- 576 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Paralel evrene gidip dönen mi var?
Okuyanlar hemen anımsayacaklar: Bediüzzaman Hazretleri Lemeat isimli eserinde ’zihindeki meratip’ diye birşeyden bahseder. Peki nedir zihindeki meratip? Efendim, izahı uzundur, kısaltmak da zordur. Fakat şöyle bir yerden belki bir parça kolaylanır: Zihindeki meratip birşeyin/fikrin insanda kesin inanış haline gelmesi sürecini açıklar. Yani denilebilir ki: Kanaatler dünyamızda önce ’hayal’ olarak varolurlar. Sonra o hayaller kalıba bürünüp ’tasavvur’lara dönüşürler. Sonra o tasavvurlar da bir parça ukalalaşıp ’taakkul’ evresine taşınırlar. Sonra o taakkullar da kablarına sığmayarak ’tasdik’ mertebesine erişirler. Sonra o tasdikler yolculuklarına devam ederlerse bir taraftarlık edinip iz’an’a kavuşurlar. İz’anın ardından ’iltizam’ devresi gelir. İltizamlar da inanışlarımızın ellerini tutup ’itikada’ götürürler.
Bu süreçle dünyamız şekillenir. Sağlıklı işlemesiyle sağlıklı şekillenir. Yoksa kimi arızalar oluşur. (Aynı eserde oluşabilecek arızalara dair izahlar da vardır.) Neyse. Uzatmayacağım. Hemence mürşidimin bir başka metninde ’peygamber mucizeleri’ ile ’medeniyet harikaları’ arasında kurduğu ilgiye koşacağım. Evet. Bence bu ilgi de bir parça Lemeat’taki mezkûr bahse dokanır. Nasıl? Belki biraz şöyle: Ancak nebilerle gelen mucizeler sayesinde insanlık böylesi hayaller kurmayı öğrenebilmiştir. Herbir peygamberin beraberinde getirdiği delil, bize bir bilimdalında ulaşılacak zirvenin fotoğrafını çeker, yani birnevi beşerin aklına karpuz kabuğu düşürür. Bu sayede varmayı arzuladığımız düşlerimiz olur. ’Olabilirler’imiz olur. Bu düşler/olabilir de zamanla müteşebbis âkillerin mesaileriyle gelişerek günyüzüne çıkarlar. Yani mucizelerimiz bizim tahayyül öğretmenlerimizdir.
Fakat bugünlerde hayallerimizin başka öğretmenleri de var. Mesela: Marvel. Evet. Marvel’ın bilimkurgu sosu dökülmüş harikalar diyarı yeni bir zihin dünyasını şekillendiriyor bugünlerde. Sözgelimi: Oralarda uçmak Süleyman aleyhisselama ikram edilmiyor. Donunu taytının içine giymeyi bile yeni akıl eden bir soytarı başarıyor semada dolaşmayı. Hem de kimin yardımıyla? Güneşin. Yani tabiatın. Yani sebeplerin. Biraz da uzaylılığın yardımı oluyor tabii. Ancak, kudsî metinlerden farklı olarak, Allah’ın hiçbir faydası dokunmuyor. Çünkü Marvel’ın kahramanları Allah’ı bilmiyor. Herşey doğanın güçleriyle(!) hallediliyor.
Bu da yeni nesil bir mistizm aslında. Yeni nesil bir kutsal metin. Materyalizmin kıssaları. Sahi, Kur’an kıssalarına pek gücenik dolaşan ahirzaman zıpçıktıları, Marvel’ın sürekli güncellenen ahidleri hakkında ne düşünüyorlar acaba? Umursamıyorlar mı? Öyledir. Hatta bir de eğleniyorlardır. Neden eğlenmesinler? Kendi inanışlarının tahayyülü inşa edilirken eğlenmelerine kim engel olabilir? Varsın şimdiye kadar hiçbir insan örümcek sokmakla duvarlara tırmanmamış olsun. Bir kere hayali görülmeye başlanmıştır ya. Artık bu çocuklara/gençlere canlılığın bir tesadüf sonucu meydana geldiği kolaylıkla kabul ettirilebilir. Tesadüfle neler neler olmuştur şimdiye kadar filmlerde. Azıcık gama ışını Bruce Banner abimize neler yaptırmıştır. Hulk olup da pantolonunu yırtmadan nelere saldırmıştır. Gerçekte yok mu? Yahu çocuklar filmlerle gerçeği birbirinden nasıl ayırsın? Marvel’ın İncil’i de çizgiroman çizgiroman yazılsın. Animasyon animasyon yapılsın. Film film aktarılsın.
Tesadüfün yükü ağırdır. Şimdi bir de paralel evren mevzuu çıktı. Her yeni versiyonunda karakterler geçmişlerini yalanlamaya başlayınca oraya götürdük işi. "Herbir karakter farklı bir evrenin süperkahramanı. O nedenle örümcek adamlar birbirlerini tutmuyor. Başka başka kurgularla karşımıza çıkıyorlar." Bu da yaptığının sorumluluğunu almamakta yeni bir bahane oldu. Nerede birazcık sıkıştırsa mantık tutarsızlıkları, hop, yaşasın paralel evrenin kurtarıcılığı. Zaten var ya bu zıttırıpırtpırt mevzu da ’irade’nin yükünden kurtulmak için ortaya atıldı. İnan olsun öyle. Varlıkta öyle bir ’özellikle seçilmişlik’ var ki, bu seçilmişliği bir irade sahibine, yani Allah’a, götürmeden halledebilmenin yolu ’bütün ihtimallerin varolduğuna’ sapmakla mümkün olabilirdi. Herşey varsa seçim yoktur. Onlar da Allah dememek için buraya saptılar. Bir paralel evrenler masalı uydurdular. Oh, ne âlâ, ne kolay. Hani ahiretten bahsedince bize diyorlar: Gidip de dönen mi var? İşte şimdi intikam almanın zamanı geldi. Şimdi onların gidip dönmüşlerini sormaya başlayalım.
Mikro evrim mevzu da aynı şey. Vallahi aynı şey. Yani aynı kazmalığın türevi. Nasıl varlıktaki ’özellikle seçilmişlik’ durumundan "Bütün ihtimaller var zaten!" sanrısıyla kaçmaya çalışıyorlar, aynen öyle de, türler arasındaki mesafeyi aşmak için de mikro evrim yalanına tutunuyorlar. Öyle ya, maymundan insana atlamak şıp diye olacak iş değil, arada doldurulacak çok uçurum var. Ne yapmalı peki? ’Mış gibi’ yapmalı. Ne ’mış’ gibi? Sanki, o boşluklar milyonlarca yıl boyunca farklı farklı canlı türleriyle dolmuş da dolmuş, sonra hiçbirisi kalmamış gibi. Uçurum hayalmiş gibi. Yahut sonradan açılmış gibi. "Aradaki türler tükenince bu uçurumları görür olduk biz. Yoksa hiç öyle uçurumlar olur mu akıllım?"
Peki ne kadar canlı lazım bu araya? "Belki yüzbinlerce tür." Nerede onlar? "Şey, kem-küm, buluyoruz işte canım. Bulmasak da mecburuz bulacağımıza inanmaya. Bulamasak da varolduklarını savunmaya. Çünkü Allah dememeyi kafamıza koyduk biz. Dikeyden açıklamaları ’bilimsel değiller deyu’ boşladık. Yataydan bir izah yapacağız. Yatayda ne kolaysa onunla yoracağız. Cehennemse bile sonuna kadar gideceğiz. Kastımız gökte hilali görmek. Beyaz bir kirpik takavvüs etmiş ne ehemmiyeti var. Bize gösterdi ya görmek istediğimizi. Bitti-gitti. Fazlasına gerek yok. Fazlası inanmayana lazım. Biz evrimin inançlı mü’minleriyiz. Marvel kıssaları da ibretlerle doludur. Eskiden minarelerden çığrılırdı: Tanrı uludur. Tanrı uludur. Şimdi işler değişti. Ulular tanrıdır. İnsanlık Marvel’ın kuludur.
YORUMLAR
yazı yazmayı biliyorsun hocam.. lakin bunu ters düz edebiliriz, tüm eleştirileri 180 derece döndürüp ortadoğu dinlerine ve hatta mucizelerine çevirebiliriz değil mi?
"Fakat şöyle bir yerden belki bir parça kolaylanır: Zihindeki meratip birşeyin/fikrin insanda kesin inanış haline gelmesi sürecini açıklar. Yani denilebilir ki: Kanaatler dünyamızda önce ’hayal’ olarak varolurlar. Sonra o hayaller kalıba bürünüp ’tasavvur’lara dönüşürler. Sonra o tasavvurlar da bir parça ukalalaşıp ’taakkul’ evresine taşınırlar. Sonra o taakkullar da kablarına sığmayarak ’tasdik’ mertebesine erişirler. Sonra o tasdikler yolculuklarına devam ederlerse bir taraftarlık edinip iz’an’a kavuşurlar. İz’anın ardından ’iltizam’ devresi gelir. İltizamlar da inanışlarımızın ellerini tutup ’itikada’ götürürler."
çok hoş bir paragraf, demek ki bizi cami ve kültür içinde bu şekilde itikada götürmüşler. resmen programlamışlar. çocukların beyinlerini programlamak ailenin ve çevrenin görevi. kim ister ki çocuğu farklı meratiplerden hayallere hayallerden tasavvurlara ...itikada kadar gitsin.. farklı bir mecraya akana vururuz kazmayı. olmadı evlatlıktan reddederiz.
ibrahimin babasını reddetmesi gibi, sözde peygamberlere verilen haklar saklanılmış çoğunluktan bu da baskıcı bir sistem meydana getirmiş. öyle ya mutlaka 1 olmalı.. imam ne derse doğru kabul edilmeli..
gün geçtikçe dinler içinde evrim kabul edilir oldu, sözde allah'ın gcü evrim yapamaya yetmez mi? yeter elvet..6 günde veya devirde evrimleştirdi tanrı demeler başladı.. ki daha çok denecek.. çünkü bilinmezi bilinir kılmak için bu gerekli..
yeni neslin ne tanrı ne de evrim umurunda olacak.. onlar karışma, kapa çeneni,ben dünyada iyi sevgi dolu refah bir şekilde yaşayayım ölümden sonrası tanrının veya evrimin görevi deyip sırt dönecekler eskiye..
ve gün geçtikçe insanlar çocuklarını okullara göndermemeye başlayacak.. hatta çocuksuz bir dünya hayalleriyle yepyeni bir dönem başlayacak..
cak cek dı di mış müş değerini yitirdi -yor daha çok hükmedecek aklımıza da hayalimize de...
saygılarımla..
belkibirharfimben
Düğüm "nasip" kelimesinde sanırım. Nasibinde yoksa laboratuvar ortamında ispatlasan inanmaz. İnanamaz. Bu yetki verilmemiştir ona. Onun vazifesi inanmayarak, inananın imanını kamçılamaktır. Küfür olmasa imanın ne anlamı olurdu? Reddetme hakkımız olmasa ettiğimiz kabulden haz duyar mıydık?
Tebrik ederim Ahmet Bey. Yine, yüzeydekini anlamak adına en diptekini kavratıcı bir yazıydı.
Selam ve dua ile kalınız.
Ya arkadaş kendimi sıkıyorum sıkıyorum da bir yere kadar.
Bediüzzaman Hazretleri dediğinde tüylerim diken diken oluyor.
Siz onların uzantısı fetoşa da hazret diye hitap ederdiniz.
Arap kim be ?
İhanetin, pisliğin, dalaverenin ve her türlü melanetin genlerine sızdığı bir ırk değil mi ?
Niye onun dilini ortak dil kabul edecek mişim ?
Babalar gibi Türkçe varken !
İlim Çin'de de olsa arayın diyen bir peygamberin ümmetine yakışmayan ne varsa hepsinde imzanız var.
Bir susun be bir susun... Sizin yüzünüzden deist ve ateist sayısı rekor kırdı.
Bir gün de oturun da hırsızlığın, tecavüzün, rüşvetin, zulmün islamda yeri yoktur deyin. İslam'ı paravan yapıp her *oku yiyenleri eleştirin.
Bir bitmediniz gitti be...
belkibirharfimben
Saygılarımı sunarken yazdıklarınıza katılmadığımı belirtmek isterim.Ben zihnimi ve bedenimi hiç bir dine inanca teslim etmeden ruhumun rehberliğinde ve sevgi gücünü kullanarak yaşamayı tercih ediyorum.Tercihinizde sevgisizlik hissediyorum.Kibir ve aşağılama var.Hiç yazmazdım ama bunu belirtmeden edemedim.
belkibirharfimben
Dinazorlar falan hep şehir efsanesi aslında. Değilse de evirilmemiş insan iman gücü ile baş etmiştir tüm doğa ile. Bir an da çiftçi, bir an da şehirli, bir an da güzel mi güzel ademoğulları olarak çoğalıvermiştik aslında. Dünya buzul çağına girdiğinde biz sıcacık mağaramızda bu hassas tenlerimizle ve doğaya karşı savunmasız beden yapımızla her işi iman gücü ile çözmüşüzdür. Bu daha mantıklı, haklısınız :))
Her yazınızın sonunu Atatürk'le bağlamak sizin aslında derdinizin dinle ilgili şeyler olmadığını gösteriyor. Bu sizin açınızdan güven kaybıdır. Bence devam edin, insanlar masum olmayan şeylerin elbet farkına varıyorlar. Tanrı Ulu değil midir?
Ezan arap diyarında arapça oldu diye aynı dille okunacak diye bir ayet indi de biz mi bilmiyoruz? Arap sevici olmakla cennetten yer verilse idi araplar zaten VIP
Sevgilerimle..
Den(iz) tarafından 1/8/2020 4:38:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
belkibirharfimben
"Ezanınki de dahil İslam'ın yapısını Türkçeleşme üzerinden yaralayan temayüllerin anlamadığı şöyle birşey var: 'Allahu Ekber!' diyorsun mesela. Eğer Allah'ın seçtiği dille/tabirle söylemeyi doğru bulmuyorsan, hem 'Allah' hem de 'Ekber' olduğuna pek de katılmıyorsun manasına gelir. Eğer Allah 'Allah'sa, ki imanımız böyledir, ve Allah 'Ekber'se, ki imanımız bu yöndedir, o zaman varlık hiyerarşisinin en üstünde olanın seçimi 'en hayırlı' olandır. En doğru olandır. Bunda geri bastın mı keserin ağzı itikadından yontmaya başlar. Haberin olur-olmaz. Bilemem. Hak Subhanehu bir din seçmiş. Dinin peygamberi olarak Muhammed-i Arabî aleyhissalatuvesselamı seçmiş. Kitabı olarak Arapça bir Kur'an'ı seçmiş. Kıblesi olarak Mekke'yi seçmiş. Bunlar Onun subhanî seçimleri. "Araplaşmayalım!" falan. "Yıkanayım ama ıslanmayayım!" demek gibi birşey. Yani Türk kardeşim, evet, bu imtihanın. Aynı zamanda diğerlerinin de imtihanı. Allah sizi nasıl başka şeylere secde etmekten kendisine çağırıyor, aynen öyle de, ister-istemez Arapçayı 'ortak dil' olarak benimsemeye de çağırıyor. Allah'a din mi öğreteceksiniz din mi alacaksınız?"
Den(iz)
Ne yazık başlarda hakkınızda bu şekilde düşünmüyordum. Masum bir inancı buralarda bulabilmek kıymetli gelmişti bana. İşte bunun böyle olmadığını görmek üzücü oldu sayın yazar.
Iyi aksamlar.
belkibirharfimben
CIA, islamcılara LSD vermeyi çok sever. Hasan Mezarcı, Alparslan Aslan, Salih Mirzabeyoğlu. Hatta Salih Mirzabeyoğlu bu durumu telegram işkencesi sanıp, öyle adlandırmıştır. Nursi de 60'larda ölüyor. Hani LSD sokağa tam inmeden önce. Bir düşünmek lazım derim...