Kitap Önerileri.
Değerli Sanaldaşıma :)
Kitap önerisi konusunda ne yazabilirim ki, hayatımda kaç kitap okudum ki.. Çünkü kitap ve kütüphane kültürü olmayan bir çevrede büyüdüm. Edebiyat ve düşünce iklimine kendi kendimi attım. Cahil geldik cahil gidiyoruz babında…
Valizimi alıp gittiğim şehirde üniversite önünde yayın evleri vardı.. Açmışlar tezgahı.. Yeşil bir seri kitap roman ağırlıklı dünya klasikleri babında, sonra başka bir seri…Lakin aklımda hangileri kaldı?
O seriden aklımda kalan tek yazar Knut Hamsun olmalı İskadinav kökenli bir yazardı. Romanın ismini bile unuttum lakin konusu hala aklımda..Bakalım kitabı bulalım.. İnternet sayesinde görsellerden hatırlarız.
Toprak Yeşerince.. Knut Humsın.
Ruslardan; Karamazov Kardeşler, Anna Karania, Hacı Murat,Kazaklar ve Savaş Barış..
ABD’den; Seni Sevmek Kaderim adlı bir roman.
Konularını az çok hatırladığım, beynimde görüntülerini canlandırabildiğim romanlar..
Yerel romanlarımızdan pek okumadım öyle klasik tarzda. Lakin Anadolu’nun Kurtuluş’una dair romanların içeriğini, ekseri Türklük, Selçuklu ve Osmanlı zamanında ve yine ekseri devlet-millet, Hira-Tanrı dağı ekseninde 1000-1500 yıllık serüvenleri babında 60-70 roman okudum lakin hiç birini tavsiye edemiyorum. Mesela Merhaba Söğüt diye bir roman vardır, epey etkilemişti beni en az 3 sefer okumuşumdur..Lakin kurgu ve hayal çıktı çoğu bu tip romanlar..
Şimdilerde de Atlantis, Mu, Mısır, ekseninde derin tarih kurgu romanları epey piyasaya sürülüyor sanki.. Tavsiye etmem.. Ekseri diyorum yine, Çatışma üzerine kurulu kurgu romanlar..Vur Kır, tuzak kur, hile yap bu maçı kazan tarzında romanlar tarihi kurgu romanlar.. Hayale dokunur, gençlerin kanınıdelilendirir lakin ne katar gerçek sosyolojiye, insanlığa ve teknolojiye koca bir soru işareti.
Derin devlet tarzındaki örgütleri anlatan romanlardan Alamut ismi ve çevresinde, serisi de efsanedir. Yazar, kahramanı alır Fransa steplerinden Alamut’un Fedaisi yapar, dolaştırır durur ortadoğu’da, Anadolu’da…
Lakin devir değişti. Çağ dönüşümüne start verildi. İnternet sayesinde bu dönüşüm başlamasından ziyade İkinci Dünya savaşı sonrası yeni bir kuşak, kuşaklar var dünyada. Bunların ekseri okuması gereken kitaplar ;
Kamu Yönetimi, Avrupa Birliği, Sosyoloji ve Teknoloji bazlı daha çok kurgudan ziyade öz gerçeklik babında teknik kitaplardır. Okuması genelde sıkıcıdır lakin zihin açar.
Mesela Ofice Programlarından Excel’ full sürüm anlatan bir kitap kimin işine yarar ki, hayallere daldırır, bir kahraman yaratıp onu aşık eder, asker eder, ölümlerden döndürür??
Sunum programları ait kitaplar vb. Şimdilerde ilkokul seviyesine inen Bilgisayar temelindeki kitaplar yani. Okunması gerekli okunmadıysa..
Bir web Sayfası nasıl yapılır adlı bir kitap.
Mesela, ODTÜ’ye bir dilekçe yazılıp 4 yıllık vize ve finallerde çıkmış tüm Kamu Yönetimi ve Sosyoloji bölümlerinin soru ve cevapları,masrafı neyse üstlenip, istenip, okunabilir. Kaç sayfa tutacak ki, orta halli bir roman hacminde en fazla. Lakin sizi tüm tarihsel ve dinsel zincirlerden ve gelenekten kurtarır böyle bir okuma. Veya bu bölümlere ait hazırlık kitapları, testli vb ..
Sol bir çizgim olmadığı için o yönden öneremem. Nezip Fazıl’dan Çile, Mehmet Akif’den Safahat hem dinsel, hem şiir kültürü bakımından mutlaka okunmalı bu coğrafyada. Lakin erken yaşta değil, diğerleri okunduktan sonra. Yoksa sizi sarayların, sultanların,Ortadoğulu menşeili dinlerin koyunu yapar..
Şiir üzerine yine hiç yoktan Tazminattan Bugüne bir antoloji ve Şiir Tahlili içeren üniversite ders kitapları okunmalı.
Siyah Kuğu diye bir de ekonomi eksenli bir kitap vardı. Kahramanını alıp Ortadoğu’dan Abd’ye taşıyordu.. 1. Dünya savaşı zamanlarından bugüne bir ekonomik çerçeve veya hayaller zinciri.
İmam-ı Rabbani’den Mektubat; Mevlana’dan Mesnevi, Saidi Nursi’den Risaleler de okunmalı. Okunma çağı önemli. Erken yaşta koyunlaştırır insanı. Bu tür dini kitaplar, en az 30 yaşından sonra okunursa sizi tutuklamaz. Yoksa dediğim gibi ölüm ve sonrası merkezli dinler dünyaya karşı kör sağır dilsiz eder sizi ki, bir zaman sonra -ne enayiymişim diye dövünürsünüz, bireysel bazdan toplumsal baza geçince de diğer milletlerin veya kültürlerin kölesi oluruz.
Kutadgu Bilig bulunmalı el altında, eski kültüre ait deyimler, sözleri vb okudukça düşünmek güzeldir. 1200 sayfa civarında olmalı, kapa gözlerini aç bir sayfayı oku 5 sayfa arada.. Genelde Kutsal kitaplar için uygulanır bu yöntem lakin Kutadgu Bilig de onlardan az mıdır sizce??
Yine Kuranı Kerim, İncil ve Tevrat dışında bunları saçma bulan, ateist veya deist düşünceli kitaplarda karşılaştırmalı okunmalı. Sadece birine veya birkaçına tutuklu kalıp kafatasını uyuşturmamalı.
Her ideolojik düşünceye ait bazı ana kitaplar vardır. Atsız’dan Bozkurtları okuyan devamlı bulur kendini ölüm uçurumda. Aşkı da güzeldir, uğraşı da aslında.
Günümüzde kitaptan ziyade belgeseller ve sinema fimleri, tv dizileri daha faydalı. Kitapların etkisini gitgide azalıyor. Kitap kokusu elbette başkadır, bilgisayar üzerinden roman okumayla, elde roman okumak birbirinden Afrika ve Asya kadar uzaktır mesela. Biraz da alışkanlık ve kuşak kültürü etkiliyor okuma ve seyrimizi..
Akıllı telefonlar çıktı, uygulamalar, oyunlar vb nasıl yapılır, internete aracısız nasıl bağlanılabilir, nasıl kişisel veya ailesel elektriğimizi üretebiliriz gibi konuları işleyen teknik kitaplar bulunmalı kütüphanelerimizde Veya bilgisayarlarımızın harici disklerinde..
Çağ bireyselleşiyor. Apartman ve şehir kültüründe hayatta kalmaya faydalı kitaplar hangileridir diye sorsam, cevabınız ne olur ki??
Rahmetli Süleyman Demirel’in bir söyleşisini izlemiştim, sanırım şu melhur sokakta, neydi o sokağın ismi, evinde bir oda bir ev mi komple kitap doluydu..Ya hu dedim o kadar kitabı okumasa CB olamazdı herhalde?? Sonradan tecrübe ettim ki bir odada epey yer teşkil eden bir kitaplık gördüm arkdaşaımın evinde.. Dedim bunları okudun mu ya hu?? Sonradan anladım ki, genelde istiflenmiş kütüphaneler lakin bireysel kütüphanelerin okunma oranı yüzde 25-30’dur herhalde,tahminimce..
Atatürk 23 bin sayfadan fazla kitap okumuş diye haberler okumuştum.. Umarım yanlış hatırlamıyordum sayısı yoksa 123 bin miydi?. Ki onun okuması elbette çok çeşitlidir. Yani bizim kültürümüzdeki anlamadan defalarca okunan arap kitabı okuma kültürü değildir.
Lakin yine belirteyim, çağ değişti. Y kuşağı bile yabancısı olmaya başladı gelecek dönemin. Medeniyet denilen, uygarlık denilen kavram ışık hızında. Oku oku bitmez en güzeli kafalara cip takılacaktır yakın gelecekte.
Bilgisayar teknolojisi ve etki altına aldığı sistem, yaşam; insan bedenine, kafatasına elbette uygulanacaktır. Uygulanmazsa zaten değişmeyen tek şey değişimin kendisidir gibi beylik laflar çöpe gider. Dünya bu nüfus yoğunluğu ile yeniden Orta Çağı kaldıramaz ki..
Daha çok kitap ismi vermek isterdim lakin çapımız bu kadar.. İnternet çıktı alimlerin yalanları ortaya çıktı. Doğruları ise azınlıkta kaldı. O yüzden çağ; geçmişi değil geleceği okumakta…
Saygılarımla
Esen kalınız
YORUMLAR
En son Hakan Karaduman'ın iki romanını okudum peşpeşe "Zalimdi Zaman ve Düşeyazmak" kendisi bizim aile hekimi olur. Fena değildi, beklentimden yüksek çıktı.
Tavsiye eder miyim? Evet...
Yılgın, amatör bir ruhun toplumu kendi süzgecinden geçirirken kendi hatalarına pıtırak gibi takılmasını görmezden gelerek, toplumu eleştirel ve ruhsal yorumlamayla kimi zaman agresif kimi zaman vurdumduymazca yapılan yarı yasanmışların romanları. Okudugunuza pişman ettirmez ...
İyi akşamlar.
Bir de başucu kitaplarım var defalarca okuduğum ve okumaya devam ettiğim. R. Guenon kitapları.
Yinsani
r. guenon yeni duydum.. lakin okumaya uzağım epeydir..Kitapıları görünce şeytan görmüş gibi oluyorum nicedir.. eskiden mutlaka bir tane roman almazdan geçmezdim.. şimdi ise dediğim gibi..
iyi akşamlar usta..
Alakasız sanılacağını biliyorum. Erkek den anne olur mu Evet olur.İneğin yediği envaitürlü ottan bembeyaz ve tertemiz sütü ürettiği gibi İnsanda yediği harflerden çok doğru tespitler, ürettiğinde okurunun annesi olurlar. Her kes'e açık bu memelerin emzirdikleri ise
Evladı olur geleceğin.
Not: Batılı kaynaklarda da aynı ve daha kalıcı "koyunlaştırma" esaret, beyin tutulmaları mümkün. Kürkü kendinden pahalı olmamak,okuduğu şeyden kendini inşa ile mümkündür.
Teşekkür ederim.
Yinsani
sağmal ineklerimiz çoğalsın azınlıkta kaldılar .. söz meclisten dışarı elbette..
sevgilerimle..
yeğinadnan
Sevgili sanaldaşım:)
Yazınızda; kitap önerileri ile eleştirileri bir arada bulunduğundan, haliyle dikkat gerektiriyordu okurken. Ancak, bu kadar keyifle okuduğum bir öneri metni olmamıştı daha önce:) bazı yerlerde bu keyif, kahkahaya kadar ulaştı:)
Uzun bir liste ile katkıda bulunamayacağım şu an. Ama ilk aklıma gelen; İhsan Oktay Anar’dır. Kurgu konusunda üstüne Türk yazar tanımıyorum. Felsefe profesörü olmasının, yazarlığına katkısı büyük diye düşünüyorum. Nuh tufanını, bir de Anar’ın “Amat”ından okumanızı öneririm. “Suskunlar” ise efsanedir! Ki; oradaki “Eflatun” karakteri, şu an bunları yazmakta olan eflatunun varlık nedenlerindendir:)
Şimdilik bu kadar olsun mu?:)
Sevgilerimle...
Yinsani
amat'ı okudum. çanakkale boğazında top denemeleri yaparken bir köy camisinin minaresini göçertiyordu kaptan.. nuh tufanı bahsini unuttum lakin.. amat deyince aklıma Karayip Korsanları geliyor.. Evet ok srükleyici bir romandı.. ilk okuduğum kimi zaman geriye dönüp tekrar okuduğum yerler olmuştu.. tavsiye de etmişimdir..duruyorsa kitaplıkta okuma hissi geldi yeniden lakin 2 yıldır roman okumadım.. okuma hissim öldü epeydir..
eski apartman ismimiz anar'dı.. bak burdan bir kurgu döndü beynimde..tarihi bir ebed-müddet kurgusu...
o yazardan 3-5 roman okumuşumdur.. "Suskunlar" bilincime yazıldı. denk gelirsem okurum.. "Eflatun" merak ettim şimdi:))
teşekkür ederim varlığınıza..
sanaldaşım nice yıllara...
Yinsani
Tapınakçılar bebek, Kabalacılar çocuk, Mitralar genç sayılırdı daha Eflatun Teşkilatının yanında. Öyle işleri olmazdı güneye birkaç adam gönder, füze atsınlar da savaş çıkartayım tarzında çocuk işlerine komedi diye bakarlardı..
Askreri Güvenlik Bölgesi ilan edilen herkesin Tunceli diye bildiği, Dersim diyerek de hatırlanan coğrafyanın mağaralarında Aldıbastı’nın kıcına bir şaplak atmaştı Börü Bey. Haydi bakalım, “Soluk” haberi geldi üç beş nesildir uyuyoruz, alem Türk neymiş görsün diye geçirmişti içinden.. Çok canlar yanacaktı.
En son “Soluk” mührüyle mektup geldiğinde Çin darmadağın edilmişti. Asırlar önceydi. Sonraları pek soluğa ihtiyaç olmasa da birkaç küçük dokunuşla Türk’ü Anadolu’ya kök saldırmıştı Eflatun Teşkilatı..Sadece Anadolu mu, denizciler neraya ayak bastı ise, pilotlar dünyada nereyi gördüyse Türk olacaktı orada.
Suların korktuğu, rüzgarların dokunmaya çekindiği bir teşkilattı Eflatun. Toprak ana onunla şereflenmişti. Toprağa düşen her kan damlasının hesabı sorulmuştu, sıra betona ve asfalta dökülen kan damlarının hesabına gelmişti. Dünya yeni bir çağa giriyordu. Ve Soluk mührüyle gelmişti haber. Alınacak her soluk, verilecek her soluğun acısı daha da artacaktı.
Börü Bey, miraslar kitabına bulunduğu şehrin isminin değiştirilmesi de eklemişti. Dersim ve Tunceli ikilemesinin kurtulaydı millet, “İkşehrisis” belirlemişti şehrin gelecekteki adını..İki Şehirli İsim’di açıklaması.. Hani yeni yörebaşkanı’nı da seçimlerden birinci çıkarmayı başarmışlardı.Çarpardı düşünceleri Eflatuncular, işte varlıklarından daha haberi yoktu hiçbir teşkilatın.. Olamazdı ki zaten, kendilerinin bile kendilerinden haberi olduğunu sadece “Soluk” geldiğinde haberleri oluyordu. Sanki rüyadan uyanmışa dönüyorlar, buz gibi suda kalplerini durduracak kadar bekledikten sonra çelik gibi sertleşip, rüzgar gibi hareket ediyorlardı.. Tanrı Dağı söylentisini de güzel yaymışlardı obalara, aşiretlere.. Oysa hiç denilen yerde mi olur mu Türk’ün Bilinemeyecek Teşkilatıydı Eflatun.
( Sevgili Okur, sen nereden biliyorsun da bahsediyorsun deme, bir filmde kodlarını verdim, izlemediysen banane..)
Asırlar içinde teknolojiye uzak kalışlarının bedelini çok fazlasıyla ödemişlerdi. Yine de arayı kapatmışlar, herşey ellerindeydi.. Yeni çağın kilometre taşlarını döşemeye başlamışlardı.. Sinek küçük olsa damide bulandırır hesabı Kabalacılar biraz tatsızlık çıkarmışlardı. Küçük bir dokunuş gerekliydi yine, gerisi çorap söküğü gibi gelirdi..
Ölüömür çayının sularında saf bir atom bulabileceği düşünen Avşar yine hayallere kapılmıştı. Japanyo eğitimi sırasında bir süre kaldığı Güneykore’de garip duygulara kapılmış, karşı cinsin amansız elektriğini topraklama yapmakta zorlanmıştı. Yıllar sonra yine o elektirik çarpıyordu. Göklere bakarak Göktürk uydusunu aradı gözleri. Sanki görebebilecek gibiymiş gibi, yeni gönderecekleri uyduya özel bir konum ve dna izlenim elektiriği saklasamıydı acaba? Yakalanırsa ölümünün nasıl olacağını da düşünmüyor değildi. Birden ürperdi. Hiç olmazsa uzaktan da olsa görürdü aşık olduğu kızı. Değer miydi, değer mi, değer.. düşünüp duruyordu.. Biraz da yılların yorgunluğu vardı üzerinde. Hesaplamalarına göre 52 yıllık ömrü kalmıştı daha yaşı 40 tı.
Japonca öğrenimi dersinde karşılaşmıştı Bendensu ile.. Aslında yazılışı böyle olmasa da Bendensu diyordu ona. Bendensu’da alışmıştı farklı bir dilde adının seslenilmesine. Ölüömür çayının sularında avuçlarına aldığı çakıl taşlarını atarak çıkan dalgaların dansını izliyordu kaç vakittir. Ölüömür suları ile Bendensu arasında bir bağ kurmak diyordu mümkün olacak elbet. Ne istemişti de başaramamıştı ki. Onların adları farklı olsa da kodları her zaman başarıydı, zirveydi, hükümdü. Aldıbastı’nın üretiminde de kullandığı ve daha periyodik cetvelde yer almayan elemente de AL ismini vermiş, Türkler de çeşitli isimlerle anılan kötü ruhun ismini vermişti yeni robotuna, Aldıbastı! Çünkü o intikam alıcı bir robot olarak üretilmiş ve programlanmıştı.
Korlan yukarıdan izliyordu Avşar’ı. Seslenip seslenmemekte kararsız kalmıştı. Çok dalgın görünüyordu Avşar. Dokunmasam akşama söylerim diye içinden geçirse de Börü Bey’in öfkesiyle karşılaşmak istememişti. Börü bey ise hiç bu kadar kesin emir vermemişti daha.
Haydi Korlan eğlence bitti. Operasyonun ismi SolukÇığlığı’dır.
Tam Avşar’a sesleneceği sırada Avşar da farketmişti onu.
Hadi Avşar Soluk geldi. Börü Bey bekliyor herkesi..
Buzgibi suların toprağı okşadığı ,ağaçlardaki kuşların ötüşleri ile rüzgarın devedikenlerinde çıkardığı sesler bile ölüme gömülmüştü sanki. Avşar ayaklarının üzerinde değil sanki yüreğinin üzerinde adımlıyordu dar patikayı. Soluk gelmişti.
Avdan dönen Aykıldı ile Rasim de haberi almışlardı sanki bir tarih yolculuğu gibi 35-60 yaşlarında olan 52 yiğit yaşıyordu askeri güvenlik bölgesinde, kaç asırdı uykularda olan Eflatunun sadece Ölüömür vadisi ekibiydi onlar. Anadolu ve avrupa’da sorumlu olsalar da o vadiyi korumakla görevli 369 teşkilat ekibi de uzaktan yakından Ölüömür vadisinin korunmasıyla görevliydi. İçlerinden 9 tanesi etö ve fetö operasyonlarında açığa çıkarak son zamanlarda başlarını ağrıtsa da bir aspirine bakmıştı olayları çözmeleri..9 uda ülke dışına gönderilmiş ve yerlerine yeni üyeler daha üst makamlara atanmışlardı, kimsenin ruhu bile duymamıştı.
Roman veya Kurgu bu ya; uzaklarda bir yerlerde de bir başka kalp çekmişti Anadolu-Türkiye’yi..
Bendensu çalışmış olduğu teknoloji şirketinin yeni duyurusunda Yurt dışı ofislerinde çalışmak isteyenlerde aranacak şartları inceliyordu. Bekar olmaları birinci şarttı. O da bekar sayılırdı boşanma davası çnümüzdeki hafta sonuçlanınca, yurtdışında Türkiye’yi tercih edecekti. Tek tercih, İstanbul yazacağım diyordu. Belki garip bir şekilde adını telaffuz eden Avşar’a da ulaşabilirdi. Avşar ileyaptıkları sohbetler genelde tarihi oluyordu, Mançurya hakkında ne çok şey öğrenmişti Avşar’dan. Mançurya’nın ismini Uçurya diye değiştirmişlerdi kendi aralarında. Gittikleri bir okul gezisinde uçurtma uçururlarken; Avşar’ın hadi bekleme koş artık, Uçur ya şu uçurtmayı demesinden kaynaklıydı ismin değişikli. Mançurya, Uçurya hadi derken içinden, telefonu çalmıştı. Arayan eski kocasıydı.
-Şumugıyı nokatomuki..
-ne diyorsun, mahkemeyi öne mi aldın, sevindim valla.
-senden kurtulacağıma seviniyorum Bendens..
-Harika bir haber Jung, bir an önce bitsin mahkeme..
- hadi çav.. Mahkemede görüşürüz.
Bendens miş, öyle isim mi olur demişti Avşar, Bendensu olsun senin adın. Öyle güzel telaffuz ediyordu ki Avşar, Bendens de artık Bendensu ismine alışmıştı. Avşar ve arkadaşlarıyla gitmiş oldukları Tonyukuk yazıtları gezisinden sonra artık adı da Bendensu olmuştu. Avşar diyordu sizde bendensiniz, atalarınız buralardan varmış Kore’ye.. Kardeşiz olim biz.. hadi ateş dansına diyerek fişeklemişti grubu.
Göklerin yerleri okşadığı, uçsuz bucaksız bozkırlarda Kızılderili kardeşleri gibi ateşin çevresinden dönüyor eğilip doğluyorlardı, biraz da sarhoş olmuşlardı, eğlencelerine diyecek yoktu aslında. Yine de Bendensu gibi güzel bir kızın talipleri çoktu, hele şu Japon Nagaza deli ediyordu Avşar’ı. Bu gece işini bitiriversem kurtlar saldırmış derdim diyerek planlar yapıyordu kafasından. Sonra da güüyordu kafasından geçenlere, ne oluyordu kendisine bilmiyordu.. Neden elektriği çarpıyordu Bendensu’nun. O kadar da hatmetmişti fizik bilimini ruhu da çözeceğim diyordu da nerde… Nagaza’ya takılmaya başladı, yanlışlıkla ayağına çelme takıvermişti.. Kimsenin görmediğinden emindi. Nagaza ne olduğunu anlamadan ateşin içine doğru düşecek gibi olmuş, ateşi alazlandırmışdı.. Arkadaş grupları çok güzel ve eğlenceliydi.
O gece çadırlarda doğanın o ürpertici sessizliği tüm grubu etkisi altına almıştı. Avşar ise dışarıda uyku tulubuna girmiş hafif yama bir yerde yıldızları seyrediyordu. Sanki yıldızlardan bir ışık düşüverecek gibiydi üstüne. Uzansam erişebilsem diyordu, at seslerinin ve nal seslerini duyunca birden irkildi. Toprağı dinlemeye başladı. Lan diyordu geziye çıktık, kürkten de olmasak bari. Tekinliği olmazdı bozkırın. Eski oba baskınlarını okuduğundan biraz tedirgin olmuştu. Gözleri Bendensu’nun çadırını aramıştı hemen. Grupda da kıpırdanmalar başlamış, at seslerinin nereden geldiği anlamak için çevreye bakıyordu herkes..
Bendensu, öğretmenlerinin dediği gibi herkesten önce ateşe su döktü, sonra da Avşar’ın yanına gitmişti. Ne oluyor Avşar der gibi gözlerine ürkek ürkek bakmış,Avşar’ın çelik gibi gerilmiş bedenini görünce de bir rahatlamıştı. Aman be olacağı varsa olur diyerek atele yeniden benzin dökmüş, ıslanmış kütükler yeniden alavlenmişti, ve herkesin şaşkın bakışları altında ay dansına başlamıştı.. Arada da kurt gibi uluyordu.. Avşar ne olduğu anlayamadı, delirdi herhalde dedi, albız mı girdi kızın içine derken, gözleri Bendensu’nun içini gıdıklayan ay dansına ilişmişti. Diğer taraftan da atlıları düşünüyordu. Sonra atlıları düşünmeyi bırakarak bir votka dikti, o da Bendensu’nun dansına katılmıştı.
Nalseslerinin yeniden hareketlenmesiyle grup iyice tedirgin olmuş, Nagaza ne olur olmaz diyerek Güvenlik ekibinden bir silah istemişti. Nagaza ya gülerek bakan güvenlik şefi, hadi oğlum işine bak sen merak etme. Çoluk çocuğa göre değil bu silahlar demişti.
Güvenlik şefi, kendisi ayarlamıştı atlıları, çünkü bozkırın tekin olmadığını ziyaretçilere göstermeleri gerekiyordu ki işleri devam etsindi. Bu eski taşların ne de çokziyaretçisi oluyordu, ne var lan bunlarda herkes bakmaya geliyor, Tonyukuk Hacıları takmıştı gelen ziyaretçilerin adını, daha çok mangırlarını alacaktı bu turistlerin.
Grubun öğretmeni ve geziyi düzenleyen Balaka beyde, Güvenlik Şefinin yanına gelmiş, nedir, kimdir bunlar der gibi soruyordu gözleriyle ?
Sonra gece görüş dürbünüyle güvenlik şefinin gösterdiği tarafa baktı..Bakış o bakış yani patladı gitti..
(Bu kadar yetiversin değerliokuyucu.. gerisi sizlerin hayallerinize ve kurgularına kalmış..)
Esenlikle..
Bir Eflatun Ölüm
Ayak üstü uğramak zorunda kaldım, ama geri geleceğim. Ayrıca, şu “Eflatun Teşkilatı” çok cazip göründü buradan:)
Hep keyifli sizi okumak.
Gunun aydın olsun Ekrem can .
Bazı kitap önerilerine soğuk baksamda
Okumak ve kitap adına güzel bir yazı kaleme almışsın...
Teşekürler.
Emeğin var yüreğin huzur otağı olsun.
Yinsani
yok yani otobüsle gideceğim yne.. ya hu araba kaza yapsa da bitse bu dünya demiyor değilim.. lakin devam köküne kadar yaşamaya..:))
selam ve hürmetlerimle
Ahmet Örnek
Daha hayatın basindasin sen
Ve görecek güzel günlerin var senin daha.
Benim acılarımın başehrine umut yolculugunuz
Sonucu her şey gönlünüzce olacak bundan eminim ben.ayrica sen bana uyma.
Hem senin siirime sabah yaptığın yorum dalı gibi
Karttallari gökyüzüne saldım haberin olsun
Sevigilerimle