- 1780 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ALAADDİN'İN SİHİRLİ LAMBASI
ALAADDİN’İN SİHİRLİ LAMBASI
YAZAN: JANE CARRUTH
ÇEVİREN: MUSTAFA UZELLİ
Alaaddin Çin’in uzak ülkelerinden birinde yaşıyordu.
Babası ölmüştü. Alaadin ve annesi çok fakirlerdi. Bir gün uzun burunlu, siyah sakallı acayip bir adam caddede Alaaddin ile konuştu.
Oğlum, dedi. Ben seni biliyorum. Sen benim ölen fakir kardeşimin oğlusun.
Evet benim babam öldü. Fakat bana sizin hakkınızda hiç bir şey söylemedi.
Adam, ben Afrika’da oturuyorum, dedi. Şimdi seni ve kıymetli anneni gördükten sonra tekrar döneceğim.
Alaaddin, biz çok fakiriz diye cevap verdi. Annem çok çalışır.
Alaaddin’in yeni amcası, öyleyse bu altın kesesini al, dedi. Benden ne istersen bütün istediklerini vereceğim.
Alaaddin ansızın büyük bir servete sahip olduğunu güç inanabildi.
Annem size minnettar kalacak. Fakat çok acayip, O sizin hakkınızda hiç bir şey bilmiyor.
Zavallı Alaaddin bunun hakiki , çok kurnaz ve tehlikeli bir sihirbaz olduğunu nasıl bilebilirdi.
Sihirbaz Alaaddin’e işte yeraltında emin bir mağara, dedi. Şimdi seni oraya götüreceğim. Eğer istersen sen ve annen hiç fakirlik yüzü görmeyeceksiniz. Söz veriyorum.
Sihirbaz Alaaddin’i şehrin dışında kimsesiz tenha bir yere götürdü. Bazı sihirli kelimeler mırıldandı. Ve aniden ayaklarının yanında büyük bir taş göründü. Alaaddin’in gördüğü bu taş bir kapı idi ve mağaranın derinliklerine iniyordu. Oradan aşağıya in, dedi sihirbaz. Orada pek çok fevkalade cevahir var. Oradan hangisini seversen istediğin kadar al, fakat orada bulacağın küçük eski lambayı bana getir.
Sihirbaz Alaaddin’e sihirli bir yüzük verdi. Bu yüzüğü lambayı buluncaya kadar kaybetmemelisin, unutma dedi.
Alaaddin indi indi, yerin altına, mağaranın derinliklerine kadar gitti. Orada büyüyen çok güzel çiçekleri ve ağaçları görünce bir sürprizle karşılaşacağını tahmin etti. Her ağaçtan paha biçilmez değerde cevahirler sarkıyordu. Peri bahçesi gibi diye düşündü. Alaaddin muhtelif büyüklükteki renkli ve kıymetli taşlarla ceplerini doldurmaya başladı. Alaaddin cevahir ağaçları arasında gezinirken birden eski lambanın üstüne geldi. Kendi kendine çok tozlu ve eski diye söylendi. Fakat amcasının istediğine göre onu doğruca amcama götürmeliyim dedi. Alaaddin lambayı aldı. Taş merdivenlerden yukarıya tırmanmaya başladı. Ceplerindeki cevahirler çok ağırlık ettiği için çok yavaş tırmanabiliyordu. Tepeye varınca amcası endişeyle bağırdı. “ Lamba, lambayı getirdin mi”?
Alaaddin “Evet amca” diye cevap verdi. Onu getirdim.
Sihirbaz öyleyse onu bana ver, dedi.
Alaaddin, hayır dedi. Önce beni mağaradan dışarı çek, sonra lambayı vereceğim.
Kötü kalpli sihirbaz buna aldırış etmedi. Onun bütün isteği lamba idi. Alaaddin lambayı vermeyince çok kızdı. “Öyleyse ebediyen orada kal” diye haykırdı. Ve büyük ağır taşı geriye iterek mağaranın ağzını kapattı.
Alaaddin şimdi mağarada esir gibiydi. Akşam olunca açlıktan ölmüş gibiydi. O zaman sihirbazın kendine verdiği yüzüğü ovdu bir ümitle. Al sana işte! Ne çıksa beğenirsiniz? Dev gibi büyük bir cin önünde duruyordu. Cin her ne kadar azmansa da, Kim- Kimsin sen diye fısıldadı Alaaddin.
Ben sizin emrinizdeyim. Dedi Cin. Bütün isteklerinizi bana söyleyin efendim.
Evimde ve annemin mutfağında olmayı istiyorum, dedi Alaaddin nihayet. Bir serçenin göz açıp yummasından daha kısa bir zaman içinde kendini orada buldu.
Annesi onu görünce çok sevindi. Beraberce Alaaddin’in cebindeki cevahirleri satmaya gittiler. Sonra bir zaman büyük bir konfor içinde yaşadılar. Bütün paraları bittiği zaman Alaaddin’in annesi eski lambayı hatırladı. Oğluna: Ben onu cilalayıp parlatacağım. Sen de onu götür bugün pazarda sat, dedi.
Annesi lambayı oğmaya başladı. Çok geçmeden yine o büyük ve kuvvetli cin önlerinde durdu ve bütün mutfağı doldurdu. Ben lambanın cin’iyim, dedi şaşırtıcı tatlı bir sesle. Benden bir şey isteyiniz, isteğinizi yapayım. Şimdi nihayet Alaaddin anladı, lambayı o kadar çok isteyen amcasının kim olduğunu. Eminim o bir sihirbazdı, dedi. Fakat annsi üzülmedi. Cin sayesinde şimdi her istediğimize sahip olabileceğiz dedi.
Aradan aylar geçti. Sonra bir gün Alaaddin İmparatorun kızını altın arabaya binerken gördü. O çok güzeldi. Hemen aşık oldu.
Sevimli Prensesle evlenmek istiyorum, diyerek annesini şaşırttı. Alaaddin, bizim cevahirlerden birazını İmparatora götür. Ona, benim bütün Çin’in en zengin adamı olduğumu söyle. Eğer kızının benimle evlenmesine müsaade ederse onu dünyanın en zengin İmparatoru yapacağım.
Alaaddin’in annesi saray için en güzel entarisini giydi. “Benim oğlum Çin’in en zengin adamı” dedi İmparatorun muhafızlarına. “Ben ona bir hediye getirdim” Muhafızlar parlak cevahirleri görünce onu doğruca İmparatora götürdüler.
Efendim, diye fısıldadı Alaaddin’in annesi, kuvvetli İmparatorun önünde diz çökerek. “Benim oğlum Çin’in en zengin adamıdır. Size bu küçük hediyeyi gönderdi” dedi. O ipekli eşarbını çıkararak bütün elmas ve cevahirleri üzerine serdi. Karşılığında o kızınızla evlenmek istiyor.
İmparatorun küçük gözleri cevahirleri görünce kıskançlıkla parladı ve büyük büyük oldu. Bu sarayda çok kıymetli hazineler var. Fakat hiç bir bu taşlar kadar kıymetli değil, dedi.
Oğlun hakikaten zengin olmalı, dedi İmparator nihayet. Bu işi çok dikkatlice düşüneceğim. Alaaddin’in annesi memnun oldu. Alaaddin de annesinin ziyaretinden memnun olmuştu. “Biz ona hediyelerin en pahalısını gönderelim” Yakında Prensesimi tekrar göreceğim dedi. Böylece her gün lambanın Cin’iyle konuşuyordu. “Bana biraz mücevher getir” Ve her gün Alaaddin hediyelerin en büyük ve güzellerini İmparatora gönderiyordu. Böylece dört hafta geçti. Sonra İmparator Alaaddin’e geldi. “Çok zengin ve mükemmel hediyelerin için teşekkür ederim” dedi.
Kızımla evlenmenizi istemiyor değilim. Fakat önce nerede oturduğunuzu bana göstermelisiniz. Şüphem yok o mükemmel bir saraydır.
“Sabahleyin sizi mütevazi sarayımda refakat edeceğim” dedi Alaaddin. Acaba Cin bu sefer nasıl bir saray verecekti? Üzülmeye değmezdi. O güzel bir saraydı. “Muhteşem” dedi İmparator onu gördüğü zaman. Ve çok sıcak olduğu için yüzünü yelpazeliyordu.
“Benim kızım yarın sizinle evlenecek”
Böylece güzel Prenses ve Alaaddin evlendi ve beraberce çok mesut günler yaşadı. Sonra bir gün korkunç bir şey oldu. Kötü yürekli hain sihirbaz Afrika’dan, Alaaddin’in güzel sarayı ve prenses hakkında herşeyi duydu.
“Öyleyse lambayı buldu” sihirbaz kendi kendine. Ve kendisinin Çin’de olmasını istedi. Çok geçmeden Çin’e geldi ve orada sarayı buldu.
Sihirbaz gelince bütün halk gözünü açıp, sarayın önünde aşağı yukarı gezinen ve bağıran sihirbaza baktılar. “Eski lambaları yeni lambalarla değiştiriyorum, eski lambaları yeni lambalarla değiştiriyorum” Duyduklarına zor inanabildiler. Prenses de aynı sesleri duymuştu.
“ Bu tozlu ve eski lambayı niçin sarayda tutuyoruz” dedi prenses. “Onu bir yenisiyle değiştireceğim, kocam eve gelince sürpriz olacak”
Sonra neler oldu tahmin edebildiniz mi? Zavallı Alaaddin eve gelince hiç bir şeyi bulamadı. Sarayı ve Prensesi de ortada yoktu. Sarayın yerinde Onu alıp kızgın İmparatora götürmek için askerler bekliyordu. “ Benim sevgili kızımı ne yaptın” diye kükredi İmparator. “Onu bul, yoksa kafanı keserim”
“Bana zaman ver” dedi. Alaaddin ümitsizce kendini savundu.
Alaaddin yine de sanslıydı değil mi? Hala sihirli yüzüğe sahipti. “Senin sarayını geri veremem” dedi yüzüğün Cin’i.”Yalnız benim büyük kardeşim lambanın Cin’i verebilir. Ama ben seni Afrika’daki onun bulunduğu yere götürebilirim. Ve siz orada Prensesinizi bulabilirsiniz”
Alaaddin “Şu halde beni Afrika’ya götürünüz” diye yalvardı.
Sonra her şey derhal oldu. Cin Alaaddin’i Afrika’ya götürdü. Alaaddin’in sarayı orada idi. Güzel Prenses de pencerede oturuyordu. “Bugün sihirbaz evde yok” dedi Prenses.
Alaaddin Prensese, “O aldı lamba ile seni ve sarayımı buraya. Bu gece onun şarabına uyku ilacı koymalısın” dedi. Ben O uykuda iken gelip lambayı alacağım.
O gece sihirbaz çok neşeli idi. Asil Prensese köle gibi muamele etmek onun çok hoşuna gidiyordu. Ve çok geçmeden şarabını getirmesini istedi. Önce azar azar yudumladı. Sonra hepsini içti. Birkaç dakika sonra derin bir uykuya daldı. Sonra Alaaddin saraya geldi. Saklanan yerden lambayı buldu ve uyuyan sihirbazdan tekrar geri aldı. Cin tekrar Alaaddin’in emrinde çalışmaktan çok memnundu.
Önce sihirbazı çok yüksek bir dağın tepesine götürüp bıraktı. Sonra Alaaddin ve Prensesi sarayı ile birlikte tekrar Çin’e getirdi.
Böylece sihirbazın hayatı son buldu.
Alaaddin ve onun sevgili Prensesi güzel saraylarında mutlu bir ömür sürdüler. Bütün halk onlara büyük bir sevgi ve saygı duydular.
Hala tozlu ve eski olan sihirli lamba sarayın bir yerinde saklı ve sır olarak kaldı. Fakat Alaaddin ve Prenses onu Çin’deki bütün güzel lambalara değişmediler.
RETOLD BY TERCÜME EDEN
JANE CARRUTH MUSTAFA UZELLİ
YORUMLAR
Bu hikayeyi her zaman fırsat buldukça okurum. Çok güzeldi.Saygılar.