- 825 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
PİRZOLA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Zamanı gelir, anılar canlı dostlar kesilir ruhumuzda. Yaşananlar bir rüya mıydı diye sorgularsınız hafızanızda. Hiç unutulmayan onca hatırayı, bu fani dünya yaşamı zaten sürekli vurur yüzümüze. İyi ki varsınız anılar. Sizler olmasanız, bizim ruhsuz bedenimizin kasapta asılı dana gövdesinden, ne farkı kalırdı ki
Sene 1975. Babam, Barış Kuvvetleri Kolordu’sunun Lojistik Komutanı olarak katıldığı Kıbrıs Harekatından sonra, emekli olup, İzmir’e yerleşmiş ve biz bir yılı aşkın süredir hiç görüşememiştik. Şu adrese gidelim şoför bey. Olur beyim, sorabilir miyim arkadaşınızın evine mi gidiyoruz. Hayır, babamın evine gidiyorum. O zaman adrese gerek yok sanırım. Gözlerim iyi görmüyor da. Tamam, ben okuyayım adresi. Yaşlı şoför adres yazılı küçük kağıdı bana uzatırken; Af edersin delikanlı. Sen kendi evinin yerini bilmiyor musun ? Aklıma bu meraklı şoförü işletmek gelmişti .Nedenini hala sorarım kendime. Abi ben içerdeydim. Babam evi taşımışta. Ben Kandıra Cezaevindeydim. Bu yüzden evin yerini bilmiyorum. Vay be kardeşim, ben de geçen sene tahliye oldum. Neydi senin suçun ? Haydaa gel de şimdi suç uydur. Namus meselesi be abi. Yaralama suçundan üç yıl yedim ama yine de kız gitti evlendi o lavukla. Deme be abi. Ah ulan dünya be. Senin gibi bir delikanlıya yapılır mı bu be. Canın sağ olsun Kardeşim, sana kız mı yok?
O sokak, bu sokak diye araya araya evimizi bulmuştuk. Borcum ne Necmi baba ? Koy o parayı cebine. Ben bir kader arkadaşımı bulmuşum, dünyalar benim olmuş, bir de bu para denen uğursuz kağıtla mı bozacağım rüyamı. Sadece seni doğuran o kutsal kadının elini öpeyim kafi.
Kapıyı açan annemdi. Her zaman olduğu gibi hüngür hüngür ağlayarak, bir yıldır göremediği oğluna sarılmış, mutluluk fişekleri patlatan yaşlı gözlerle bazen beni süzüyor, bazen de başını göğsüme dayayarak dualar ediyordu. Benden sonra annemin elini öpen Necmi Baba da ağlıyor, utana utana gözünün yaşlarını, ceketinin yenine siliyordu. Para almayı bile zul kabul eden bu asil insanı, yemeğe davet ediyorduk. Vakti yoktu. Benim için çok değerli olan bir şapkayı kafasına takarak onu uğurladık. O gittikten sonra babamdan bu yalanım için epey laf işitmiştim.
Vakit öğleye yaklaşmıştı. Oğlum, anan senin çok sevdiğin o tereyağlı pilavdan yapacak. Ben de diyorum ki, nefis bir kuzu pirzola alalım. İstersen birer tek de atarız. Babamla içmek, ne mutluluktu. Tekler duble olur, sonra bir ufak ile noktalanırdı. Spor yaptığım için fazlası haramdı zaten. Baba, bak yağmur başladı. İstersen bu pirzolayı sonraya bırakalım. Olur mu be oğlum, bir koşu alır gelirim. Kasap hemen yakında. Haydi kızım kurun sofrayı.
Babamı beklerken kız kardeşim Bilge ile salon penceresinden bir anda bastıran, neredeyse caddeyi nehire çeviren yağmura bakıyoruz. Dakikalar ilerledikçe hızı daha da artıyor. Evimiz birinci katta olduğu için yolu çok rahat görüyoruz. Bilge bir ara ‘ Abi babam geliyor’ diyor. Oturduğum yerden doğrulup bakıyorum. Kimse yok kızım. Hayal mi görüyorsun ? Şimdi şuradaydı abi. Birden suların içinden bir kol çıkıyor. Hani hortlak filmlerindeki mezardan çıkan ölünün kolu gibi. Aman Tanrım, babam bu. Ortasından sıktığı kasap kağıdı paketi, iki tarafından açılmış ama tam ortasındaki babamın tuttuğu kısım sağlam. Sonra babam bu çukurdan paket tutan elini hiç suya değdirmeden, diğer elinin yardımı ile çıkıyor. Hemen koşup ona yardım ediyorum. Eve geldiğimizde onun mazgalı çalınmış bir kanalizasyona düştüğünü öğreniyorum. Annemin, banyoya girin falan laflarına hiç aldırmadan mutfağa girerek elindeki paketi tezgahın üzerinde açıyor. Sadece üç kalem pirzola kurtarabilmiş. Böbrekler ile koç yumurtaları da gitmiş. Bu kuzuyu tadamasan çok üzülürdüm diyerek etleri yıkıyor.
O gün bütün etleri bana yedirmişti. Yağmur durunca onun düştüğü kapağı çalınmış mazgala gidip bakmıştım. Mazgalın içi su dolu olduğun için dibe kadar inmemiş sadece batıp çıkmıştı. Kolları ve bacakları yaralanmıştı ama o hiç bir şey belli etmiyordu. Tek düşündüğü o güzel İzmir kuzusunu benim yememdi. E mutlu olduğu günlerde olduğu gibi udunu eline almış güzel sesiyle ;
Sen uzaklarda değil ,damarımda kanımsın
Ben sensiz yaşayamam, hayatımsın canımsın da
Bir göz aşinalığı var aramızda
Sanki kırk yıllık dost gibiyiz, biz ikimiz
Sonra da mikrop kapmaması için doktorlarla, hastanelerle çok uğraştı. Ama O, sakladığı rakının iki kadehi ile üç kalem pirzolayı oğluna yedirmişti ya.
Ruhun şad olsun canım babam.
24.12.2019