- 456 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GELECEĞE MEKTUP
Nesnenin ya da fizyolojinin evrimi değildir asıl olan; düşüncenin, düş gücünün evrimidir. Çünkü dünyayı yaşanabilir kılan ya da ateş topuna çevirecek olan düşünce ve düşlemin gücüdür.
Geleceğe Mektup
Sana nasıl seslenmeliyim, bilemedim; bağışla beni geleceğin çocuğu. Oturdum, mektup yazmaya çalışıyorum. Beş veya on asır sonra birbirimizi anlayabilecek miyiz, bundan bile emin değilim. Senin için söylediklerimin bir anlamı olacak mı, onu da bilmiyorum. Tarihsel bilgi olarak ne aktarabilirim kestiremiyorum. Bugünkü dünya ve gelecek görüşümle, çağımdan ve gelecekten söz edebilirim ancak; senin düşünce dünyanı ne yazık ki okuma yetisine sahip değilim. Amacım yol göstermek değildir; böyle bir yeteneğim olmadığı gibi yol göstermeye gereksiniminin de olmayacağını düşünüyorum. Mektubumu, en azından beni ve benim çağımı anlaman için yazıyorum. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurulmadığı sürece, bilginin tarihselliği ve metinler arası ilişki diye isimlendirdiğimiz devinim, seni ek araştırmaya zorlar. Ulaştığın sonuç, bizi anlamak için yeterli olmayabilir. Geçmişimi, çağımı ve geleceği öngörebildiğim kadarıyla tanımlamaya çalışayım.
Mektubumu; bulut teknolojisi, beynine enjekte, sanal görüntü veya daha gelişkin iletişim aygıtlarıyla okuyor/dinliyor/görüyor olacağından eminim. Bizim kuşak, terörün, savaşın, kavganın içinden kopup geldi; bugün de bunlarla iç içedir. Anlayacağın bizi, çatışma kültüründen beslenen atalarımız yetiştirdi. Buna karşın, atalarımızla duygudaşlık kurduğumuzda onlara kızamıyoruz. Onların yaşam, gelecek, değişim ve gelişim algıları böyle gerektiriyordu; bizimki de çok farklı değildir. Senin çağın ve düşünsel dünyan, aynı çatışmanın içinde olacak mı şimdiden bir şey söylemek zor. Ancak sen daha fazla çatışmalara açık bir çağ yaşayacaksın, görebiliyorum: İnsan nüfusu, diğer canlıların nüfusuna oranla daha hızlı artış göstermektedir. Yaşamda var olma üstünlüğüne ve olanağına sahiptir. Dünya aynı dünya, su ve kara parçalarının gıda üretimi insan nüfusu kadar hızlı artış göstermemektedir. Su ve gıda gibi temel gereksinimler, senin çağında ulaşım, bölüşüm, dağıtım sorununu doğuracaktır. İster istemez yüksek yoğunluklu bir çatışmanın, mutlak bir yarışın içinde olacaksınız. Diğer yandan teknolojinin sağladığı hız ve nükleer gelişmeler, daha büyük sorunları beraberinde getirecektir. Üstelik senin kuşağın, bugünkü insan egosundan daha fazla egoya sahip olarak yaşamda var olmaya çalışacaktır.
Bunları, başka alanlarda çalışanlar ve istatistikî araştırmalar daha ayrıntılı söyleyecektir. Ben mektubumda sanatsal konulara ilişkin bazı ayrıntıları dile getirmek istiyorum. Senin zamanında belki yağlı boya tablo yapılmayacak; bizim zamanımızda yapılmış olanlar da bir anlam taşımayacak olabilir. Bunların çok daha gelişkin olanlarını sayısal teknoloji veya düş dünyanla sanal olarak yapacaksın. Duvarlarında tablo yerine sayısal teknolojiyle oluşturduğun görüntüler yer alacaktır; kim bilir bizim düşleyemediğimiz biçeme sahip yapıtlar olacak. Biçime dayalı heykel ve resim gibi sanatlar, daha gelişkin teknikle üretilebilecek, bugünün yapıtlarıyla benzerlikleri olmayacak belki. Teknoloji ve sanat tekniği ne kadar gelişirse gelişsin, insan denen varlık aynı değişime uğramayacaktır. Varoluş amacına yönelik çabası ile duyguları bugünden çok farklı bir düzleme taşınamayacaktır. Üremesi, yaşama çabası, kendini gerçekleştirme güdüsü ve beslenme amacı bugünün koşullarındakine benzer olacaktır.
İnsanlık, günümüze kadar savaşlarla zaman yitirdi. Barış ve sevgi içinde çağdaş bir dünyada yaşayabilirdik; bunu kurabilme yetisine sahip olduğumuzu düşünüyorum. Geçmişimiz, bize böyle bir dünya bırakmadı; biz de kuramadık. Barış ve sevgi içinde insanca yaşanabilir yeni dünyanın kurulması, bilincin kendi yaşamsal ve varoluş değerleriyle yapılandırılmasına bağlıdır. Yaşamsal ve varoluş değerlerini en üst düzeyde açığa çıkaran şey, sevgi ve onun türevleridir. Senin kuşağın, sevginin oluş ve sürekliliğine yönelik ayrıntılarını daha net keşfedecektir; ben bugün bilebildiğim kadarıyla bundan söz edeyim. Sevgi, beden salgıları ve bilincin yapılandırılmasına bağlıdır. İnsanın asıl amacı, yaşamın ve neslin sürekliliğini sağlamak için en yüksek seviyede kendisini gerçekleştirmektir. Buna bağlı olarak, sanatın asıl amacı, sevme duygusunu yüksek kılarak yaşam sevincini güçlendirmek ve bununla aklın evrim sürecini hızlandırmaktır. Sevginin gerisinde, haz duymaktan insanın yaşama bağlılığına, en iyi yaşamsal koşulları oluşturmaktan neslin sürekliliğinin sağlanmasına ve aklı evrimleştirerek en güç koşulların üstesinden gelme çabasına kadar sıkı bir kararlılık vardır. Varoluş güdülerimiz ve bilincimizin yönlendirdiği bir olgudur. Beynimizin çalışma biçimi ile şekillenen karmaşık bir evrendir. Bu evrenin oluşumunda, sanatın gücü önemli yere sahiptir. Sevgi, bugün olduğundan daha farklı çözümlenmeyi, keşfedilmeyi ve daha farkındalıklı bir yaklaşım sergilemeyi bekler. Neden söylüyorum? Sevginin olduğu yerde savaş ve çatışma kültürü beslenemez, varlığını sürdüremez. Ayrıca, sevgisiz sanat üretilemez; sanatsız da sevgi güçlü kılınamaz.
Benim çağım sıkıntıların henüz aşılamadığı bir çağdır çocuk. Yazdıklarım sıradan bir sızlanma değildir; birer nesnel gerçekliktir. Sanat, özellikle yazın sanatı ellerimizde can çekişiyor. Onu, estetik değeriyle ele almıyoruz, meta değeriyle yönlendirmeye, yapmaya ve ölçmeye çalışıyoruz. Anlayacağın duyguların yönlendirmesine göre değil; öğretilmişliklerin, çatışmanın, dayatılmış sistemlerin yönlendirmesine göre sanat ortaya koymaya çalışıyoruz. Bir anlamda taklit aşamasının ötesine geçemedik diyebilirim. Sanatın amacı ve işlevi, insanın yaşam sevincini artırarak düşünsel evrimini hızlandırmak olmalıdır. Tam insan olması yönünde itici güç olmalıdır. Biz, asıl amacı bir yana itip görünür olma çabası içinde birbirimizin omzuna basmaya çalışan kalabalıklarız. Sanat, eğlence ve estetik tavır geliştirmek için temel ögedir. Biz, estetik tavır göstermek şöyle dursun, sanatla eğlenmiyoruz bile. Varsa yoksa sanatı kullanarak maddi kazanç sağlama ve üstünlük güdülerini doyuma ulaştırma peşindeyiz.
Şiir, öykü ve roman gibi yazın sanatları, biçimden çok anlam alanında değişime gebe olacaktır; çünkü bunlar düşünce dünyasının ve imgelem gücünün çıktılarıdır. Bugünün yazın sanatları ile zamanının yazın sanatları arasında karşılaştırma yapabilmen için bazı verileri ortaya koymanın yararlı olacağını düşünüyorum. Biz nasıl Aristo’nun Poetikası’nı okuyor ve Horatius’un Arz Poetikası’nı didik didik ediyorsak, sen de çağının sanatını daha ileriye taşımak için günümüzün sanatsal bilgilerini incelemek zorunda kalacaksın. Çağımıza ilişkin bilgi ve deneyim, senin için çok anlamlı olmayacak, bunu görebiliyorum; sen daha ileri düş ve düşünce dünyasında yaşayacaksın; her ne olursa olsun tarihsel bilgi ve sanatsal kalıtlar en azından yaratıcılık konusunda katkı sağlayacaktır.
Sanat, geçmişte gücün, inançların ve ideolojilerin emir eri gibi düşünülmüştür. Günümüzde de benzer şekilde ele alınmaktadır. Biçim değiştirmekle birlikte çok farklı bir yaklaşım içerisinde olmadığımızı söyleyebilirim. Senin zamanında, sanatın asıl amacı ve işlevine dönük iyi yönde değişim ve dönüşüm kesinlikle olacaktır. Ancak şunu unutmamalısın; insanın gereksinimleri ve bu gereksinimleri karşılama biçimi çok belirgin yön ve şekil değiştirmeyecektir. Bilgi ve bilginin kullanımı ne kadar gelişirse gelişsin, insanın tutumu, bu gelişime koşut değişime uğramayacaktır.
Bizler; inanç, ideoloji, politika ve sanat gibi görüngüler arasındaki ilişki ile ayrımı, sağlıklı çözümleyemeyen bir kuşağız. Sapla samanı birbirine karıştırıyoruz. Nasıl olsa hepsi midede eriyecek diye her birini karıştırıp yutmaya çalışıyoruz. Daha belirgin bir örnek vermek gerekirse, şiirle öykü arasındaki ayrımı bile sağlıklı göremiyoruz. Konusunda yetkinliğe ulaşmış yazarları/şairleri de yeterince izlemiyoruz; çünkü bizde yapılandırılmış olan hırsların tutuklusu durumundayız. Gündelik yaşayarak büyük işler yapılamayacağını bilmemize karşın kendimize dönmüyor ve değişim konusunda ağır aksak davranıyoruz. İşte bizim yaşam, sanat ve yazına bakışımız bu durumdadır. Ne yazık ki sana daha geliştirilmiş bir sanat evreni devredemeyeceğimizi açık yüreklilikle söylemeliyim.
Sayısal teknolojiyi iyi kullanamıyoruz; üstelik kullanıcı düzeyinde bunları öğrenmekten kaçınan bir yaklaşım içindeyiz. Çağın gerekleri gelip kapımıza dayanmış, hazır olarak önümüze konmuş olmasına karşın bir elimizle onları itiyoruz. “Zamanım yok, ne işime yarar, aman sende, aklım ermez” gibi gerekçeler ileri sürüyoruz; aslında hepsi tembelliğin bir sonucu. Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Yakalamak için çok çalışmak gerekir. Diğer tarafını düşündüğümüzde, benim kuşağım az şey yapmış sayılmaz. Nazım Hikmet’imiz, Sait Faik Abasıyanık’ımız, Aziz Nesin’imiz, Yaşar Kemal’imiz… var. Çağın hızına oranla yavaş hareket etmemiz anlayışla karşılanabilir; sen de bunu anlarsın diye düşünüyorum. En azından keşfedilmedik daha pek çok görüngünün olduğunu, bunlar senin aracılığınla, zamanla gün yüzüne çıkarılacağını biliyoruz. Bunlara ortam yaratmaya çalışıyoruz.
Öğretici davranmak, öğüt vermek, davranışlarınızı yönlendirmek dahası kontrol etmeye çalışmak, en başta gelen hastalığımızdır. Böyle yaparsan şöyle olur demek hoşumuza gider. Deneyimden edindiğimiz bilgiyi senin de aynen kullanmanı bekleriz. Öğretici olamayan iyi birer öğretmeniz. Söylemekle değil; yaptıklarımız ve tutumlarımızla bunları aktarabileceğimizi bildiğimiz halde öğüt vermekte ısrar ederiz. Bu, çatışma kültürünün bizlerde yarattığı bir sonuçtur. Başta söylediğim gibi mektubumu ne sızlanma ne de öğüt vermek amacıyla yazıyorum. Senin düşünce ve düş dünyan; oldukça gelişkin, bilgiyi doğru kullanan, insan-emek odaklı, barışçıl ve özgür bir ortam yaratacaktır. Bundan kuşkum yoktur. Geleceğe bu kadar güvenle bakabilmemin ve sana güvenmemin altında şu düşünce yatar: Nesnenin ya da fizyolojinin evrimi değildir asıl olan; düşüncenin ve düş gücünün evrimidir. Çünkü dünyayı yaşanabilir kılan ya da ateş topuna çevirecek olan düşünce ve düşlemin gücüdür. Bizden sonra gelen yakın kuşaklara baktığımda; duygudaş, çağdaş, akılcı, bilimsel, özgür bilince sahip ve donanımlı bir gençlik buluyorum karşımda. Dayatma ve çatışma anlayışından vaz geçen, özgür ve insan olma onurunu daha üstün tutan bir anlayışı egemen kılmaya çalışıyorlar. Güven veriyor, umut veriyorlar.
Günümüz silah teknolojisi, kısa sürede dünyayı yerle bir etme yeteneğine sahiptir. Bilimsel bulgular, yaşam kaynaklarını kısa sürede kullanılamaz hale dönüştürebilir. Bu gelişmeler, senin zamanında akıl almaz boyutlara varacaktır. Doğru yönetilmez ve insana dönük kullanılmazsa büyük bir tehlike seninle demektir. Üretilen bilgiyi insan odaklı kullanmak zorunda olduğumuzu sen de görüp önemini anlamış olacaksın. Bu yüzden, bugünden sonra çatışma ve dayatma mantığını dışlayarak sevginin güçlü kılınması için çaba harcamalıyız. Sevginin olduğu yerde birbirine saygı ve dinginlik vardır. Bu duygunun güçlendirilmesi, en çok önem vereceğin bir konu olmalıdır. Sevgi; duygudaşlığı, duyarlılığı, saygıyı, cömertliği, çatışmasız toplum yapısını doğurur. Bu nedenle, sanat gibi sevgiyi güçlendiren görüngülere önem vermek gerekir. Düşük yoğunluklu sanat ortamında eğitilen çocuklar, şiddete yönelmezler. İnsanî değerleri üstün tutarak ölüm ve şiddete neden olan uygulamalardan kaçınırlar. Benim çağım, özgürlük getirmek için savaşa karar verebilecek kadar dayatıcı yaklaşıma sahip insanlarla doludur. “Benim davama hizmet etmeyen sanat sanat değildir.” diyebilen kalabalığın içinden kopup geldik ve bu kalabalık halen etkin durumdadır.
Sistemleri, ülkeleri veya dünyayı yönetmek, insanı yönetmek demektir. İnsanı yönetmekse duyguları yönetmekle eşdeğerdir. Bildiğiniz gibi olumsuz duygular, dilsel şiddetten başlayıp terör ve savaşa kadar varan olumsuzlukları beraberinde getirir. Tarihe baktığımızda, bizim zamanımız dâhil, terör, şiddet ve savaşlarla geçmiş bir zamanla karşılaşırsınız. Senin de aynı sonucu yaşamaman için duygu yönetimi denen kavrama eğilmelisin. Olumlu duyguları toplumlarda başat kılmak, şiddetten, kavgadan ölümden uzak barışçıl bir toplumun temel taşlarını atmak demektir. Mektubumda sanata yönelik konulara bu yüzden değinmek istedim. Çünkü sanat, ‘duygu yönetimi’nin temel bileşenidir. Olumlu duyguları, yani sevgiyi güçlendirmenin en kolay ve en kalıcı yöntemidir. Adil, duygudaş, duyarlı, sevgi dolu ve özgür insan, sanat gibi amacı ‘güzeli yaratmak’ olan etkinliklerle yapılandırılabilir.
Sen bizi çok fazla dikkate alma; bizler, kavgada üstün olmak için şiiri silah yerine kullanan bir kuşağız. Anlayacağın bizim sanat anlayışımız, kalın dişli törpülerle inceltilmelidir. Başta söyledim ya, savaş ve şiddetin kol gezdiği ortamlar, duygularımızı, ülkümüzü ve amaçlarımızı belirledi. Sorunlu kararları alma ve uygulama zorunda bıraktı. Senin geleceğin akılcı, sevinçli ve daha çağdaş olmalıdır; dahası bunu umut ediyorum. Çünkü senin duyguların, çok iyi yönetilmese de özgürlük bilincine varmış ve insan olma değerlerini özümsemiş durumdasın. Senden; olumsuzluk, haksızlık, şiddet, savaş ve terörden yana karar çıkmaz, diye düşünüyorum.
Çağımızın en büyük yarası olan ve senin kuşağını daha fazla etkileyecek olan, önemli bir soruna daha değinmek istiyorum. Bildiğin gibi doğada var olan her canlı türünün bir işlevi var ve doğanın kendi kendine kurduğu bir dengede sürekliliğini korumaktadır. Biz buna ekosistem diyoruz. Günümüz teknolojisi, bunların bir kısmını yok etmektedir; ekosistemi alt üst etmektedir. Dahası yükselen bir ivmeyle yıkım sürmektedir. Nasrettin Hoca’nın “Bindiği dalı kesmek” diye bir fıkrası vardır. Senin zamanında Nasrettin Hoca tanınıyor ve fıkraları anlatılıyor olacak mı, bilmiyorum. Örnek vermek gerekirse, bindiği dalı kesen ama bundan haberdar olmayan bir varlık durumundayız bugün. Ekosistemi, buna bağlı olarak ekolojik (çevrebilimsel) dengeyi bozuyoruz. Doğadaki oksijen oranı ve içilebilir su kaynakları yaşamsaldır. Havadaki oksijen oranı %16-%22 arasında olmak zorundadır. Bu oranlar sınır değerleridir ve bu oranların dışında yaşam olası değildir. Şu an bile havadaki oksijen sınır değerlerini ters yüz edebilecek bilgi ve teknolojiye sahibiz. Bu oranların korunması için önlem alma gerekliliği vardır; örneğin oksijen dengesini sağlamak için bugün aldığınız önlem, bir insan ömründen daha fazla zaman sonra etkili olmaktadır. Sana dengeli bir doğa bırakmayacağımızdan eminim; çünkü bindiğimiz dalı bilinçsizce kesen bir kuşağız. Bu yüzden, ekosistem ve çevrebilimsel dengeye özen göstermek, koruyu ve önleyici önlem geliştirmek en temel göreviniz olmalıdır.
Doğanın dengesini koruyacak ya da bozacak olan şey, teknoloji değildir; insandır. Sanattan ve duygu yönetiminden bu nedenle söz ediyorum; sevginin bir anlamda olumlu duygunun daha güçlü olmasını önemsiyorum. Birkaç delinin yarattığı ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan İkinci Dünya Savaşı’nı bir düşünün. Ayrıca nükleer silahlarla bir anakaraya saldırıda bulunulduğunu varsayın. Nasıl bir sonuç ortaya çıkacaktır, senin düş gücüne bırakıyorum. Anlayacağın, havadaki oksijeni sınır değerleri dışına taşımak, var olan teknolojiyle çok kolaydır. Yaşamsal önemi olan şey, insanın kararını etkileyen itici gücün sağlıklı yapılandırılmasıdır. Yani sevgi gibi olumlu duyguların, üst düzeyde tutulması ve yönetimidir. Tek seçeneğimiz, sanat gibi güzeli var eden değerler yardımıyla insanın olumlu duygularını beslemek ve güçlendirmektir. Yinelemek gerekirse, sevginin egemen kılınması, kitlesel ölüm ve yıkımları önlemek anlamına gelir.
Çağımın bilgi birikimi gereği, dünyanın üç boyutlu olduğu görüşü yaygındır. Yaşam biçimimizi ve sistemleri buna göre şekillendiriyoruz. Aslında dördüncü bir boyutun olduğunu, ne var ki bu boyutu doğru yönetemediğimizi söylemeliyim. Dördüncü boyut, metafizik dünya veya ruhsal dünyadır. Yani insan duygularının biçimlendirdiği dünyadır. Biz bunun ayrıntılarını keşfedebilmiş bir kuşak değiliz. Dünyayı yöneten bu boyut olduğunu söylersem, bizim kuşağımız için çok şey anlatır mı, emin değilim. Sen bunu tüm çıplaklığıyla görebilir olacaksın. Dahası beş ve altıncı boyutu keşfedeceğini düşünüyorum. Sevgi, daha geniş anlamda söylersek olumlu duygu, dünyanın üç boyutunu yönetme ve kontrol etme gücüne sahiptir. Bu yüzden mektubumda; sanat ve sevgi, sanat ve insan ile yaşam ve duygu ilişkisi üzerinde ısrarla duruyorum.
Biliyorum, hız yüksek, zaman kısadır senin için. Önüne söz kalabalığı koymamak için mektubumda doğrudan gerekçeleriyle birlikte sonuçları yazdım. Umarım, çağıma ilişkin aydınlatıcı bilgi verebilmişimdir.
Seviyle sürekliliğe yönelmeniz dileğiyle… 9 Aralık 2019, Narlıdere/İzmir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.