2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
875
Okunma
Ortadoğu
Elimize bir harita alalım ve güneye doğru bir göz atalım. Gördüğümüz devletlerin her biri kendine özgü bir tarihi ve kültürel yapıya sahip. Suriye, Fas, Libya, Irak, İran, Tunus, Cezayir ve daha pek çok ülke, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini taşır. Bu bölgelerdeki kültürler, insanlık tarihinin temellerine dayalı ve halklar, medeniyetlerini derin köklere yaymışlardır. Doğal zenginlikler açısından da oldukça bereketlidirler; yeraltı kaynakları, su rezervleri ve stratejik konumları ile büyük potansiyele sahiptirler. Ancak buna rağmen, bu bölgedeki ülkelerin yaşadığı istikrarsızlıklar, bir türlü son bulmayan savaşlar, iç karışıklıklar ve siyasi belirsizlikler, bölgenin uzun vadeli kalkınmasına engel olmaktadır.
Ortadoğu, aslında birçok açıdan birbiriyle benzer kültürlere, yaşam biçimlerine ve inançlara sahip ülkelere ev sahipliği yapmaktadır. Ancak bu benzerlikler, bir araya gelmelerine engel olan dağınık devlet yapıları ve uzun süredir süregelen içsel çatışmalar nedeniyle bir türlü birleşememektedir. Bölgedeki bu dağılmışlık, dünya çapında büyük sömürücü devletlerin işine gelmektedir. Çünkü, bölgedeki bu zayıf yapılar, dış müdahalelere açık ve bu da uluslararası güçlerin stratejik çıkarlarını pekiştirmesine olanak sağlamaktadır.
İsrail, bölgenin en büyük sorunlarından birisidir. Bu devletin varlığı, bölgedeki pek çok ülkenin birbirine karşı duyduğu düşmanlıkları körükleyen bir etken olmuştur. Kur’an’da "bir olun, kaynaşın, cem olun" diye sıkça vurgulanan birliği sağlamaya yönelik öğütler olsa da, bölgedeki devletler maalesef birleşmek yerine ayrışmayı tercih etmektedirler. Bu ayrışma, Ortadoğu’nun toplumsal, kültürel ve politik gücünü parçalarken, güçlü küresel devletlerin etkisi altında kalmalarına yol açmaktadır. Bu durum da, bölgede yıllardır süren sömürüye ve çatışmalara sebep olmaktadır.
Gün geçmiyor ki Ortadoğu’da bir patlama olmasın, bir insan hayatını kaybetmesin. Her gün, haber ajanslarında bölgedeki kaotik durumun acı dolu hikayelerini duyarız. Bölge halkları, adeta bu vahşetle yaşamayı normalleştirir olmuşlardır. Bu sürekli savaş ve şiddet ortamı, bir nesli daha karanlık bir geleceğe sürüklüyor. Hangi hükümet ya da siyasi yapı, kendi halkına istikrar ve barış getirebilir? Kimse net bir çözüm önerisi sunamıyor.
Sonuçta, Ortadoğu halklarının zihinsel olarak kendilerini değerlendirme süreci, sadece dış güçlerin değil, kendi iç sorunlarının da büyük etkisi altında kalmaktadır. Bu bölge halkları, öz değer yargılarıyla kendi kimliklerini, kültürlerini ve politikalarını belirlemelidir. Artık emperyalist güçlerin bölgedeki sömürüsüne karşı bir duruş sergilenmelidir. Bu, sadece askeri müdahalelerle değil, bölgedeki halkların kendi güçlerini birleştirerek, ortak hareket etmeleriyle mümkün olacaktır. Birlik ve dayanışma, Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirecek tek gerçek çözüm olabilir.
Eğer Ortadoğu halkları, tarihsel zenginlikleri ve kültürel miraslarıyla bir araya gelir, kendi kaderlerini elbirliğiyle belirlerse, bölge uzun vadede istikrarı ve refahı yakalayabilir. Ancak bu, sadece dışarıdan gelen yardımlarla değil, içten gelen bir değişim ve güçlü bir birliktelik ile mümkün olacaktır.