- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Deli Yürek Muzaffer İlhan Erdost
BİR DELİ YÜREK: MUZAFFER İLHAN ERDOST
Onu birçoğumuz İkinci Yeni şiir topluluğunun isim babası olarak biliriz. Biliriz bilmesine ama belki de bu dünyadan geçip gittikten çok sonraları onun da diğerleri gibi kadri kıymeti anlaşılacak, eserleri birçok kez yeni basımlar oluşturacak. Böyle söylüyorum çünkü onun hakkında yaptığım her yeni araştırmada onun büyülü yaşam hikayesi ile ilgili yeni bilgiler ile şaşırıp kalıyorum.
Marksizmin editörü, aynı zamanda şiirde ikinci yeni deviniminin de savunucusu ve bir bakıma kurucularından biri. Pazar Postası’nda iki orta sayfayla çok şeyi yerinden oynattı. Savaşçı ile ermiş aynı kişide.
Aşk adamı aynı zamanda da.Sürprizler bir de onda sınanır.
Nedir Muzaffer İlhan Erdost? Kimdir? Şair mi, öykücü mü, yayımcı mı, düşünce adamı mı, ideolog mu, siyasetçi mi, aile reisi mi, savaşçı mı, ressam mı? Hangisi? En azından şöyle denecek bir gün: Hepsinde iyiydi! Evet, bir "canlı" olarak sunuyor kendini. Muzaffer ilhan erdost diye biri var, orda duruyor, kurtarıyor insanoğlunu.
Kendisi Tokat’ta küçük bir mahalle bakkalının oğlu olarak dünyaya geldi.
Sivas’ta, Çorum’da başlayan öğrencilik hayatı Ankara Üniversitesinde Veterinerlik Fakültesi ile devam etti. Ama o bu mesleği sadece Şemdinli’de askerliğini yaparken devam ettirebildi. Zira onun hayattan beklentisi ve umdukları daha çok kelimelerle, şiirlerle ve öykülerle sınırlıydı. Zaten öyle de yapmıştı. lise ikinci sınıftayken Sivas’ta çıkan “Ülke” adlı gazetede, ilk yazısı olan Kemalettin Kamu ile ilgili bir incelemeyi yayımlayarak yazarlık yaşamına başlar. Fakülteye başladığında “Seçilmiş Hikâyeler” dergisinde öyküleri, “Ufuklar” dergisinde şiirleri ve yazıları, ardından “Yücel” dergisinin genç şairler bölümünde şiirleri yayımlanır. Fakülte son sınıftayken “Pazar Postası” dergisinin yazı işleri müdürü olarak çalışmaya ve yazılar yazmaya başlar. Erdost, üniversite öğrenimi sonunda, yaşam boyu yapacağı gazetecilik ve yayıncılığı seçer ve kitabevi işletir. Fakülte öğrenciliği yıllarından başlayarak, Ankara’da çıkan Evrim (1953- 54), Pazar Postası (1957-59), Ülke (1960), dergilerinden bazılarının yazı işleri müdürlüğünü, bir kısmının da yayın yönetmenliğini yaptı. 1958 yılında başladığı yayıncılık deneyimi 1960 yılına kadar sürdü. 1958-63 yılları arasında Ulus gazetesinde çalıştı.
1965 yılında kurduğu Sol Yayınları’nı, Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan hüküm giydiği 1971 yılına kadar yönetti. Erdost, “Sol Yayınları”ında sosyalizmin temel klasiklerini, Türkçe çevrilerini yayımlayarak, bu kitapların okurlarla ve özellikle gençlerle buluşmasını sağlamıştır. 68 kuşağının arkasında enstitülü öğretmenler ve köy gerçekliğini ortaya koyan kitapları ile Türkçe’ye çevrilerek yayıma hazırlanan tüm kitaplarının aydınlanmanın, solun temel kitapları olduğu açıktır. 1971’de 142. maddeye aykırı eylemde bulunmaktan 37.5 yıl mahkumiyet alan Erdost genel af yasasından yararlanarak cezaevinden çıkar.
1974 affı sonrası, yayıncılık, insan hakları örgütleri ve “İlhanilhan Kitabevi” yeni uğraşılarıdır.
Kardeşi İlhan Erdost’un 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra evinde Engels’in ‘Doğanın Diyalektiği’ kitabını bulundurduğu ve Marksist klasikleri yayımladıkları için Mamak Askeri Cezaevi’ne alındılar ve dövüldüler. Bu olay kardeşi İlhan Erdost’un ölümüyle sonuçlanmıştı. 7 Kasım 1980’de, Mamak Cezaevi’nde kardeşinin işkence ve dayak sonrasında ölümü üzerine kardeşinin adını adına ekleyerek , "Muzaffer İlhan Erdost" ismini kullanmaya başladı.
Kardeşinin gözleri önünde ölümü üzerine yazdığı şu satırlar ise bizleri hâlâ o döneme götüren canlı bir tanıktır.
İlhan gelir Türküler’le
Türküler’le biz elele
Güleriz güzel günlere
İlhan uzatmış kadehi
Güler gözlerinin içi
Çağıldar cümle sevinci
İlhan’la biz nezarette
Yanyana bir kanepede
Akar gündüz uçar gece
İlhan’ı gördüm düşüyor
Yanım ateşe düşüyor
Elim kolum yetişmiyor
İlhan’ı gördüm yaralı
Gözleri kandan hareli
Yüzü güllere çevrili
İlhan’ın paltosu kanlı
Alazlanmış tüter canı
Düşmüş omuzdan kolları
İlhan İlhan, İlhan İlhan
Sular çavlan kuşlar pervan
Gittin mi can gittin mi can.
Peki, o kardeş için yanan tek yürek o muydu? Elbette hayır.
Yeni bir soydandı yepyeni
Kendi mezarında kendi açan bir güldü ilhan
Sabah da kırmızı akşam da kırmızı
Hep kırmızı kalacak solmadan’
Turgut Uyar, Gülün Kanından şiirinde kendi ağıtının sagularını böyle yakmıştı.
Erdost, kardeşinin ölümünden sonra resim yapma merakına da kapılarak resimler yapmaya başladı. Bu yıllarda resim ve fotoğraflarından oluşan sergiler de düzenlemişti.
1970’te, bir dergide edebiyatla, yazıyla ilişkisini anlattığı şu cümleler muzaffer ilhan erdost’un bütün hayatı, düşüncesi, sevgileri, eylemi için de geçerli geliyor bana: “yazdığım zamanlar bir canlı olarak kendimi sunarım. uyku, tıraş olmaya nasıl benzemezse; kahvaltı, otobüse binmeye nasıl benzemezse; sevişmek, kravat bağlamaya nasıl benzemezse, onun gibi, yaşantımdan parçalardır yazdıklarım. yazdıklarım beni bütünler mi? pek sanmıyorum. ama benim parçalarımdır. değişirim. ben değiştikçe, düşüncemde önemli değişiklikler olur.”
Oktay Güler
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.