- 877 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
DÜŞEYAZMAK
Nefes nefese koşuyorum hiç duraksamadan. Yanımda biri var.O da benimle koşuyor.
Niye olduğunu da bilmiyorum.Birilerinden kaçıyoruz.Ormanlardan geçiyoruz.Ağaçların dallarına tutunuyorum.Sürekli bir yokuş tırmanıyorum,tırmanıyoruz.Saçlarım saçlarına değiyor.Soluğunu soluğumda hissediyorum. Ellerimi tutuyor mu kaçarken,ya da ben mi öyle olsun istiyorum anımsamıyorum.Düşeceğim diye panikleyip belimden tutuyor mu, ben mi uyduruyorum onu da anımsamıyorum.Hiç vazgeçemeyeceğim kadar yakınlık hissi duyuyorum ona karşı.Aslında bir yabancı gibi ama yabancı olamayacak kadar içimde duyumsuyorum varlığını.
Onu hiç tanımıyorum diye düşünüyorken ,birden yıllardır süregelen bir alışkanlık gibi,hayatımın her anına yaptığı kuvvetli tesirini hissediyorum.Güven telakki eden bu şahsiyetin varlığından memnun koşarken, korkudan kaçışlarım dahi bir lezzete dönüşüyor. O gelmiş ya,benimle koşuyor ya herneyden kaçıyorsam ya da her kimden kaçıyorsak kaçıyoruz ya, başka hiç bir soyut ya da somut hiç bir mevcudiyetin bir ehemmiyeti kalmamış,kalmıyormuş,öyle hissiyatlarla koşuyorum.
İçimde hep bir yakalanma korkusu.Ama niye ,neden bu kadar korkuyorum hiçbir fikrim yok.Bütün bu korkularımda yalnızım.Sonra çıktığım yokuşta ayağım birden kayıveriyor ve düşmeye başlıyorum. Yalnızım.O nereye kayboldu.Bir yandan düşerken bir yandan bağırıyorum.
Nerdesin...
Nerdesin...
Neden gittin yine...
Ben ölecem...
Ben ölecem...
Haykırarak gözlerimi açtım.Panik halinde sağa sola bakındım.Kardeşim ne olduğuna anlam veremeyen,korkuyla karışık manidar gözlerle bana bakıyor.
-Kapat kapıyı ,kadın duymasın, uyuyor yazık. dedim.
Koridorda ihtiyar bir amca inliyor. Sesi,hırıltılı,çatallaşmış.Soluk borusunun duvarlarını yırta yırta geliyor.Yankılanıyor.
Ben ölecemmmm...
Ürperdim.Loş bir karanlık.Tavana bakıyorum.
Tavanda kare biçimli iki büyük floresan lamba.Tavan,ortasından asma bir kornişle ikiye bölünmüş.Aynı zaman da bu kornişden inen perde odayı da ikiye ayırıyor.Yan tarafımda diğer hasta kadın var.
O da gözlerini tavana dikmiş.Gözleri açık.Benim gibi korkmuş olmalı o da.Kanser hastası.Bütün vücudunu sarmış illet hastalık.
Henüz söyleyemedi ailesi.Onlarda bu gün öğrendiler.Güya zatürreden yatırdılardı.
Soluk benzi,beyaz saçlarından da akça pakça.Ağzında astronomların talim yaptığı maskelerden takılı. Metanetli ama zayıf,aciz ve güçsüz olduğu herhaliyle dışavurumlu.
Kadının nadiren açtığı gözlerinden ürperiyorum.Gözleri desdeğirmi açılıyor ve normalüstü bir beyazlık, korku eşliğinde gözlerinden fışkırıyor. Pamuksu saçları terledikçe keçe gibi birbirine yapışmış.
Üzülüyorum.kaç zamandır tanıyorum ki bu kadıncağızı.Neden tesiri bende böyle kuvvetli. Neden sızladı vücüdumun tüm hücreleri.Ve ailesinin acı çekişleri,üzülüşleri.kaybetme korkuları sevdiklerini.
Korkuyor muyum.belki.Dün sordu hastalığımı
Biri.Ben de usulca tarif ettim.Çok da gençmissin, dedi.Tövbe de,kadın dedim içimden.Ölecekmişim gibi konuşup duruyor tövbe tövbe.
Kanepede hayalet gibi bir surat.Namaz kılmış,dua ediyor.Ne istiyor olabilir.Muhtemelen kızkardeşinin sağlıklı olmasını,onlarla olmasını.Bir anda hayat zannettiğimden basit ve kısa göründü gözüme.Aynı zamanda değersiz.
Bu benim ölümle ilk yüzleşmem.Ölürsem gider miyim bende sevdiklerimden.
Peki senin sevdiklerin hanımefendi.Sen hiç kaybetmedin mi sevdiklerini.Hiç çıkmadı mı hayatından birileri.Terketmek yalnızca ölmek mi.Gitmek biraz da ölmek değil mi.Nerde duymuştum bu sofistik cümleyi.Evet gitmek biraz da ölmekmiş.Neydi o şarkı,seni görmem imkansız rüyalarım olmasa...
- Bu normal mi?
-Ne?
- Belki bir daha hayatında hiç olmayacak birinin sürekli rüyalarında olması.
-Hayır hiç normal değil.
-Hiç kimseyi düşlerini ele geçirecek kadar sevmemelisin.
-Öyle mi yapmışım.
Kendi kendime konuştuğumun farkına varmamışım.Kızkardeşim, rüzgarın bir ağacı hırpaladığı gibi,beni sarsıp sallamaya başladı.
-Sen iyi misin.Söyleyelimde ilacın dozunu azaltsınlar en iyisi.Galiba ateşin çıktı senin,saçma sapan sayıklamaya başladın.
-İyiyim canım,iyiyim ben,diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.Sadece bir düştü dedim.
incitmemek için olmuş olacak ki üstelemedi.Sadece endişeli ve manidar gözlerle bana bakmaya devam etti.
Ayağa kalktım.Pencereye yaklaştım.Güneş denizin ardından doğmaya başlamış bile.
Kızıl saçlarının arasından yavaş yavaş görünmeye başlayan yüzü büyüleyici.Gözleri kamaştıran,sabah mahmurluğunu üstünden henüz atamamış güzeller güzeli bir kız gibi.Üstündeki mavi yorganın ardından ışıltılı gözlerle günaydın diyen kızıl bir afet.
Deniz dünyada ki varlıkların içinde benimle en çok konuşanı. Gecenin üstümdeki ağırlığını alıp götürür.Ama belki birazdan.Güneş denize hakimiyetini kurunca.Deniz insanı içine içine çağırıyor,düş gibi.
Arkamda az önce yatan hasta kadının da endişeli gözlerle bana bakıp durduğunu farkettim.iyice beyazlamış göz aklarının ortasında,olduğundan daha da irelmiş siyah gözleri uzaktan beliren bir ışık gibi mecalsiz ve sönük parlıyor.kim bilir içinden neler geciriyor.Kızcağız kafayı sıyırdı üç günde.Burda yatırmaya devam ederlerse burdan tımarhaneye gider bu zavalllıcık,diye mi düşünüyordur acaba.
-Ne kadar da tuhaf.
-Tuhaf olan da nedir?
-Ruh denilen şu varlık yada yokluk.Ne bileyim her neyse işte.Sürekli acı çekmeye meyilli bir ruhum var benim.Kaldıramayacağı yükleri taşımaya gönüllü.Olamayacak dualara amin çekmeye hazır elleri olan bir ruhum var.Düşlerde görülenle yaşamayı,gerçek olana tercih edecek kadar kendini kaybetmiş, bedbaht bir ruhum var.
Yine mi kendi kendime konuşuyorum ben.Hay allah.Neyse ki bu sefer sesli düşünmemişim.
Güneş doğsa da kitabıma kaldığım yerden devam edebilsem.Yaz yağmuru ilginç bir hikayeydi.Ama yazar aynı kurgularına Emirganda akşam saati’ndede devam etmiş.İki hikayeyi okurken karıştırdım mı acaba aynı hikayeyi mi okuyorum diye dönüp dönüp baktım.İnsan iki kişiyi sevebilir mi diye soruyor yazar.Böyle bir ikilem yaşamış olmalı diye düşünmeden edemedim.İnsan iki kişiyi birden sevebilirmi ki.İşte acı çekmeyi seven başka bir trajik ve kozmopolit bir ruh hali daha.
Sol tarafım acıyor.Dün yeterince işkence edildi.Tahlildi,tetkikti derken vücudumu kevgire çevirdiler.Doktor odaya girince nasılsınız dediğinde,beni bana bırakırsanız iyiyim, dedim.Tebessüm etti.Enteresan bir gülmesi var bu adamın.İnsana ,insandan farklı bir mahlukmuş hissi uyandıran,sinsi bir tebessüm.İnsanda bu gülüşün altına daha neler gizledim hissiyatları uyandıran,ketum bir tebessüm.Ne çok çeşit insan var.Ne çok fikir,ne çok tebessüm.İşte bu enteresan adamla bu hastane odasında dakikalarımızı kesiştiren kader de ketum.
Muhtemelen ben onun için her gün dolup boşalan insan selin de önemsiz bir damlayım.Bu geçen dakikaları sıradan,mütemadi. Ve her hastası gibi muhtemelen ben de işi olarak gördüğü bir varlığım..öyle değilse de bu tebessümün ben de uyandırdığı hissiyatlar bunlar.Sesli düşüncelerin karşı taraf tarafından okunamamasına bir defa daha şükrettim.
Sol tarafım hala acıyor.Aklımdan bir türküyü
mırıldanmak geçiyor." Bahçeler de mor meni. Verem ettin sen beni.Nasıl verem olmayım.Eller sarıyor seni."Nerden aklıma geldi şimdi bu türkü.Şu hasta kadıncağızdan utanmasam söylerdim.Şimdi bu türküyü söylemeyi istemek;Azrailin cirit attığı bu ölüm odalarında,iki mısra dua mırıldanmak varken olacak iş mi.
Yeniden o ses. İpinden kopmuşcasına korkunç,saldırgan ve üzerime üzerime gelen o ses.
-Ben ölücemmm...
İhtiyar adam yeniden mi bağırdı,ben kurdum mu bu sefer idrakine varamadım.
Oda da yatan diğer hasta kadına refakat eden abla namazını bitirmiş.Gözyaşları boncuk boncuk yuvarlanıyor gözlerinden.Yolunu daha yarılamadan, kızkardeşine üzüntüsünü belli etmemek için koluyla siliyor gözyaşlarını.
Başka kimsem yok demişti.çocuğum bile yok.o benim tek varlığım.Şimdi mesela şu iki kadın beraber ölebilirler mi.Ruhları bunca kaynaşmış;birbirine bunca zaman herşeyden öte, kanbağıyla bağlı bu iki kadın beraber ölebilecek mi?Ne demişti değerli bir şair dostum."insanlar ayrı yaşardı da beraber ölünürdü." Evet muhtemelen öyle olacak.Biri olmayınca diğerinin de bir ölüden farkı kalmayacak muhtemelen.Bir ceset daha karışacak ruhsuz kalabalıklara.Ve öylesine yaşayıp gidecek adına yaşamak denilirse.İstemeden de olsa acı çekecek ruhları.Sevdiklerini bir daha görememenin ve dokunamamanın verdiği bir elem.İnsan olmak ne büyük bir ızdırap.
-Kızım,
dedi.yumuşak bir ses,içine daldığım dünyadan yavaşca uyandırıp.
-Efendim,dedim usulca.Hasta olan kadıncağızın refakatçisi abla seslenen.
- Kızım,hastasın.kendini yorup durma.Uzan yatağına da iyice uyu.Zaten sabah kahvaltısını çok erken veriyorlar,daha da uyuyamazsın,dedi.
Teşekkür eden gözlerle tebessüm ettim, incefikirliliğine binaen.İçimden geçenleri demedim.
"Keşke uyuyabilsem teyze.Keşke bıraksa düşler yakamı da uyuyabilsem.Bilirmisin ki uyumakta ne büyük bir nimettir.Uyuyan tabiat ne güzel uyanır halbuki bahara da ben hiç uyanmadım daha."diyecektim,demedim.
Şimdi düşleri yazma zamanıydı.Düşeyazmanın tam zamanı..."
Cemile Ülkü
YORUMLAR
İsmiyle müsemma cinasına aşık bir yazı. Elleriniz dert görmesin yazınız beni konuşmaya itiyor. Israrla susuyorum. İyi ki varsınız ve yazıyorsunuz.
Cemile Ülkü
yeğinadnan
Gece lisesini bitirdim 40 yaşında. :).Güzel olan hulasa edilemiyor böyle gezer güzel bulduğum yazı ve şiirleri okurum. yer yer tecrübemin yettiği yerlerde zaten çenem düşecektir. Allah size sabır versin diyeyim ben.
Sevgi ve Selam.