BÜYÜLÜ ORMAN
BÜYÜLÜ ORMAN
Sabahın sisli bulutları dağılmaya yüz tutarken,gecenin içinden sessiz bir çığlık duyulmaya başlandı.
Ses gittikçe çoğalmaya ve bir müddet sonrada kahkahalara dönüşmeye başlıyordu. Uzun ve kalın sarmaşıkları aralayarak ilerlediğimizde karşımıza uzun bir bataklık çıkıyordu. Bataklıktan kaçarcasına uzaklaşarak gittik. Orman ürkütücü bir ses yankısıyla kaplıydı. Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe her tarafımız yapışkan bir sıvıyla kaplanmaktaydı.
Büyük bir şaşkınlık içindeydik. Ne yapacağımız bilemiyorduk. Orman çok korkutucu bir hâl almıştı. Hepimiz korku içinde birbirimize bakıyorduk. Neler olacağını kestiremiyor ,bir türlü karar veremiyorduk. Oysa yolculuğumuz güzel başlamıştı.
Nereden bilirdik buraya düşeceğimizi. Bir grup avcıydık yola çıkan ,bir safari yapmayı düşünmüştük. Hem de balonla ,Doğruca Kenya’ya gittik,Kuzey Dağlarından aştık,bir balon kiralayarak yükseldik. Mitumba Sıradağları üzerinden geçerken bir geri zekalının dikkatsizliği yüzünden balonumuz ateş aldı. Ve böylece balonumuz düştü.
Nerede olduğumuzu tam olarak bilemiyorduk. Bildiğimiz tek bir şey vardı. O da Zaire –Uganda-Ruanda arasında bir yerdeydik. Kalın bir ağacın kenarına yaslandık. Ve ne yapmamız gerektiğini tartışıyorduk.
Rehberimiz Ckihinta 25 yaşlarında ,orta boylu ,güçlü yapılı,çevik bir adamdı.aslen Tanzanyalıydı. Her ne kadar içimizden gelmese de ona güvenmek zorundaydık. Pusulamız bozulmuş,dürbünümüzün de camları kırılmıştı.hiç bilmediğimiz ,tanımadığımız topraklardaydık.gece bastırmak üzereydi. Biran önce sığınacak bir yer bulmalıydık. Durumumuzda tek iyi olan taraf silahlı 4 erkek ,2 kadın ve bir de rehberden oluşan 7 kişi olmamızdı.muhtemel saldırılara karşı kendimizi koruyabilecek nitelikteydik.elimizde biraz yiyeceğimiz ve bolcada cephanemiz vardı.
Hepimiz genç ve cesur birer avcıydık. Ama nede olsa bilinmezlik İnsanı ürkütüyordu. O geceyi küçük bir mağarada geçirdik. Ertesi sabah küçük bir kahvaltıdan sonra oturup durumumuzu görüşmeye karar verdik. Hepimizin ortak görüşü,ilerlemek .bir çıkış yolu bulmaktan yanaydı.
Ormanın neresinde olduğumuzu bilemiyorduk.ama yinede kendimize bir yol seçip ,devam etmeliydik. En azından burada oturup beklemenin bir mantığı yoktu. Hem dedim,madem ki macera peşindeydik,işte macera, bundan daha iyi macerayı nereden bulacağız. İlerlerde muhakkak bir köy yada bir yerleşim yeri bulabiliriz. Yada rastladığımız kişilere sorarız,mutlaka bir çıkış yolu vardır.
Öğlene doğru toparlanarak Güneye doğru yola koyulduk. Nebilim ,Güney bize daha mantıklı gelmişti. Hemen yola koyulduk. Akşama doğru büyük bir nehrin yanına varmıştık. Akşam yemeğinden sonra düşündük,ne yapalım diye ,çünkü nehrin derinliğini yada nereye kadar uzandığını bilemiyorduk.nehrin etrafını dolaşmaya kalksak beklide kilometrelerce dolaşmak zorunda kalabilirdik. Oysa Nehir fazla derin değilse karşıya geçer ve yolumuza devam edebilirdik.
Sabah erkenden kalktık. Uzun uğraştan sonra Nehri geçtik. Önümüzde koca bir Orman vardı. Uzun ,kalın ağaç gövdeleri ve Orman altı bitkileri her tarafı kaplamıştı. Sarmaşıklardan ,ot ,çalı ve dikenlerden etraf görünmez olmuştu. Kendimize yol açarak ilerlemekten başka çaremiz yoktu. Bazen sık ağaçların arasından geçiyor. Bazen bir tümsekten geçiyorduk. Bazen de bir su birikintisinden, ama ne bir İnsana ,nede bir yaşam belirtisine rastlayamadık. Birbirimize belirtmeye çalışmamıza rağmen hepimizde biraz ümitsizliğe düşmüştük.ama ne biçare ki başka şansımızda yoktu. Devam etmeliydik.nereye gittiğimizi ,ne olacağımızı bilmeden yola devam etmeliydik.
Birdenbire ilerde bir duman görünce hepimiz heyecanlandık. Hızla dumanın yükseldiği alana doğru koşmaya başladık.koştukça duman yakınlaşacağı yerde uzaklaşıyordu sanki.bitkin bir halde yere yığıldık.etraftaki sesler birdenbire kesildi. Neler oluyordu,hiç bir şey anlamamıştık .
rehberimiz Ckihinta ayağa kalktı.etrafa ürpertili gözlerle bakıyordu. Ne olduğunu sorduğumuzda büyü bu ,Ulu ruh buralarda dolaşıyor.artık ilerleyemeyiz. Daha fazla gidersek hepimiz ölürüz ,diye diretmeye başladı.birdenbire etrafımızda kahkahalar duyulmaya başlandı. Sağa sola ateş açıyorduk. Ama sesler bir türlü kesilmiyordu.
Bir süre sonra sesler kesildi. Gözlerimiz birbirine baktığında Rehberimiz Ckihinta’nın ortalıkta olmadığını gördük,Rehberimiz kaybolmuştu. Burada da daha fazla durmak istemiyorduk. Burası bize huzursuzluk veriyordu. Biran önce buradan ayrılmalıydık ilerlemeye devam ettik. Bir süre gittikten sonra pis bir koku etrafa yayılmaya başladı. Biraz sonra etrafta bir sürü kemik görmeye başladık.dikkat edince bunların İnsanlara ait olduğunu anladık. İçimizde büyük bir kuşku uyamaya başlamıştı. Aklımıza bir sürü olumsuzluklar gelmekteydi.
Bu koku ,bu iskeletlerde neyin nesiydi.? Ulu ruhta neydi ?Ckihinta nereye kaybolmuştu ? Bu büyü de neyin nesiydi ? Hiçbirine bir anlam verememiştik. Tek düşündüğümüz bu iğrenç yerden biran önce uzaklaşmaktı. Hızlı adımlarla yürüdük,daha 5-10 adım atmıştık ki bir çığlık sesiyle geriye döndük
,arkadaşlarımızdan üçü yaklaşık olarak 7-8 metre derinliğinde 3 metre genişliğinde bir çukura düşmüşlerdi. Onları kurtarmak için etrafta bir şeyler aramaya koyulduk.az ilerdeki ağaçta sarmaşık gözümüze ilişti.
Tam sarmaşığı kesmiştik ki büyük bir ağın altında kaldık,az sonra her tarafları boyalı 25-30 kadar adamın ortasında olduğumuzu ,onların etrafımızı çevirdiğini gördük. Büyük bir şaşkınlık içindeydik. Etrafımızı çeviren bu vahşi kılıklı adamlar ,hiçte dost canlısı değildi.
Belki de birer yamyamdılar. Bütün bu düşünceler beynimizi kemirirken ,bizi bağlayıp Ormanın içlerine doğru götürdüler. Ormanın ortasında bir köy vardı. Asıl şaşkınlığımızı ilerdeki büyük kulübeye varınca yaşadık . beyaz bir kadın ,evet evet beyaz bir kadın masanın başında oturmuş sağa sola emirler yağdırıyordu. İçimizde beliren küçük bir umutla kadınla konuşmaya kalktığımızda yanıldığımızı anladık. Artık etrafta bir sürü beyaz adam vardı. Bizi derin bir dehliz içine attılar,geceyi orada geçirdik. Sabah olduğunda kadınları yanımızdan alarak götürdüler ,bizi de ayrı bir yere götürüyorlardı. Az sonra bir dağın altına doğru oyulmuş ,bir mağaranın yanına vardık. Bir sürü çalışan İnsanlar vardı. Bizimde ayaklarımıza zincir vurarak ,ellerimize kazmalar verdiler ve çalışmamız emri verildi. Artık her şeyin farkına varmıştık.
Bu kaçak bir altın madeniydi. İnsanları uzak tutabilmek için Büyülü Orman söylentileri yayılmış, oysa kaybolan bütün İnsanlar burada çalıştırılıyor.
İğrenç bir oyun , zavallı İnsanları korkutarak ,bir diğer İnsanları esaret altında çalıştırarak ,zengin olmayı hedefleyen cani İnsanlardı bunlar. Dehlizimize döndüğümüzde dikkatli olmaya karar verdik. Yapacağımız en ufak bir yanlış bizim sonumuz olabilirdi. Kurallara uyar gibi gözükerek ,en ufak bir fırsatta buradan kaçmaya karar verdik. Nitekim beklediğimiz fırsatı birkaç ay sonra yakaladık. Köye erzak getiren kamyonla kaçmaya çalışacaktık.
Ben, Ahmet ve celal sadece üçümüz vardık. Diğerleri başka yere götürüldükleri için onlardan haberimiz yoktu. Kamyonun altına saklanarak köyden kaçtık. Ne yöne gittiğimizi bilmiyorduk. Ama birbirimize baktığımızda hepimizin gözlerinin içi gülüyordu. Geçtiğimiz yollara bakıyor,atlamak için fırsat kolluyorduk. Yaklaşık bir saat sonra Nehirden geçerken kendimizi Nehrin akıntılarına bıraktık.
Akşam gözlerimi açtığımda bir köydeydim. Başımda bir sürü İnsan ,bilmediğim bir dilde konuşuyorlardı.
-Ben neredeyim ? diye sordum.,
..cevap alamadım. Yüzüme bakıyorlar ,sadece gülüyorlardı.
Biraz sonra gelen adam,Nasılsınız diye sorduğunda,mutluluktan uçacak gibiydim. Nihayet dilimi anlayan birini bulmuştum.
Zahire’nin Kuzeydoğusunda Himayana köyünde olduğumu öğrendim. 1 saat sonra bir kamyonla şehre doğru yola çıkmıştım. Yol boyunca arkadaşlarımı düşünüyordum. En büyük isteğim onları kurtarmaktı. Karakola vardığımda tüm olanları anlattım. Askerlerle birlikte ,adının Kirmana olduğunu sonradan öğrendiğim Irmağı takip ederek ,dağlık bölgeye ulaştık. Biraz sonra Askerlerle kaçakçılar arasında müthiş bir çatışma başladı.
Kaçakçıların büyük bir kısmı öldürüldü. Geriye kalanlar ise esir alındı. Kaçakçıların tutsak ettikleri İnsanlar yavaş yavaş köyün meydanına toplanmaktaydı. Hala gözlerinde korkunun izleri vardı. Yavaş yavaş kendilerine gelmektelerdi. Bazıları ise kurtulmanın verdiği mutlulukla ağlamaktaydılar.
Büyük bir heyecanla içlerine daldım. Gözlerim İnsanların arasında geziniyor ama onları bir türlü göremiyordum. Az sonra Askerler içerdeki karanlık odada buldukları cesetlerle döndüklerinde gerçeği anladım. Artık onlar yoktu. Arkadaşlarımı kaybetmiştim. İçimdeki derin bir ürpertiyle oradan ayrıldım. Memleketime döndüm ve bir daha da ava çıkmadım.
Ahmet Kavlakcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.