- 623 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
PERİ KIZLARI
PERİ KIZLARI
Anlatan: Seniha Akman
Derleyen ve Yazan: Mustafa Uzelli
Ben masalları çok severim. Ta okumayı öğrendiğim günden beri, şimdiye kadar pek çok masal okudum. Hala okuyorum.
Küçükken ninem bana masallar anlatırdı. Hiç kimsenin duymadığı, bilmediği, kitaplarda olmayan masallar...
Bir gün ninem öldü. Bir yandan ninemin ölümü, bir yandan artık hiç masal dinleyemeyecek olmanın acısı vardı. Masal dinlemeden edemiyordum. Bana masal anlatabilecek birilerini bulmalıydım. Küçük bir seyahate çıktım.
Az gittim, uz gittim, dere, tepe, düz gittim. Altı ay bir güz gittim. Nihayet bir kış günü küçük bir köye vardım. Küçük Köyde tek odalı küçük bir evde misafir oldum. Meğer bu ev de Masalcı Saniha Teyzenin evi değil miymiş. Doğrusu bu işe çok sevindim. Kış geceleri de uzun mu uzun. Akşam yemeğinden sonra başladı Seniha Teyze anlatmaya.
Çok yoruldum, çok koştum. En sonunda ocağına düştüm. Masal için altı ay bir güz gezdim.
Masalcı Seniha Teyze sabaha kadar anlattı, ben de bu masalı yazdım:
Çok eski zamanlarda köyün birinde bir Perzant Hoca varmış. Bu Hocanın bir de güzel kızı varmış. Bir Pazar günü bu hoca Pazar yerine çıkarak şöyle bağırıyormuş:
--- Her kim ki benim evde bir gece misafir kalırsa ona on lira vereceğim!
O zamanlar on lira çok, çok paraymış. Fakir bir delikanlı Hocanın bu sözlerini duymuş. Hocaya:
--- Kabul ederseniz ben sizin evde bir gece misfir kalayım, demiş. Delikanlı o gece Hocaya misafir olmuş. Akşam yiyip içtikten sonra uykuya yatmışlar. Delikanlı güzel bir uyku çekmiş. Sabah olunca Hoca:
--- Bugün seninle dağa oduna gideceğiz, demiş.Delikanlı da peki gidelim demiş. Hoca biri genç, biri ihtiyar iki eşek bulmuş. Genç eşeğe kendi, ihtiyar eşeğe delikanlıyı bindirmiş. Dağın yolunu tutmuşlar. Dağın dibine varınca Hoca:
--- Şimdi demiş, ben senin bindiğin eşeği keseceğim. Sen soyunup eşeğin karnına gireceksin. Orada uykuya yatacak ve bir rüya göreceksin. Sonra gördüğün rüyayı bana anlatacaksın.
Delikanlı zaten işin başından beri bir maceranın içine girdiğini biliyormuş. Bakalım bu işin sonu nereye varacak, diyormuş. Hocanın dediklerini kabul etmiş.
Hoca onun eşeğini kesmiş. Delikanlı da soyunup eşeğin karnına girmiş. Zorla uyumaya çalışmış. O dağ da akbaba, kuzgun gibi yırtıcı kuşlarla doluymuş. Az sonra bu yırtıcı kuşlar üşüşmüşler kesilen eşeğin leşinin başına. Kaptıkları gibi delikanlıyla beraber dağın ta tepesine çıkarmışlar. Dağ da dik mi dik, yüksek mi yüksekmiş. O dağın tepesine hiç kimsecikler çıkamıyormuş. Dağın tepesi ise altın ve mücevheratlarla dolu imiş.
Delikanlı uyanınca kendisini dağın tepesinde bulmuş. Etrafına bakmış, kimsecikler yok. Aşağıya bakmış, sonsuz bir boşluk ve hiç inilecek bir yer yok. Hoca ve eşeği aşağıda küçük birer karınca gibi görünüyorlarmış. Delikanlı hocaya bağırmış:
--- Hoca! Hocaaaa! Ben buraya nasıl çıktım? Buradan aşağıya nasıl ineceğim?
---Bana oradan bir çuval altın atıverirsen seni aşağıya indiririm, demiş hoca.
Delikanlı Hocaya bir çuval altın atıvermiş. Hoca altınları yüklediği gibi köyün yolunu tutmuş. Delikanlı arkasından yine bağırıyormuş:
--- Hoca! Beni burada bırakıp da nereye gidiyorsun? Beni nasıl çıkardınsa indir buradan...
Ama Hoca hiç oralı olmuyormuş. Delikanlı sağa bakmış, sola bakmış, kimseden bir fayda yok. Dağda kalsa kurtlar kuşlar onu parçalayacak. Aşağıya ineyim dese inecek bir yer yok. Dağın bir tarafı biraz meyilli imiş. Nasıl olsa sonu ölüm, şuradan kendimi atıvereyim, ne olursa olayım, demiş.Ve kendini dağdan aşağıya bırakıvermiş. Yuvarlana yuvarlana bir peri padişahının bahçesine düşmüş. Peri Padişahı delikanlıyı yakalamış:
--- Sen in misin, cin misin, nereden gelirsin demiş.
Delikanlı Peri Padişahına başından geçenleri anlatmış. Peri Padişahı:
İyi ki sen benim elime düştün. Cinlerin eline düşseydin seni boğarlardı. Sen iyi bir çocuğa benziyorsun. Benim de senin gibi birine ihtiyacım vardı. Bana hizmetkarlık eder misin? Demiş.
Delikanlı Peri Padişahının hizmetkarlığını kabul etmiş. Peri Padişahı ona yapacağı işleri belirtmiş. Benim kırk tane odam var. Her gün bu odalardan 39 unu silip süpüreceksin. Fakat hiç bir zaman asla kırkıncı odaya girmeyeceksin.
Delikanlı o gün işine başlamış. Her gün odaları tertemiz silip süpürüyor, paspas yapıyormuş. Böylece günler, haftalar aylar geçmiş. Bir gün merakını yenememiş. Şu odaya da bir bakayım, acaba burada ne var, demiş. Ve kapıyı açmış. O odada büyük bir havuz varmış. Havuzun ortasından berrak sular gürül gürül havaya fışkırıyorlarmış. Birbirinden güzel 3 Peri Kızı yılda bir gelip bu havuzda yıkanıyorlarmış.
Az sonra havuzun altında üç kuş görünmüş. Yavaş yavaş havuzun üstüne çıkmışlar. Delikanlı, bunlar neyin nesidir acaba diye kapının arkasına saklanarak, onları merakla izlemeye başlamış. Kuşlar havuzun kenarına çıkınca sırtlarındaki kuş kabuklarını çıkarmışlar. Birer çırpınışta birbirinden güzel üç kız oluvermişler. Doğrusu bu ya, küçük kız hepsinden güzelmiş. Delikanlı bir bakışta kıza aşık olmuş. Kendi kendine:
--- Şunun kabuklarını alıp saklayayım, belki bana yar olur diye düşünmüş. Peri Kızları havuzda yüzer, yıkanırlarken onlara görünmeden küçük kızın kabuklarını alıp cebine saklamış.
Yıkanma ve banyo bitmiş. Kızlar havuzun kenarına kabuklarını çıkardıkları yere gelmişler. Bakmışlar, küçük kızın kabukları yok. Aramışlar, taramışlar yok. Küçük kız ablalarına yalvarmış:
--- Sakın beni buralarda bırakmayın, benim kabukları da bulalım, beraber gideriz, demiş. Ama ablaları ona aldırmamışlar. Artık gitme vaktimiz geldi. Daha fazla kalamayız, demişler. Kabuklarını giyerek birer kuş olup uçup gitmişler. Küçük kız tek başına kalakalmış. Oraya buraya bakıp kabuklarını ararken kapının arkasına saklanan delikanlıyı görmüş:
--- Benim kabuklarımı sen aldın, demiş. Oğlan, hayır ben almadım dediyse de, kız onu kandırmasını bilmiş:
--- Kabuklarımı sen aldıysan ver ne olur, ben artık hiç gitmeyeceğim, hep burada ve seninle kalacağım, demiş. Oğlan kızın dediklerine inanarak kabuklarını vermiş. Kız kabuklarını alır almaz hemen giymiş. Bir silkinişte kuş olmuş . Sonra pırrr... Uçup gitmiş. Delikanlı ardından bakakalmış.
Peri Padişahı bu odaya girme demişti, girdiğine mi yansın, Kızı elde etmişti, kaçırdığına mı yansın. Delikanlının rengi yüzünden uçup gitmiş. Üzgün üzgün eve gelmiş. Peri Padişahı onun ne yaptığını yüzünün renginden anlamış. Sen o odaya da girdin, demiş. Delikanlı da inkar etmemiş, girdim, demiş. Ve orada gördüklerini Peri Padişahına anlatmış.
Peri Padişahı da:
--- O odaya niye girdin?
Dertsiz başını derde verdin,
Şimdi günü güne ekleyeceksin
Tam bir sene daha bekleyeceksin, demiş. Onlar yılda bir kere gelir. Onlar gelince kabuklarını alıp gözünün önünde yakacaksın. Kabuklarını geri alamayacağını anlayınca burada eğlenir kalır ve ancak o zaman sana yar olur, diye bir güzel öğüt vermiş.
Delikanlı kızı çok sevmiş ve orada bir yıl daha beklemeye karar vermiş. O yılın her günü bir ay kadar uzun gelmiş delikanlıya. Yine her gün odaları silmiş süpürmüş yıl boyunca. Nihayet delikanlının beklediği gün gelmiş. Kızlar o gün gelecekmiş. O gün delikanlı daha kurnaz davranıp, bir başka yere saklanarak beklemeye başlamış. Kuşlar yine gelmişler. Önce kapının arkasına bakmışlar. Delikanlı yokmuş. Yine kabuklarını çıkararak banyo etmeye başlamışlar. Gönülleri rahatmış. Delikanlı saklandığı yerden çıkarak onlara görünmeden yine küçük kızın kabuklarını almayı başarmış.
Banyo bitmiş, yine kızların gitme vakti gelmiş. Bakmışlar ki, yine küçük kızın kabukları yok. Büyük kızlar yine kabuklarını giyerek birer kuş olup uçup gitmişler. Küçük kız yine tek başına kalmış. Kabuklarının yine o dalikanlının sakladığını anlamış. Ararken ararken yine delikanlıyı bulmuş.
--- Kabuklarımı yine sen aldın. Artık bu sefer seninle kalacağım, dediyse de delikanlı inanmamış ve kabuklarını vermemiş. Kıza:
---Seni çok sevdim, seninle evlenmek istiyorum, demiş. Kıza oradan başka elbiseler giydirmiş. Peri Padişahından müsaade isteyerek beraberce köyün yolunu tutmuşlar. Delikanlının köyü de Peri Padişahının ülkesinden yüz yıllık yolmuş. Az gitmişler, uz gitmişler, altı ay bir güz gitmişler. Hala Peri Padişahının ülkesinden çıkamamışlar. Kız oğlana:
---Önümüzde yüz yıllık yol var. Bu yol yürümekle bitmez, yürüsek ömrümüz yetmez, bin sırtıma, gözlerini kapa demiş.
Delikanlı kızın sırtına binmiş ve gözlerini kapamış. Birkaç saniye sonra gözlerini açınca kendilerini evlerinin önünde bulmuşlar.
Delikanlının annesi kapıda bekliyormuş. Oğlunun bulunduğuna çok sevinmiş. Sarmaş dolaş olmuşlar. Delikanlı annesine:
--- Anne, sana Peri Padişahının ülkesinden gelin getirdim, demiş.
Delikanlı köyde büyük ve güzel bir ev yaptırmış. Peri kızının kabuklarını da o evin altına gömmüş. Sonra 40 gün, 40 gece düğünleri yapılmış. Düğün günü Peri Kızı evde sandalyenin üstünde oturuyormuş. Bir ara burnuna bir koku gelmiş. Önce bu kokunun ne olduğunu ve nereden geldiğini anlayamamış. Sonra orayı, burayı araştırırken bu kokunun kendi kabuklarının kokusu olduğunu ve yerin altından geldiğini anlamış. Kabuklarının kokusunu duyunca aklı başından gitmiş. Herşeyi unutmuş. Elleriyle toprağı acele acele kazmış. Kabuklarını bulunca hemen giymiş, yine bir kuş olup uçup gitmiş.
Akşam olmuş, damat eve gelmiş. Bakmış evde gelin yok. Sonra birden kabuklar aklına gelmiş. Bakmış kabuklar da yok. Sonra her şeyi anlamış. Yine yapayalnız kalmış. Ve bütün emekleri boşa gitmiş. Yeniden bu kıza kavuşmanın yollarını düşünürken birden aklına Perzant hoca gelmiş. Doğru Pazar yerine koşmuş. Hoca yine Pazar yerinde bağırıp duruyormuş:
--- Benim evde bir gece misafir kalana on lira var! Benim evde bir gece misafir kalana on lira varrr!
Delikanlı hocayı hemen tanımış. Yanına sokularak, ben sizin evde bir gece misafir kalayım, demiş.
O gece yine hocanın evinde misafir kalmış. Sabahleyin yine iki eşekle oduna gitmişler. Dağın dibine varınca yine hoca eşeğin birini kesmiş. Delikanlıya:
--- Soyun eşeğin karnına gir, orada uykuya yatacaksın ve bir rüya göreceksin, o göreceğin rüyayı bana anlatacaksın, demiş.
Delikanlı geçen sefer dağın tepesinde çırılçıplak kalmıştı. Artık akıllandı. Bu sefer:
--- Hocam, ben soyunmadan gireyim, demiş ve eşeğin karnına girmiş. Az sonra yine kendini dağın tepesinde bulmuş. Hoca yine bekliyormuş yukarıdan altın gelecek diye. Delikanlı yukarıdan aşağıya bağırmış:
--- Hoca, beni nasıl çıkardıysan indir aşağıya. Hoca yine:
--- Bana oradan iki çuval altın atıverirsen seni aşağıya indiririm, demiş. Bu sefer delikanlı:
Evvelkiler senin olsun, bu seferkiler de benim olsun mu diye bağırmış.
Hoca onun önceki çocuk olduğunu anlamış. Altından falan vazgeçerek binivermiş eşeğine, tin tin tin doğru eve gelmiş.
Delikanlı yine dağın tepesinde yalnız kalmış. Orada iki çuval altın doldurmuş kendisi için. Önce onları aynı yerden Peri Padişahının bahçesine doğru yuvarlamış. Sonra kendisini da atmış aşağıya. Yuvarlana yuvarlana yine dağdan inmiş. Az sonra yine kendisini Peri Padişahının bahçesinde bulmuş. Bakmış iki çuval altın da duruyormuş yanında. Peri Padişahı:
--- Oğlum ben sana demedim mi? Onların kabuklarını yakmayınca onlar sana yar olmaz.
Delikanlı Peri Padişahının evinde bir yıl daha hizmetkarlık etmiş. Kuşlar gelince yine kabuklarını alıp saklamış. Küçük kız:
--- Sen yine mi geldin? Senden kurtuluş yok mu? Kabuklarımı ver demiş. Ama delikanlı bu sefer kabuklarını vermemiş. Kızın gözleri önünde yakmış. Peri kızı çaresiz bir daha memleketine dönememiş. Oradan iki çuval altınları da alarak beraberce delikanlının memleketine gelmişler. Yeniden 40 gün 40 gece düğün yapmışlar. Ömürlerinin sonuna kadar mutlu ve refah içinde yaşamışlar.
Anlatan: Seniha Akman
Derleyen ve Yazan: Mustafa Uzelli
YORUMLAR
teşekkürler efendim severek okudum.lütfen sizler yazın biz okuyalım sizi favorime ekledim...gül diyarından selam olsun
Mustafa Uzelli
Eğer Isparta (Gönen) den, güllerden almasaydık Özümüzü, böyle güzel eserler yazacak bilgilerimizi, bu kadar güzel yazamazdık. Okuyup yorumladığınız için teşekkürler.
Birkaç yıl önce Gül Şehri Isparta benim Sonbaharda Park adlı şiirimi Yılın Şiiri seçmiş ve arka fona ağaçlar ve düşen sarı sonbahar yaprakları eklemiş ve müzik eklemiş çok güzel bir sunum yaratmışlardı. Bu sunu ve şiirimi tüm Türkiye okumuştu.
Mustafa Uzelli
Eğer Isparta (Gönen) den, güllerden almasaydık Özümüzü, böyle güzel eserler yazacak bilgilerimizi, bu kadar güzel yazamazdık. Okuyup yorumladığınız için teşekkürler.
Birkaç yıl önce Gül Şehri Isparta benim Sonbaharda Park adlı şiirimi Yılın Şiiri seçmiş ve arka fona ağaçlar ve düşen sarı sonbahar yaprakları eklemiş ve müzik eklemiş çok güzel bir sunum yaratmışlardı. Bu sunu ve şiirimi tüm Türkiye okumuştu.