- 901 Okunma
- 7 Yorum
- 5 Beğeni
HANDAN
Buzlu camın bile paket kağıdıyla kapatıldığı odanın kapısını çekinerek çaldı genç kız. İçerden zor konuşan birinin “ Gee ee lll!..” sesini duyunca kapının kolunu aşağıya çekti.
Loş ortama gözleri alışınca camın önündeki divan yatağında yarı oturur vaziyetteki Handan Abla’yı gördü. Zor kaldırdığı eliyle onu yanına çağırıyordu.
Küçük kız çok sevdiği Handan Abla’sının yatağının ayak ucuna ürkekçe ilişti.
En fazla iki yıl önceki haliyle onu düşündü, gözleri doldu.
…………………………………………
Semtin en güzel kızıydı Handan. Cıvıl cıvıl, güler yüzlü, her zaman bakımlı ve çok şık. Görenin dönüp bir daha baktığı çok güzel bir kızdı. Dişi güzelliğinin farkına varmayan dupduru bir gülüşü ve tertemzi bir yüz ifadesi vardı.
İrfan’la birbirlerini deli gibi seviyorlardı. Bütün site biliyordu ve sevdalarının tescillenmesinden ikisi de çok mutluydu.
Balkonlardan bakışmaları, küçük küçük şakalaşmaları herkesin çok hoşuna gidiyordu. Beklenen oldu, nişanlandılar.
Bir süre sonra Handan, balkonlara çıkmamaya başladı. Yüzü de çok gülmüyordu, acı çekiyormuş gibi arada bir yüzü buruşuyordu.
Küçük kız, Handan’ın kız kardeşiyle sınıf arkadaşıydı. İlkokul dördüncü sınıftaydılar, bazen birbirlerinin evlerine ders çalışmaya gidiyorlardı. Her gidişinde Handan onu odasına çağırdığı için, sitedeki birçok kişiden daha çok görüyordu onu. Hafize Teyze de şaşırıyordu, her gelişinde Handan’ın küçük kızı odasına çağırmasına.
Küçük kız her seferinde onu daha bitkin, daha hasta görüyordu ama nedenini bilmiyordu. Bir süre sonra evde kimse olmadığı için arkadaşı onlara gelmeye başladı. Ablasını İstanbul’a hastaneye götürdüklerini söylüyordu. Bu gidişler aylarca Ankara – İstanbul arasında sürdü.
Birkaç süre sonra arkadaşı geldi: “Ablam seni istiyor.” dedi. Küçük kız annesinin yüzüne baktı, başını salladığını görünce gitti.
Aylardır görmediği Handan Abla, sanki başka biriydi. Uzun kirpikleri yoktu, başında kendi saçına uygun bir peruk vardı, elini kolunu kullanamıyor ve konuşmakta çok zorlanıyordu.
Küçük kız, annesi içeri girerken “Iıııı ıııhhh!..” diyerek yalnız kalmak istediklerin belirten Handan’la baş başaydı.
Elleri yine çok güzel, bakımlı tırnakları dudaklarındaki rujla aynı renkte kıpkırmızı ojeliydi. Küçük kızın gözü odadaki gardroba ilişti. Onun boy aynası da paket kağıdıyla kapatılmıştı.
Handan, elini uzatarak peruğunu sıyırdı, gülümseyerek küçük kıza sordu: “ Ne dersin, böyle de güzel miyim? İrfan beni böyle de beğenir mi? Konuşurken yüzüm kayıyor mu? Karşıdan bakınca hasta gibi duruyor muyum?”
Handan’ın beyninde ur olduğu için tedavi edildiğini bilen küçük kız, ne diyeceğini bilemedi. “Sen her zaman güzelsin Handan Abla” diyebildi. Handan, inanmadan güldü.
……………………………………..
Hafize Teyze eşiyle beraber İrfan’ı çağırıp konuşmuşlardı. “Bizim kızımız çok hasta, iyileşme ümidi vermiyorlar. Sen de çok gençsin oğlum. Bu nişanı bozalım, sen de yuvanı kur.” Handan’ı deli gibi seven İrfan saygısını korumaya çalışarak: “Bu sözleri siz söylememiş olun, ben de duymamış olayım.” demişti.
Bir okulda kantin işleten İrfan işten çıktığı gibi Handan’ına koşuyor, onun peruğunu ya da örtüsünü çıkartmasını istiyor, bütün akşam böyle konuşup gülüşüyorlardı.
Küçük kız, evde hasta olduğu için artık gitmiyor, arkadaşı geliyordu sık sık. Handan bu arada bir kez daha çağırdı küçük kızı. “Ne dersin benden sonra İrfan evlenir mi?” dedi. Dedikleri artık çok zor anlaşılıyordu. Bunlar onun cevap verebileceği sorular değildi. Ne diyeceğini bilemedi, dudaklarını büküp, omuzlarını kaldırdı. Yüzüne bile bakamadı.
Aynı hafta salâsı okundu Handan’ın. Bin yüz konutlu koskoca sitede bir ölüm sessizliği vardı. Herkes bir mucize beklemişti. Bu güzel, hayat dolu kıza ölümü hiç konduramamışlardı.
…………………………………
İrfan, babası gibi incecik, dominant tavırlı, sinirli bir görüntüye sahipti. Handan’la konuşurken bambaşka, sevecen, şakacı, neşeli biri olup çıkıyordu. Şimdi ise göründüğü gibiydi artık, yüzü hiç gülmüyordu.
Sık sık ortadan kayboluyor, gittiği yeri kimseye söylemiyordu. Birkaç aramadan sonra yerini buldular. Handan’ın mezarına kapanıp yatıyordu. Yağmurda, karda…
Bu sürede bütün ısrarlara rağmen evlenmek istemeyen İrfan, iki yıl katlanabildi bu yokluğa. Zaten zayıf olan bünyesi o soğuklara dayanamamıştı, ciğerlerini üşütmüştü. Tedaviyi reddetti.
Handan’la İrfan…. Şimdi ikisi de yan yana yatıyorlar…
Küçük kızın gördüğü, duyduğu, bildiği bu en büyük aşkın kahramanlarını unutması mümkün değil.
22.12.2019 Serap IRKÖRÜCÜ
YORUMLAR
gerçek...
Bu ur o kadar çok yakınımı aldı ki... aşklarına benzer var mı günümüzde...
tebrikler Serap hocam
ersinbaşeğmez tarafından 6/7/2020 5:35:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serap IRKÖRÜCÜ
Üzüldüm, başınız sağolsun.
Acınızı tazelemiş gibi oldu belki bu öykü ama ... bu da yaşamın ta kendisi!..
Hele o yıllarda neredeyse tedavisi hiç mümkün değildi...
Teşekkür ederim.
Duyarlı ve naif yüreğiniz dert görmesin asla sevgili Serap Hocam.
Sevgim ve iyi dileklerim sizinle.
İyi geceler dilerim
Serap IRKÖRÜCÜ
Çok teşekkür ederim Gülüm Hanım. Dileğiniz hepimiz için olsun...
Sevgilerimle...
İyi geceler...
Hüzünlü bir hikaye, biraz eski Türk Filmlerini izliyormuş gibi oluyor insan. Sevgi böyle bir şey aslında, gerçek sevgi, yalansız, dolansız, çıkarsız olan sevgi... Hasta olduğunu öğrenince sevgilisini terk edebilecek de çok insan var toplumda. Hüzünlüydü... Kutlarım...
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet Ahmet Bey... Onlarınki çok sahici, çok içten bir sevgiydi... Olmadı, kavuşamadılar.
İrfan Abi, belki de türünün son örneğiydi. 'ölümüne sevmek' bu olsa gerek.
Değerlendirmeleriniz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Yürekleri yakan bir öykü
ebedi hayatlarında evlenmişlerdir
diyerek teselli ettim kendimi
harika bir anlatımdı
tebrikler
nice saygılarımla
Serap IRKÖRÜCÜ
Hüzünlü ama gerçek bir hayat öyküsü...
Umarım orada kavuşmuşlardır.
Beğenileriniz için teşekkür ederim Müslüm bey.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ
Yaşam kendi hızında giderken bize de ona uymak düşüyor sadece. iyisiyle - kötüsüyle...
Her şey gönlünüzce olsun Oya Hanım.
Sevgilerimle...
İyi akşamlar Serap hanımefendi, ne yazık ki, yer karası döndükçe üzerinde has öykünüze tema olan acı aşklar yaşanıyor.
Benim de Şahsiya yengem vardı. Kapı komşumuzdu yaylada. Memleketimin al renkli kirazları gibi dudak ve yanakları ve kömür karası upuzun saçları vardı. Ben köydeydim 8 yaşalarında filan. Bir yaşlı amca haber verdi. "Dün gece Şahsiya öldü." dedi.Yengemiz daha 30'lu yaşlardaydı. Özgün öykünüz bana o hazin olayı anımsattı ki, ben de o konuyu "Algül Yenge ve Demircan Amca " diye öyküleştirdim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Serap IRKÖRÜCÜ
Sizin de örnek verdiğiniz gibi çevremizde benzer hayat öyküleri hep var.
Hepsinin mekanları cennet olsun.
Saygılarımla.
O küçük kızın ismi Serap mıydı acaba...
Üzüldüm Handan ile İrfana, böyle olmamalıydı bu güzel aşkın sonu, huzur içinde uyusunlar...
Yüreğine sağlık SerapCan, sevgilerimle
Serap IRKÖRÜCÜ
Evet Sevgili Arkadaşım, Serap'tı...
On yaşlarındaydım o zamanlar. Bunca yıl o görüntüler hafızamdan hiç silinmedi.
Tanıyanlar hâlâ onların büyük aşkını anlatır. Çok üzücü oldu, çok.
Amin inşallah...
Samimiyetin ve duygusallığın için çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle.