RENKLERİN DÜNYASI
Hayat, renklerini doğuştan sunar. En saf, en berrak renkler çocuklardadır. Ama yaşam ve seçimler bu renkleri ya belirginleştirip ortaya çıkarır yahut soldurur. İrade sahibi insan, seçimler yapar en başta da meslek seçimi… Ne olmalı? Renklerimizi soldurmayan ne varsa o olmalı. Çocuk olmalı, çocuk kalmalı. Bunu beceremezsek çocuklarla olmalı. Her biri ayrı bir renk olan çocuklarla... Yani öğretmen olmalı.
Sonbaharda çaldı hayat zili ve gönül, gül-i ra’na oldu. Bir yanda sarı, mor, lacivert öbür yanda pembe, yeşil, turuncu ve mavi… Neydi o, okul bahçesindeki gökkuşağının hali. Sonbaharda renklerin solduğunu kim iddia edebilirdi. Renkler asıl şimdi açmaya başlıyordu öğretmenin dünyasında. Bu renkli dünyaya karışıp renklerin, ellerimize, yüzümüze, eteğimize bulaşmaması mümkün değildir.
İçimizde yaşayan çocuğun iz düşümlerini öğrencilerde görmek, renklenirken onların da hayatına renk katmaktır öğretmenlik mesleği. Zordur, meşakkatlidir, stresli ve yorgunluktur. Bu meslek; öğretmen, narin bir gülfidanı gibi gördüğü öğrencisini kırmaktan imtina ettiği için zordur, kendi girdabında boğulmak üzere olan minik yüreği, hayata döndürmek derdinde olduğu için meşakkatlidir, onu başarısızlık yaftasıyla karşılaştırmamak için stresli ve tüm bu ağır hassasiyetleri vicdanının omuzlarında taşıdığı için yorgunluktur. Aynı zamanda kolaylıktır, keyiftir, huzur ve dinginliktir. Bu meslek; öğretmen, bir bülbülün güle olan sevdasını taşıdığı için asla ah etmez, ne yapsa kolaylıktır, gülün ona bir gülüşü, kucak dolusu sevgisi ve rahmet dolu bir bakışı keyiftir, tüm renklerin cümbüşüyle ağaran gönül şelalesi sayesinde huzur ve geçmişle gelecek deryasının üzerinde uzanan bir köprü olması hasebiyle dinginliktir. Bir mimar, mühendis, doktor, avukat, gerektiği yerde aşçıdır öğretmenlik. En başta anne ve babadır.
Öğretmenlik, öyle bir meslektir ki okul dışına taşmış, emekliliği resmiyetten öteye gidememiş bir meslek... Öğretmen olduktan sonra tutku halini alan bir meslek… Sokakta, çarşıda, pazarda, evde hatta doğanın en ücra köşesinde dahi mesaisi devam eden bir meslek…
Öğretmen, kalplere doğan bir güneştir. Toprağa ekilmiş tohuma ışık verir ve onu canlandırır. Açar sınıflarda sevda çiçekleri. Gelecek bu bahçelerde yetişen değerlerle oluşur. Önce değer verir öğretmen sonra değerlendirir. Bu sebeple Anne-babaların üç beş evladı olurken sayısını hatırlamadığı ama simalarını asla unutmadığı milyonlarca evladı olur öğretmenin. Koca koca adamlar olur öğrencileri ama anne-babanın gözünde büyümeyen evlat öğretmenin gözünde de büyümez. Aynı hassasiyetle karşılar evladının ona uzanan elini. Aynı değerle özen gösterir selamına. Başarısına en çok o sevinir, gururla söyler: “Bak bu benim öğrencim.”. –di’li geçmiş zamanı yoktur. Bir çocuk bir öğretmenin tedrisinden geçmişse ömür boyu o, öğretmenin öğrencisi kalır. İşte Öğretmen budur. Koridorda koşup kucaklanandır, bir haftalık ara tatilde sizi çok özleyeceğim, başka okula tayin olunca siz gittiniz buralar boş kaldı denilendir. Zihinlerde öyle bir yer edinir ki sokakta öğretmeniyle karşılaşan koca insanların çocuklaşası gelendir. İşte öğretmen budur. Eli öpülesi, ihtiyarladığında da hatırı sayılası iki kişiden biridir.
Bazen gri olur hayatlar, solar yürekteki rengârenk çiçek bahçesi. Hüzün kaplamışken gökyüzünü uzaktan bir selam gelir, bir mektupla, bir mesajla… Yahut biri eğilip öperken yanağından gül kokulu öğretmenim der. Ve işte o zaman güneşin önündeki sis bulutları dağılır. Bir öğretmenin en büyük mutluluk kaynağı, önündeki bulutları kaldırıp çiçeklerle ruhunu aydınlatan şey öğrencilerin varlığıdır. Çünkü gülçin olan öğretmen için öğrenci güldür.
Hiçbir öğretmen evden çıkıp işe gitmez, okula gider, derse gider. Bu sebeple öğretmenlik mesleği aslında bir meslek değil bir yaşamdır. Talep edenleri, talep eden bir yaşam. Ruhta inkişaf eden renklerin solmasına müsaade edilmeyen, renklendirirken renklenen bir yaşam. Öğretmenlik renklerin dünyasıdır. Dünyanın renklerinin solmaması temennisiyle…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.