TÜKENMEZ KALEM
TÜKENMEZ KALEM
Bizim çocukluğumuz; çok saf duyuların yaşandığı nadir bir dönemdi. İlkokula yazıldığım günü hiç unutamam. Babam bana bir defter, bir de o günün ifadesiyle kara kalem almıştı. Ben tükenmez kalem almadığı için çok ağlamıştım. O zamanın çocukları silgi nedir bilmezdi. Annelerimiz ilaç kapağı lastiğinin ortasından uzunca bir iplik geçirirdi. Okulda onu boynumuza takardık. Böylece kaybetmez ve aldırmazdık. Lastik silgi, saman yapraklı defterlerimizde sildikçe geride bir iz bırakırdı. Biten defterimizi atmaz evde, okulda itina ile siler tekrar tekrar yazardık. Ta ki; yırtılana kadar…
O dönemin çocukları olan bizler; saflığımızın yanında, çok da sosyal yoksunluk içindeydik. Yedi sekiz yaşlarımıza gelmemize rağmen daha hiçbirimiz şehir bile görmemiştik. Hiç otomobile benimsemiştik. Binmeyi bırak; görmemiştik bile. Biz, tükenmez kalenin adı üzerinde hiç tükenmeyeceğine inanan bir kuşaktık.
Salih KOÇ