kimisi tecavüzcü, Kimisi katil 8 kişi ile birlikte paylaştığı hücre, mahkûmların tuvaletini dahi buraya yapmaları sebebiyle iğrenç kokan bir yerdi. Sırf bu koku bile cezaların en büyüğü gibiydi diğer mahkûmların En azından bir kısmının uyumasını bekleyip tuvalet ihtiyacını gidermek de Dardanus için ayrı bir eziyet oluyordu. Yıllardır Orada duran bazı mahkûmlar Dardanus’un bu durumunu komik buluyorlardı. Zaten taşlardan örme duvarın boylu boyuna sürdüğü koridordan gelen bir ışık huzmesi ile birbirlerinin yüzünü dahi çok zor görüyorlardı.
Elinde meşale ile 2 muhafızın duvardaki gölgesi görüldü. Mahkûmlardan birkaçı korkudan tir tir titriyorlardı. Dardanus, galiba idam mahkûmu diye düşündü. Elinde bir sürü kilit olan bir adam hücrenin Demir parmaklıklı kapısının önünde durdu. Elindeki anahtarlardan birisi ile kapıyı Açmadan önce, "içinizde söylediklerim harici duvara doğru dönsün ve otursun, ismini söylediklerim benimle gelecekler" dedi ve Dardanus ile hemen yanında duran mahkûma, " sen ve sen, ikiniz yaklaşın kapıya" dedi ve yavaş yavaş hareket eden diğer mahkûmlara bağırdı. "hadi pislikler seri olun, dönün o pis kıçınızı artık" dedi. Mahkûmlar duvara dönünce gardiyan kapıyı açtı ve Dardanus ile diğer mahkûmların çıktıktan sonra kapıyı kilitleyip, " hey pislikler tamamdır dönebilirsiniz" diyerek Dardanus ile diğer mahkûmun bir gardiyan önlerinde iki gardiyan arkalarında olmak üzere koridordan yürütmeye başladılar. Koridor karanlıktı, adamların yüzü zor görünüyordu. Koridorun sonunda demir parmaklıkların olduğu yere kadar yürüdüler, gardiyanlardan bir tanesi elindeki anahtarla demir parmaklık kapısını açtı. Gardiyanlardan birisi kapıdan geçti ve diğeri Dardanus ile diğer mahkûmun Kapıdan geçmesi için eliyle işaret etti. Dardanus ve diğer mahkûm kapıdan geçerek yürümeye başladılar. Arkada kalan gardiyan ise kapıyı kapatarak onlara yetişti.
Koridorun sonundaki bir kapı gözlerine ilişti sağ tarafta duran kapıdan içeriye gardiyanlardan birisi girdi. Dışarıda bekleyen Dardanus ve diğer mahkûma arkadaki gardiyan seslendi. "hadi ne bekliyorsunuz girin içeriye" Dardanus ve diğer mahkûm bu söz üzerine içeriye girdiler. İçerideki odada bir berber gelenleri traş ediyordu. Gardiyan berbere "bu saçı sakalı birbirine karışmış yaratıkları tekrar adama çevirebilir misin, Artemisia’nın huzuruna çıkacaklar" berber Gardiyana göz ucuyla bakarak "bizim işimiz bu"dedi. Bir odun kütüğü üzerinde oturan ve traşı henüz bitmemiş askere gardiyan "haydi kalk artık, Artemisia fazla beklemez" diyerek ayağı ile adamın altında duran kütüğü ittirdi. Dardanus’un yanında duran iri yarı ablak suratlı gardiyan, Dardanus’un kolundan ittirerek "Hadi otur" dedi. Dardanus boş kalan kütüğün üzerine oturdu. Berber Dardanus’ un üzerini bir örtü ile boynundan itibaren kapattı. Elinde ki minik bir baltayı andıran keskin tras bıçağını önce hızlı bir şekilde bir yere sürtüp Dardanus’un sakallarını kesmeye başladı. Dardanus’un saçı ve sakalları tamamen kesildikten sonra diğer mahkûmu da saç sakal tıraşı ettikten sonra gardiyanlar tarafından odadan çıkartılıp kalenin girişinde bulunan büyük bir alana çıkartıldıklar. Dardanus buraya ilk geldiğinde de bu girişi görmüştü. Lakin burada Dardanus ve yanında ki ismini bile bilmediği mahkûmdan önce gelen başka mahkûmlarda vardı. Biraz sonra bir muhafız mahkûmlara "hadi bakalım gidiyoruz, eğer Artemisia’nın huzurunda bir olumsuzluk yapan olursa kellesi gövdesinden ayrılır bilginiz olsun," dedi. Bütün mahkûmların saçları ve sakalları kesilmişti sakal kesmenin bazı mahkûmların onurunu kırmak için mi, yoksa daha temiz görünsünler diye mi yapıldığı bir muammaydı. Kalenin içindeki dar sokaklarda ikişerli sıra halinde 4 muhafız önde 6 muhafız arkalarında yürümeye devam ediyordu. Sokak boyunca uzanan duvarlar ve duvarların yapıldığı taşların soğuk çehresi bir mahkûm gözüyle sıkıcı olsa gerekti. Lakin o kadar zaman Zindanda kalan mahkûmlar için açık havayı ve güneşin aydınlattığı o taşları görmek bile paha biçilmezdi. Dar Sokakların nihayet bulacağı yok diye düşünürken Dardanus, En öndeki muhafızların komutanı, iki muhafızın nöbetçi olduğu iki kanadı açık bir kapının önünde durdular. Nöbetçilerden bir tanesi iç kısımdaki bir kölenin seslenmesi ile mahkûmların ve onları getiren muhafızların geçmesine izin verdi kapı büyükçe bir avluya açılıyordu avlunun ortasında içinde bir at büyüklüğünde Fil Heykeli ve kavisli hortumunun yukarı kalkık ucundan su akıyordu. Duvardaki süslemelerin mükemmel bir işçilikle yapıldığı besbelliydi avluya açılan koridorların birisinde devasa bir muhafız çıktı ve mahkûmların tek sıra halinde dizilmesini istedi, diğer muhafızlar da mahkûmların arkasında sıralandı ki iki adam ile Adrastos ve Artemisia konuşarak avluya girdiler. Iki adamın Yunan değilde Pers komutanlardan olduğu aşikârdı. Devasa adam onları görünce eğilerek selamladı Artemis mahkûmların önünde durdu ve daha önceden belirlenen mahkûmların Yere bakan gözleri ve Artemis ile göz göze gelmemek için bakışlarını yerden ayırmamaları gerektiğini hepsi iyi biliyordu. Artemisia tek tek hepsine baktı Dardanus önüne geldiğinde onun Yere bakan gözlerinin ve yüzünün sanki bir yerden tanıyor gibiydi. Belki orada bulunan muhafızlar ve Pers komutanların yanında ağırlığından ödün vermemek için hiç oralı olmadı. Tekrar diğer Pers komutanların yanına geçerek devasa muhafıza "Pirosus" dedi. Pirosus mahkûmlara yaklaşarak yukarıdan baktı. En baştakinden başlayarak sen dedi mahkûm bir adım öne çıktı ve Pirosus "suçun nedir" dedi. Mahkûm gözlerini yerden kaldırmadan "demirciyim vergi ödemedim efendim dedi" 2. sıradaki mahkûmun arkasına geçip elindeki sopa ile ittirip bir adım öne çıkmasını sağladı ve "Peki sen" dedi 2. Mahkûm "hırsızlık 3 tane keçi çaldım efendim" dedi. 3. mahkûm Pirosus’un sopasının sırtına dokunması ile öne çıkıp "hırsız bir adamı döverek öldürdüm halka arz olan bir yerde" dedi.
Pers komutanlardan birisi kahkaha attı. Sıra Dardanus’a geldiğinde yine dokunması ile bir adım öne çıkıp "Mylasa’da bir handa hayatım söz konusu olduğundan Orada bulunan bir atı alarak kaçtım." Pirosus "yani çalarak" diyerek elindeki sopa ile Dardanus’un kafasına yavaşça bir kere vurdu. Diğer mahkûmlarda suçlarını söyledikten sonra Artemisia Persli 2 adama, gördüğünüz gibi söylediğimiz hafif suç işleyenler Sadece bu kadar ve yine de yeni yerler yaptırmak zorundayız bunun için ise para gerekiyor, Bu yüzden verginin bir kısmını İmparatorluğu’nda izniyle bu seferliğine mahsus gereksinimlerimiz için kullanmamız gerekiyor. Bu tür hafif suçlularında cezalarını çekmeleri için zindanda yer kalmadığı için köle olarak hizmet vermelerinin uygun olacağını düşünüyorum" dedi.
Pers komutanlardan uzun boylu olanı "bunu imparatorumuza iletip en yakın zamanda gerekli cevabı göndereceğimizden emin olabilirsiniz" dedi. Diğer pers komutan ise "en azından verginin yarısından belki bu işler için vazgeçebilir" diyerek gülümsedi. Artemisia " yarısının bu işler için yeterli olacağından emin değilim sonuç itibariyle halk ne kadar yunan olsa da topraklar Ahameniş İmparatorluğunun" dedi. Pers komutanlardan kısa olan "bunu bir yunanlı kadından duymak ne güzel, Gerçekten kulağa hoş geliyor"dedi.
Artemisia "ne kadar damarlarımda yunan kanı aksa da babam ve ben yunanlılara karşı nefret duymuşuzdur, imparator bunu iyi bilir" dedi. Pers komutanlardan uzun olanı hafifçe gülümseyip, "elbette bunun doğruluğu güzelliğiniz kadar açık ve net" dedi. Artemisia böyle iltifatları sevmezdi lakin yapmacık bir şekilde gülümseyip " teşekkürler" dedi. Pers komutanlar müsaade isteyerek kaleden çıkıp gittiler.
Pirosus, Dardanus ve diğer mahkûmları kalenin terzisinden yapacağı işlere uygun bir şekilde giydirdi. Dardanus ve Timun adında çelimsiz bir mahkumu ayırarak bir muhafız ile az önce ki mahkumların toplandığı o geniş avlulu binaya götürdü. Kapıda ki muhafızların yanında bekleyen orta yaşlı esmer bir kadın Dardanus ve Timun’u alarak avluya götürdü ve gerekli malzemeleri getirmesi için başka bir köleyi görevlendirdi. Anlaşılan kadın söz sahibi bir hizmetkâr falandı. Az sonra bir ahşap taşınabilir merdiven, su dolu bir kova vs. temizlik için gerekli malzemeler gelmişti. Kadın Dardanus’a bakarak mermer olan avlunun bir çok süslemesini güzelce temizlemesi gereğini anlatıyordu ki Artemisia ile bir adam konuşarak avluya geldiler ve Dardanus ile tesadüfen göz göze geldiler Artemisia ilk önce tam olarak dikkat etmediği bu yüzden gözlerini çekip hemen tekrar baktığında bu yüzü hatırlamıştı. Lakin hiçbir şekilde yanında bulunan heykeltıraş ile konuşmasını bölmeyerek birkaç yeri gösterip düzeltmesini istiyordu. Dardanus Artemisia’yı görünce sanki başından aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi kalakaldı. Kendilerine yapacağı işi tarif eden kadının "hey ne diyorum sana pislik" demesiyle, Dardanus toparlanıp dikkatini tekrar kadına vermişti. Lakin içi içine sığmıyordu. Sanki o kölelik durumu kendisi için bir lütuf gibiydi. Bütün işleri ona yaptırmaya kalksalar da onu kızdıramazlardı. Bu Tanrıların ona bir işaretiydi. Çünkü aradığı kadını tam da ümidini kestiğinde bulmuştu. Bundan sonrası ne olacak nasıl olacak bir köle ile satrap konumunda bir kadın bir araya nasıl gelebilirdi, diye hiç düşünmüyordu.
Hemen yanındaki mahkûm köle Timun "mahkûmluktan köleliğe atandığın için mi bu kadar mutlusun" Dardanus gülümseyerek baktı "evet" diyerek tekrar yerde ki taş parçalarını toplamaya devam etti. Artemisia o gün bir daha oralardan hiç geçmemişti, Dardanus onun yüzünü bir daha görme ümidiyle saatlerce çalışmış nihayetinde akşam olmuş ve hizmetli kadınlardan birisi onları alarak kalacakları tıpkı bir ahırı andıran odacıklara yerleştirip üzerlerine kapıyı kilitlemişti. Timun "zindandan bir farkı olur sanmıştım ama burası da pek farklı değil" diyerek Dardanus’a baktı ama Dardanus onu duymuyordu bile, Timun yerde duran paçavralardan oluşan yatağına yan olarak yatıp biraz sonra uykuya dalmıştı. Dardanus ta kendi köşesinde sırt üstü yatmış gözleri açık bir şekilde düşüncelere dalmış öylece kalakalmıştı. Nasıl ve ne zaman uyuduğunu anlayamadan kapı açıldı ve hizmetli kadın Dardanus’u kaldırıp " benimle geliyorsun dedi" Dardanus’un uykulu gözleri bir anda açılmıştı. Önünde hizmetçi kadın ve arkasında bir muhafız vardı. Ara sokaklarda bir kapının önünde durdular. Dardanus kendisini Artemisia’nın çağırdığını düşünerek iyice heyecanlanmıştı. Hizmetli kadın kapıyı açarak Dardanus’u içeri davet etti. Muhafıza kapıda kalması için eliyle işaret edip kapıyı kapatıp Dardanus’u girişin hemen ilerisine açılan salona geçirip kendisi kapıda bekleyerek Dardanus’u salonun ortasına gidip durması gerektiğini tembihledi. Dardanus salonun ortasına geldiğinde karşısında duran kadının Artemisia değil de sabah kendilerine iş yaptıran esmer kadın olduğunu görmüştü. Kadın üzerinde bir aksesuar gibi duran vücudunun birçok yerini açıkta bırakmış bir kıyafetle Dardanus’un yanına yaklaştı. Kadın yaklaşınca mum ışıklarından görünen yüzünde ki kırışıklar görünüyordu. Kadın üzerinde ki üzerini yarım yamalak örten kıyafeti ayaklarının önüne bıraktı. Dardanus bu yaşlı kadının niyetini anlamıştı ve bir adım geriye çekildi. Kadın "ismin ne" diyerek ciddi bir tavırla Dardanus’a baktı "Dardanus" dedi ve biraz bekledikten sonra "benim ismimde, Angelos" dedi. Dardanus gözleri kadının gözlerine bakarken Angelos’un kendisine şehvetle baktığını hissetti ama anlamamış gibi davrandı. Angelos "Dardanus seni neden buraya çağırdığımı tahmin edebildin mi?" diyerek işaret parmağını Dardanus’un arkasına geçip omuzlarında parmaklarını gezdirerek. "Dardanus, a "eğer beni mutlu edebilirsen, burada rahat edersin, eğer beni mutlu edemezsen kalenin tuvalet çukurunda çalışırsın, bilmem anlatabildim mi?"dedi. Dardanus kadının gözlerinden gözlerini alıp vücuduna doğru kaydırdı. bu kadının isteğini yapmak zorunda olduğunu düşünerek ilk onun kendisine yaklaşmasını bekledi. Angelos sarkmış göğüslerini Dardanus’un vücuduna değecek kadar yaklaşıp üzerinde ki kıyafetleri çıkarmaya başladı. Dardanus adeta bir heykel gibi öylece kalakalmıştı. Angelos Dardanus’un üzerinde ki kaba bir kumaştan alelade yapılmış kıyafeti yırtarcasına yukarı doğru çekip çıkardı. Angelos, Dardanus’un vücuduna büyük bir iştahla bakıyordu. Dardanus’un bakışlarından kendisini reddetme ihtimalini düşünerek, Angelos pencere kenarında duran şarap testisinden bir kadeh doldurup gözlerinin içine bakarak, "Dardanus kendi isminle sana hitap ediyorum, evet sana özgürlüğünü vaat etmiyorum ama burada en rahat köle sen olacaksın" diyerek birden yüzünde ki ifade öfkeli bir bakışa yerini bırakarak, "haaa eğer diyorsan geldiğim o gece karanlığından daha karanlık ve mezardan bile soğuk, eğer gardiyanın aklına gelirse boktan bir kase lapa ve biraz su verdiği zindanı istiyorum diyorsan, sana bir diyeceğim yok"
Bu sözler Dardanus’u gerçekten etkilemişti. Angelos, Dardanus’un kendisine gelmesini beklemeyip sarılıp isteksiz dudaklarına dudaklarını ve vücudunu adeta yapıştırdı.
Belki haftalarca hemen hemen her gece Angelos’un isteklerini yerine getirmek, sevdiği kadının yanında olup da bu kadar uzak olmak Dardanus için çok büyük bir acıydı.
...
Artemisia kapının önünde gelen seslerle gözlerini daldığı yerden çekerek kapıya baktı. Dardanus’a odasının kapısının önünden geçerken, "hey ucube" dedi, Dardanus’un hakaret kabul ettiği bu kelimenin sanki bir iltifat gibi gözlerinin sevinçle parlamasını sebep olmuştu. Yüzünde saklamak istediği bir gülümseme ile odanın kapısında durdu ve içeri girdi. Artemisia gülümseyerek, "nasıl sevdin ismini duyunca ucube" dedi ve birkaç saniye bekleyip "ucube seni daha çok sevindireceğim bir haberim var, görevini artık değiştiriyorum bundan sonra yanı başımda duracaksın ve beni serinletmek gibi önemli bir görevin var, yanı başında ki elinde büyük bir yelpaze olan orta yaşlarda bir adam olan Masilius’a bakarak, "Masilius yaşlandı artık onun mutfakta daha maharetli olduğunu duydum orada değerlendireceğim sen ise onun eski görevini üsleneceksin ucube" dedi ve ekledi. "Masilius ne yapması gerektiğini ucubeye anlat" dedi. Dardanus, Artemisia’nın kendisini yanı başında istemesinde ümitlenmişti. Acaba Artemisia’da onu seviyor muydu. Oysa Marsyas çayının kenarlarında gördüğü o yürekli kadın ulaşılması ne kadar kolay görünüyordu. Şimdi ise aralarında ki uçurumu bir çocuk bile görebilirdi. Masilius ne yapması gerektiğini ona anlatıp duruyordu. Lakin aklı hep düşüncelerle dolu olan Dardanus onu dinlemiyordu bile, Masilius sertçe omuzlarından tutup silkeledi. "bu işi istiyor musun ucube? İstiyorsun değil mi? O halde beni dinlemelisin şayet en ufak hatanda yanında tutmaz seni, anladın mı beni ha, anladın mı ucube" dedi. Dardanus ona bakıp "tamam tamam anladım" diyerek can kulağı ile onu dinlemeye başladı. Birkaç gün içerisinde Artemisia’nın özel odacısı olmuştu. Pers kumandanlar ve tüm özel görüşmeleri dinleme fırsatı oluyordu. Artemisia ve özellikle pers kumandanların yunanlılar hakkında ki planları ve konuştukları vatansever birisi olan Dardanus’un hoşuna gitmese de, en azından bulunduğu yer stratejik bir öneme sahipti. Dardanus burada bütün konuşmalara şahit olabiliyor ve tüm gelişmelerden haberdar oluyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.