- 1037 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
İpağacı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İpağacı
Yünler yıkanıpta kurutmakla başlar her şey. Sonra yün taraklarından geçirilir.
Ya da kiriş darbeleriyle yaydan geçirilerek müzikal sesiyle ip atmadır bunun adı. Yapağı halden billur gibi yün huzmelerinin sırası ip eğirmeye gelmiştir. İği ya da kirmanla lif lif eğirme faslı başlar dizinize süre süre.
Kök boyası ile bulgur kazanlarında kaynatılarak boyama işlemi günler alır. Kırbız, kötü boya, turuç, gülgez, appağa, boz, çeşitli karışımlarla elde edilen kırmızı, kahverengi, turuncu, pembe, beyaz, açık kahve oluverir bakır kazanlarda. Her boyamanın tonu diğerinden farklı olur elbet. Dolayısıyla her kilimin renk harmonisi de bir diğerinden farklıdır. Yani sizin kiliminizin bir benzerini de bulamazsınız yeryüzünde. Tabi hesap iyi yapılmaz da kilimin sonuna doğru ipin birisi yetişmez ve biterse dünyayı dolaşsanız aynı rengi tutturamazsınız. Geri kalanına bir nakış uydurularak yama görüntüsünden kurtulursunuz kıvrak zekanızla.
Yaklaşık dokunacak kilimin boyu esas alınarak 3-4 metre uzunluğundaki mesafeye karşılıklı iki kazık çakılması ve beyaz ip “kelep” sarmalının bu kazıklar arasında gidip gelerek “kilim ıyma” sürecine de girilmiş olunur artık. Dokunacak kilimin renkli ve nakışlı elbisesinin giydirileceği bedenin iskeletin oluşturulmasıdır aynı zamanda. Beyaz iskelet karşılıklı gitgellerle mekik dokunarak tamamlanır.
İp ağacı kurmak zaman alır. İki derin çukur kazıp kalın hezen cesametindeki 4 metre boyundaki seçme çam ağaçlarının kilim eninden daha geniş aralıklarla gömülmesiyle süreç başlamıştır.
Bu yerleştirilen kilim tezgahına (gezgah) beyaz ip iskelet yerleştirilince, artık kelem ağacı, kücü ağacı da yerleştirilmiş olur. Masıralar boy boy ve rengarenk iplerle sarılarak dokuma ustası analara yetiştirilirdi evin tüm eli boş ahalisi tarafından. Dokudukça kirkit sesleriyle ritim de başlamıştır. İyi kirkit vurdukça sırtarma da o denli az olur. Yani ustanın ayıbı sırıtmaz asla. Ne kadar kirkiti sert ve sık vurursanız kilim de o kadar düzgün ve kusursuz çıkar. Ama dokuma işlemi ve kullanılan ipte doğru orantılı olarak fazla harcanmış olur.
Saya kilim en kolayıdır. Ya evin tembel kızına belletirken dokunur. Ya da el kızı, yabancı geline kilim dokuma öğretisinde. Düz nakışsız kilimdir yani. Çıbık ve tahtalardan oluşan ince ve kalın hatlardır rastgele elde hangi renkler varsa aykırı bir uyum sağlanır.
Tabi bir de kötü kilimi es geçmeyelim. Eski kumaş parçaları ve kıyafet eskilerinin sındıyla(Makas) lineer kesilmesiyle oluşan namı diğer çapıt kilimin de hammeddesi hazırdır. Masıra sarması da kolaydır. Dokuması da hızlı ve seridir. Evin en tembeli de kuş gibi kısa sürede dokumayı söker. Nakış yapmaya da tenezzül edilmez zaten. Adı batasıca kötü kilim ya.
Nakışlar ve kilim. Zor ve sabır ister. Pençe kıvrım, gelin ağlatan,bıtırak hele hele toplu kilim en baba nakışların zorladığı kilim dokuma seanslarıydı. Ama toplu kilimin ağırlığı da bambaşkaydı. Asla yere serilmezdi mübarek. Duvara hem de baş köşeye asılırdı.
Kilim dokumacılarını ziyarete gelen uzman bir gözse ve bir de hata tespit etmişse film gibi geri sarılmaz elbet. Günlerce dokuduğunuz el emeğinizi yeniden dığdılayarak sökmeniz şarttır da.
Tabii kilim dokuma uzun bir süreç. Bazan aylar alır. Masıra sararken hem ailenin hem sülalenin bazan da köyün öz geçmişini defalarca tekrar tekrar dinlersiniz. Öyle ki eksik ve yanlış bildirimlerde müdahale edecek düzeyde birikime sahip olurdunuz 3 ya da 4. kiliminizin masıralarını sararken.
Önce Hantep(Antep) kilimi geldi ucuzundan. Sonra fabrika halıları, sonra sentetik halılar ve ne kilim dokuyan analar kaldı ne de çeyizine kilim isteyen kızlar gelinler kaldı.
Üniversite hastanesinde hekimlik yaparken hangi bölümde okuyorsun diye sorduğum üçüncü sınıf öğrencisinin “Geleneksel Türk Elsanatları” cevabı beni heyecanlandırmıştı. Muayene odasında şikayetini sormadan kilim dokumayı biliyorsundur o zaman diyi vermişim. Ve o anda benim şikayetim başladı rektörlüğe. Çünkü öğrenciden aldığım cevap hayırdı.
Çok önceden hazırladığım sıkıcı demode bulacağınızı tahmin ettiğim için yayınlamayı ertelediğim bu yazıyı terminoloji kaydı adına da olsa paylaşmak istedim.
YORUMLAR
yüreğinize sağlık hocam; ki yazınız mis gibi Anadolu kokuyor. Hasıraaltı edilen biz/lik kokuyor...paha biçilmez göz nuru ve kınalı el/ler kokuyor...genç kızların umudu, alınteri kokuyor...ç/aldı da beni benden
- bilgiye ait her ne varsa işte budur dedirten say ki def(i)ne kokuyor...
90'lı yılların başında, sevgili Fatih Kısaparmak'ın -kilim- adlı şarkısıydı, yazınızla birlikte hatrıma gelen.
- sevdiğine sözü olan bir kilim dokur
kilimin dilinden ancak anlayan okur
..........
töremizde kilim demek ilim demektir
kilim sevdadır, özlemdir, derttir, istektir
gibicesinden
renklerin ayracında demlenmemek mümkün mü hiç ?
ve emeğe sevgimle
gün seçkisi nakış nakış ve kör gözlere parmak olsun diye yerinde *
birgünbirhırsızkarga tarafından 1/4/2020 8:27:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazınız sayesinde şunu anladım ki; konuya çok yabancı da olsa insan, güzel bir anlatımın büyüsüne kapılmaması mümkün değil... Sanırım edebiyatta, ne söylendiğinden çok, nasıl söylendiği önemli. Siz, bu konuda gerçekten çok başarılısınız. Satırların arasına nakış gibi yerleştirdiğiniz ince esprileri çok sevdim özellikle. Ve bazen fark ettim ki, dokuma aşamasını anlamadığım yerleri dönüp tekrar okuyorum:)
Dün okumuştum yazınızı, bunları o zaman söylemeliydim. Ancak bu güzel anlatımı hak ettiği yerde görmek teselli oldu ihmalime.
Tebriklerimle...
Seyit Hamoğlu
Bir Eflatun Ölüm
Ben çok bilgilendim. Elinize sağlık. Bu el sanatları ve boyama usulleri unutulmamalı ve gençlere öğretilmeli. Teşekkür ederim.