- 692 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SICAK YÜREK, ÖRNEK İNSAN: DOSTDİLLERİN MUSTAFA
Dostdillerin Mustafa ismi ile aslında bir Anadolu insanının saf, temiz ve mü’minliğe yakışan bir hikayesini anlatacağız.
Dostdillerin Mustafa, 1931-1982 yılları arasındaki elli bir yıllık ömrünü bereketli yaşamış, imkansızlıklara rağmen , insanlara faydalı olmak için, cep zenginliğinin olmazsa olmaz olmadığını ; samimiyetin ve gönül zenginliğinin yeterli olduğunu göstermiştir. Beddua eden değil , dua eden, dua alan bir insan olmayı başarmış bir gönül insanıdır.
Yaşanmış bir insan öyküsüdür Dostdillerin Mustafa.. Anadolu insanının ve örnek bir müslümanın hikayesi.
Bu öyküde;
Haline razı olmanın ne demek olduğunu, asıl zenginliğin Peygamberimiz (sav)’in "Gerçek zenginlik mal zenginliği değil gönül zenginliğidir " hadisindeki hakikati hatırlıyoruz.
Öyküde; "sizin en hayırlınız insanlara en çok faydalı olanınızdır " hadisine uygun olarak insanlara yardımcı olma çabasını görüyor ve bu çabayla verilen gözden çıkarılanların şimdinin yorumuyla "çoluk çocuğun geleceğiydi" denilecek dünyalığın verildiğine şahit oluyoruz.
Ya da Kur’an ifadesiyle; "Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever." (Al-i İmran-134) ayetine uyan bir davranışı görüyoruz.
Dostdillerin Mustafa’nın eşinde ise; zorluklar içinde aile olmanın ne demek olduğunu, bir kadının , zorluklar ve infak tercihleri karşısında günümüz kolaycılığıyla "bana gün göstermedin ,bizim de bir ailemiz var, önemsemiyor musun, istersen ayrılalım?" kolaycılığı ya da sorunlar karşısında çabuk pes etmek yerine nasıl kocasına dağ gibi arka durduğunu ve bir aile mücadelesinin ne demek olduğunu görüyoruz.
Mazlumun, garibin yalnızlığında ve sahiplenilmeyip kaderlerine terk edilişlerinde onlara cesaretle sahip çıkan gözü kara, cesur bir anadolu yiğidini tanıyoruz.
Helal lokmanın önemini, helalde sabrın ciddiyetini anlıyoruz. Hayatta karşımıza çıkan zorluklar karşısında havlu atıp " psikolojim bozuldu, ben bittim, psikolojik sorunlarım var, stres yaptım" gibi haller yaşamak , üzüntüler altında yığılmak yerine soğukkanlı bir şekilde " ben bu sıkıntıyı nasıl aşarım" diyerek çözüme dair düşünüp üreten ve sonrasını da Allah’a havale edip O’na teslim olmanın doğru bir tevekkül şekli olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.
Ayrıca yine Allah’ın biz müminlere emri olan "İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek " demek olan " Emr-i bil mağruf Nehy-i anil münker" vazifesinin dilde değil de emeğini ve çilesini çekerek fedakarca yapıldığını görüyoruz. Bu fedakarlıkla hem bazı insanların kötülük işlemesine mani olunduğuna hem de bu fedakarlığın hiç tanımadığı bir insan da olsa mağdur olmasın, ocağına ateş düşmesin diye yapıldığına tanık oluyoruz.
Yine bu hikaye; iyiliğin boşa gitmediğini ve öykü kahramanının ölümü ile ölümünü takip eden bir kaç yıl içinde onun ismini yeni doğan erkek çocuklarına veren çevre insanlarının vefalarını anlatıyor.
Sözleri fazla uzatmadan Dostdillerin Mustafa’nın hayat hikayesine başlayalım isterseniz:
Dostdillerin Mustafa, askerliğini bitirir ve vaktiyle Konya’nın Akşehir ilçesine bağlı olan köyü Konarı’ya döner. Döner dönmesine de askere giderken hayatta olan babası artık yoktur, rahmetli olmuştur. Babasızlığın acısı yüreğinde bir yara olarak dursa da evin büyük erkeği olarak tüm ailenin sorumluluğunu sırtlanır. Yaratılışı itibariyle beceriklidir de aynı zamanda. İcadı ve tamiri sever. Köyün, sütten yağı ayıran süt makinesi olsun, dikiş makineleri olsun ya da ihtiyaç olarak kullanılan o günün şartlarında ne varsa arızalandı mı hemen tamir eder yeniden kullanıma döndürürdü.
Köyde, hastalığının ne olduğu bilinmeyen bir garip vardı. Hastalıktan yayılan kötü kokudan ve başkalarına bulaşması korkusundan yanına yanaşan olmuyordu; garibim fazla yaşamadı vefat etti. Vefat etti etmesine de aynı rahatsızlık ve kokudan dolayı köy imamı bile yaklaşıp garibin cenazesini yıkayamamıştı. Dostdillerin Mustafa ise yukarıda bahsettiğimiz gibi askerlikten yeni gelmiş bir delikanlı.
Bu durum dokunur Dostdillerin Mustafa’ya ve “ben yıkayıp defin yapacağım” der. Çevreden; “oğlum gençsin yapma, bir hastalık bulaşır sonra..” deseler de ne şekilde kendini koruyacak tedbir alıp almadığı bilinmez ama bilinen şu sözünü söyler: “ Allah’ın yazmadığı hiçbir şey başa gelmez.” Kendi başına bir güzel yıkar, defin yapar, garibin cenazesini ortada bırakmaz ve kendisine de hiçbir şeycikler olmaz.
Boş duramaz, çalışır, helal rızkının peşinden koşar, aynı zamanda da icadı, imalatı da severdi. Yerine göre soba yapar ve yaptığı sobalar emsallerine göre dayanıklı olurdu. Yerine göre de Pulluk olsun, römork olsun bunlar gibi tarım aletlerini hem de bir atölyesi olmadığı halde yapardı. Aynı zamanda yapı ustalığı da vardı. Hem öyle bir işe kendini verirdi ve elinin, gözünün terazisi vardı ki , bu sayede duvara koyduğu kerpici çok düzeltmeye hacet kalmayacak şekilde yerine hızla koyar, aşağıdaki iki amele duvar üstündeki Mustafa usta’ya kerpiç yetiştirmekte zorlanırdı. Yıl 2020 olmuş olmasına rağmen hala yaptığı terkedilmemiş olanlardan oturulan kerpiç evler köyde mevcuttur.
Dostdillerin Mustafa, bütün bu beceri ve yeteneklerini paraya çevirmemiş yoksulu , fakiri hep kollamıştır, kendi ihtiyaçları olmasına rağmen..
Evlidir ve iyi kötü kendisine bir göz diye tabir edilen tek bir oda yapar, ama kapı alacak para yoktur. Olsun keder değil, çünkü onu anlayan her zorluğa beraber göğüs geren, kendine lazımken bile başkasına verildiğinde “bize lazımdı niye verdin?” demeyecek kadar gönül zenginliğinde kendi gibi düşünen arkasında dağ gibi duran bir eşi , bir Anadolu kadını, bir Osmanlı kadını vardı. Ve bu kadın Allah hatırını o kadar önemserdi ki; vaktiyle yakınlarından birisi kendi lehine olmamış bir hadiseyi olmuş gibi anlatmasını bu kadının yakını olması hasebiyle kendisinden talep eder. Aldığı cevap ise ; “Sakın ha! Beni çağırırsanız doğru neyse onu söylerim. Allah darılacağına yakınım darılsın!” der. İşte böyle bir kadın evin kapısı olmuş olmamış dert eder mi, tabii ki etmez. Basmadan bir örtüyü kapı diye kapı boşluğuna takar, ta ki evdeki kullanılan bakır kazan satılıp ta yerine kapı alınana kadar. Evde pek eşya da yoktur, şimdiki gibi komşular arasında eşya yarışı olmadığından mıdır yoksa yokluktan mıdır, varın siz düşünün. Böyle bir odaya bir misafir gelince de gece üzerlerine örtülen yorgan gündüzde de ikiye katlanır minder oluverirdi. Yokluk hayata karamsarlık ve mutsuzluk gölgesi düşürmezdi. İnsanların samimiyeti içi ısıtır, kanaatkarlık huzur verirdi, doyururdu.
Kimseyle bir husumeti, kavgası da yoktur.1966 yılında köyünden Akşehir’e göç eder, beraberinde nerdeyse sülalesi de göç eder. Şehir hayatı onun kişiliğini etkilemez tam tersine sorumluluklarını, yorgunluklarını biraz daha artırır. Çevrede kimin bir sorunu olsa ya da danışılacak bir husus olsa akla gelen ilk isim olur. Herkesin derdi onun derdidir, bana ne demez, ilgilenir ve gücü yettiğince de sonuca bağlar, laf olsun diye yapmacıktan uğraşmaz.
Çevresindeki pek çok insanın meslek sahibi olmasına, iş güç sahibi olmasına çabalamış ve başarmıştır da. Bugün bile hala “onun sayesinde meslek sahibi olduk, bugünlerin temelinde emeği var, Allah razı olsun” diyenleri duyarız. İşiyle ilgili bir sorunu olan mı oldu, hemen gider kendisini bulur sorunlarının çözümünü isterlerdi. O da kendi işini bırakır önce gelenin işini hallederdi, hatta bazen bu insanlar “Mustafa agalarını” kapıp götürmek için sıraya bile girerlerdi. Çünkü tarım makinalarını harmana hazırlamak için vakit çok önemliydi, olduğu vakit olsun denme lüksü yoktu.
Bir ihtiyaç için uğrayan biri oldu mu elinden geldiğince boş çevirmezdi, oysa kendi de varlıklı olmamasına rağmen kendi kalabalık nüfusunun ihtiyaçlarını görmekte zorlanırken bile elinden geleni yapmaya çalışırdı. Kendime ihtiyaçtı demez varsa çıkarır verir azsa paylaşır, elinde yoksa bile gelen kişiye “ sen biraz bekle ya da şu zaman gel der” gider bulur eder o kişinin ihtiyacını görmeye çalışırdı. Tabi ki o zamanlar şimdiki gibi sözün ağırlığından geçtik çekin, senedin ve resmi tahsilat şekillerinin bir hafifliği yoktu. Söz esastı, parası olan borcunu öder, olamayan da gerçekten olmadığından dolayı ödeyemezdi. Ama Dostdillerin Mustafa çevresini insanları da tanıdığı için böyle bir derdi yoktu, gelenin işini görmeye odaklanırdı.
Yine bir gün komşularından eşini yeni kaybetmiş biri çıkar gelir. Çocukları Anadolu tabiriyle anasız dökülüp kalmıştır, bir yerde bir evleneceği bir aday bulmuştur bulmasına ama, takılar istenir ve o takıları da alacak parası yoktur, “Mustafa aga, çaresiz kaldım ne yapacağız?” der. Dostdillerin Mustafa’nın da köyünde en kıymetli bölgede bulunan kıymetli bir tarlasına o sırada talip vardır. Hiç tereddüt etmez, tarlasını satar ve parasını o kişiye verir yeni bir yuva kurulur, çocuk çoluk şenlenir. O gelen yeni anneden de yeni kardeşler olur; şimdilerde ise eski yeni kardeşler “iyi ki kardeş olmuşuz, iyi ki varsınız” muhabbetiyle şu an kardeşlik keyfiyle yaşarlar, Allah bozmasın. Dostdillerin Mustafa bu parayı verirken borcu alan kişinin ödeyecek bir işinin olmadığını, bir malının da olmadığını bildiği halde; “bu para benim istikbalim, ödeyemezse borcunu ben ne yaparım?” diye düşünmedi bile. Küçücük çocukların annesiz kalmaması ve yeni bir yuvanın kurulup dumanının tütmesi tarladan daha kıymetliydi çünkü. Allah razı olsun, yeni anne de yetimleri kendi çocukları gibi büyüttü, Allah’ta hiç umulmadık bir para nasip etti borçlu da “Mustafa aga” sına borcunu kısa sürede ödedi.
Buna benzer örnekler eksik değildir hayatında. Beceri var, icadı, imalatı sever demiştik. Bu cihetle tarım aletleri üretmek için birkaç kişiyle ortak bir dükkan açar. Bir yakının müşkülü onu rahatsız eder ve ona yardımcı olur. Olur olmasına da; ortaklıktan çekilerek ortaklıktan aldığı bedelle yardımcı olur ve böylelikle koca bir hayal biter.
Herkesin dert babası, sorunlar karşısında danışılan insan, aile içi sorunlara varana kadar çözüm umulan koca bir aile reisi, koca bir yürek. Bu yürek sadece merhametle, iyilikle yoğrulmuş bir yürek değil söz konusu mazlum olunca kabaran da bir yürek aynı zamanda.
Vaktiyle yakın bir köyde tanıdığı bir garibi yakınları zayıf bulur bunu ezmeye, dışlamaya hatta yurdundan yuvasından çıkarmaya kadar arsızlaşırlar. Dostdillerin Mustafa, kabadayılıkla, blöfle, göz dağıyla işi çözmez; yüreğiyle, kararlı duruşuyla çözer. Karşı tarafta bu kararlılıktan dönülmeyeceğini bilir. Mazlumu alır götürür olayı yerinde çözer ve bir daha da bu olay tekrar etmez.
Hayatta önemsediği tek şey; ne yapılırsa yapılsın Allah ve Rasulünün ölçülerine uygun olup olmamasıdır. Hatta büyük oğlu, vatana millete hizmet arzusuyla şimdiki tabirle bir sivil toplum hareketi içerisinde yer almak istemiş; oğluna izin vermekle beraber “ Bak oğlum; her ne kadar sen iyi bir hizmet olarak görsen de her zaman şuna dikkat et, takip et; Allah’a ve Rasülü’ne uygun işler yapıyorlar mı yapmıyorlar mı? “ tembihatının altını çizmiştir. Böylelikle Kur’an’ın aklı kullanma çağrısını hatırlatmış ve insanların Allah ve Rasülü’nden başkasına kayıtsız şartsız teslim olunmayacağını, aklını ve gönlünü kimseye ipotek etmemesi gerektiğini uyarmış oluyordu.
Haksızlığı sevmez, haksızlık etmez, tanımadığı bir insana bir haksızlık yapılmasına dahi imkanı ölçüsünde mani olurdu. İslâm’ın iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmek demek olan " Emr-i bil mağruf Nehy-i anil münker" prensibini hayatında tatbik etmeye çalışır.
Bu vazifesini yapmaya mecbur kaldığı bir olayla karşılaşır. Birkaç art niyetli insan başka bir şehirden tanımadıkları birinden pahalı bir tarım makinesini önünden az bir peşinatla harman veresi bir şekilde alır gelirler ve geri kalan makinanın borcunu harmanda da ödemeyeceklerdir, duyulur. Dostdillerin Mustafa da duyar. Aslında bu makinayı alan kişilerin bu makinayı kullanma gibi bir bilgi ve becerileri de yoktur. Dostdillerin Mustafa bu yönlerini bildiği için “gelin ortak olalım” der. Ustalıkta mahir olan bir kişi bu teklifi yapar da diğerleri durur mu, hemen kabul ederler. Dostdillerin Mustafa’da bir lider duruşu da vardır, lafı sözüne itibar edilir, dinlenir. Bu ortaklığı duyan dostları şaşırır ve uyarırlar; “ Senin o niyeti bozuk insanlarla işin ne, nasıl onlarla ortaklık yaparsın? ” diye eleştirirler. O ise “sizin bilmediğiniz işler var” der.
O yaz makine ile iş yapılır para kazanılır, Dostdillerin Mustafa parayı ortaklara bölüştürmeden önce gider tanımadığı makine sahibinin borcunu öder, kalan parayı pay eder ve tanımadığı insanın ocağına incir ağacı dikilmesine, mağdur olmasına mani olur, ardından ortaklıktan ayrılır. Eleştiren dostları da sevdikleri arkadaşını bir kez daha taktir ederler.
Bu kadar sorumluluk almaya, yorulmaya Dostdillerin Mustafa’nın kalbi fazla dayanamaz, kırk dokuz yaşında birinci kalp krizi geçirir. Sevenleri artık hayatının temposunu düşürmesini işleri çocuklarının takip etmesini tavsiye ederler mümkün olduğunca uymaya çalışsa da kontrol maksatlı olarak tarım makinasının çalıştığı yere, gurbete gider , bir sabah namazı çıkışından az sonra ise elli bir yaşında ikinci defa gelen kalp krizi ile gurbette sevdiği dostuna kavuşur. Tanıyan herkesin, ailesinden biri ölmüş gibi içi yanar ama kimse duadan ve rahmet okumaktan başka bir şey yapamaz.
O yıl ve o yılı takip eden birkaç yıl içerisinde pek çok insan doğan erkek çocuklarının ismini Mustafa koyar ve güzel bir vefa örneği gösterirler.
Dostdillerin Mustafa; elli bir yıllık ömründe mü’minliğe yakışan, Allahın rızasını ümit ederek var gücüyle iyilik peşinde koşarak salih bir Müslüman olmaya çalışmıştır, bizler için de örnek bir kişilik olmuştur.
Bu yaşanmış hayattan hepimiz kendimize bir ders çıkarmalıyız. Zaman değişebilir, şartlar değişebilir ama kendi şartlarımız içerisinde iyi insan olma imkanı, salih ve saliha bir mümin olma niyeti ve kararlılığı her devirde mümkündür. Çünkü İslamiyet bir çağın dini değil, çağlar üstü kıyamete kadar yaşamak isteyenlerin yaşayacağı bir dindir. Yeter ki biz iyilik üzere karar verip kararlı duralım, Allah yolumuzu mutlaka açacaktır.
Allah iyiliğin ve iyilerin önünü açsın, bu yolda onlara güç kuvvet ve iyilik yapma iradesi versin. Ardımızdan hayırla yâd edilelim inşallah.
Dostdillerin Mustafa’yı bilenler mevzusu geçti mi hala hayırla dua ile anarlar, biz de onu hayır ve dua ile analım Allah ondan ve ona dağ gibi arka duran eşinden razı olsun inşallah. Her ikisinin de ruhuna ve tüm geçmişlerimizin ruhuna el-fatiha.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.