- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sonu Onsuzluk
Bir derin sessizliğin girdabına kendini çırılçıplak bırakarak sadece nefesini salıverip dünyaya inşa etmeli insan kendini yeni baştan.
Ruhunda yerine oturtamadığı taşları elleriyle savurup dört bir yana, biraz eksik biraz dağınık bırakıp geçmişi öylece durmak, beklemek..
Duvarlara çarpıp çarpıp geri dönen beklentilerin ve umutların yansımalarını umursamadan içi acımadan ve kimseyi acıtmadan vazgeçmek geçmişten gelecekten ve andan.
Sanki bitmiş ya da bitmek üzere gibi olan bu garip döngüden bu çıkmazdan çıkamayacağını kavrayıp akışına bırakmak akmayan anlarımızı...
Başlamamak, beklememek, yapmamak...
Işte insanın dramı. Ne yapacağını bilmemek !
Ne için hâlâ yaşadığına anlam verememek ve hatta artık cevapları bulmaktan dahi vazgeçmek...
Bitmemesi gereken şeylerin aniden bitmesi ya da bitmesi gerekenlerin bir türlü bitememesi..
Sahi var mıydı insanın şahsına münhasır bir iradesi ?! Heyhat..
Zaman arkasından atlı koşturuyormuşcasına geçerken neyi yaşamak gerektiğini bilmeden gecenin gündüze gündüzün geceye dönüşmesi dönmesi.. Nerde beni ben yapan o kutsal arayışım ? Nerde beni gösteren aynam ?
Nerdesin ey ben ? Nerdesin kendini arayan ben ?
Yola çıktığında bulmak için varlığından geçtiğin "ben" ?!
Kendinsizlikle insan neyi bulabilir ki ?!..
Bulan kim peki ?
Şimdi geçmişi özlemekten daha doğal ne olabilir.. ki o geçmiş insanı bir amaca bağlamış, hayatı anlamlaştırmış, varoluşa değer katmış.. Peki ya şimdi ?! Yol bitmiş, maksat hasıl olmuş, lakin kendin olmaklık kaybedilmiş. Kendin olmaklık ve varlık yokluğa bürünmüş.. kısacası ölüm gerçekleşmiş.
Sadece nefes.. ve sükun halinde duyulan hafif kalp atışları.. kime ve neden atıyor hâlâ bilinmiyor.
Içimde; içime gömülmüş kabristanım da hayat yok. Kimliksiz ve soyunuk, nötr her şey...
Her şey olması gerektiği gibi diyor bir ses.. ve bu beni rahatlatmıyor heyhat...
Nerde olması gerektiğini bilmeyen bir zihinle fikretmekten yorulmuş aklım ve yorgun bedenimle boşluğa yürüyorum. Ve bu boşluk beni günbegün öldürüyor. Artık hiç bir anlam veremediğim olaylar hiç bir ayete uymayan durumlar okumamı zorlaştırıyor. Artık kainatı okuyamıyorum ve artık işaretleri takip etmek keyif vermiyor. Bir okyanusa düştüm ve çırpınmayı bırakıyorum. Kaybetmek sahip olduğunu zannettiğin herşeyin yokoluşudur. Oysa ben hiç kaybeden olmadım. Çünkü ben hiç kendime sahip çıkmadım. Kendini kendinde kaybeden için boşluğa konuşmak zulümdür. Zaten konuşma yetisini kaybetmiş bir ölünün çenesini bağlamak ise boştur. Şimdi adını kazıyıp yokederek varlıktan,
dal okyanusa.
Çırpınma, çırpınma, çırpınma...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.