- 504 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYATÇILAR GEÇİYOR
EDEBİYATÇILAR GEÇİYOR- NABİ-
Nabi’nin nağmeleri Peygamberimizin emriyle, Medine semalarında yankılandı.
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
Büyük çoğunluğu yüksek rütbeli Osmanlı devlet adamlarından meydana gelen Hac kafîlesi Peygamber Efendimizi ziyaret yolundadır. Çölde günlerdir süren yorucu yolculuk bitmek üzeredir. Kafile İstanbul’dan yola çıkmıştır. Medine’ye yaklaştıkları bir gecede son kez mola verdi ve kafiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya daldılar.
Ancak biri var ki günlerdir uyku görmeyen nemli gözleri ile uzaklara dalmış; Peygamber Efendimizin hasreti ile yanmış ve kavrulmuştur.Yusuf Nâbî’dir bu. O gece de Resulullâh’a bu kadar yakın olmanın hazzı içerisin de yerinde duramayıp gezerken…
O da ne!
Devlet büyüklerinden birisi ayağını kıbleye doğru uzatmış uyumuyor mu!
Yusuf Nâbî’nin gözü kararmıştır. Yetkiliyi uyandıracak ve uyaracak tarzda şu sözler ağzından inci gibi saçılmaya başlar:
Nâbî’nin, yüreği yanarak söylediği nâ’tının manası şu şekildeydi.
“Edebi terketmekten sakın. Zira burası Allahü Teâlâ’nın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yerdir. Bu yer Hak Tealının nazar evi. Resûl-i Ekremin makamıdır. Burası Cenahı Hakkın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir, fazilet yönünden düşünülürse Allahü Teâlâ’nın arşının en üstündedir. Bu mübarek yerin mukaddes toprağının parlaklığından yokluk karanlıkları sona erdi. Yaratılmışlar iki gözünü körlükten açtı. Zira burası kör gözlere şifa veren sürmedir. Gökyüzündeki yeni ay Onun kapısının yüreği, yaralı aşığıdır Bunun kandili dahi, ışığının nurunu ondan almaktadır. Ey Nâbî! bu dergâha edebin şartlarına riayet ederek gir. Zira burası büyük meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin hürmetle eğilerek öptüğü tavaf yeridir.”
Bu mısraları işiten o yüksek rütbeli kişi hemen ayaklarını toplayarak doğruldu ve:
– Ne zaman yazdın bunu? Senden ve benden başka duyan oldu mu? diye sordu. Yusuf Nâbî de:
– “Daha önceden hiç söylememiştim. Su anda sizi bu halde uzanmış görünce elimde olmayarak yüksek sesle söylemeye başladım, ikimizden başka bilen yok” dedi.
Bu sözler üzerine o kişi rahat bir nefes alarak:
– Madem ki bu şiiri burada söyledi burada kalsın. İkimizden başkası duyarsa, senin için iyi olmaz” diye ikaz etti.
O böyle tehditler savuradursun, Cenab-ı Hak, habibinin aşkıyla söylenen bu gönül açıcı ifadeleri hiç gizli bırakırmıydı? Bu İfadeleri kıyamete kadar unutulmayacak bir şekilde açığa çıkardı.
Kafile yoluna devam ederek sabah namazına yakın Mescidi Nebi’ye vardı. Onlar Mescid-i Nebi’ye girerken minarelerden yanık sesli müezzinler Ezan-ı Muhammedî’den evvel Nâbî nin
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
diye başlayan na’tını okuyorlardı.
Nâbî ve o yüksek rütbeli kişi hayretten dona kaldılar. Sabah namazını kıldıktan sonra Nâbî ve öbür zat namaz kıldıkları camiin müezzinini buldular. Nâbî müezzine;
– Allah aşkına, Peygamber aşkına ne olursun söyle. Ezandan önce okuduğun na’tı kimden nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzinde büyük bir heyecan içerisinde sunları anlattı: Resul-i Ekrem Efendimiz bu gece Mescidi Nebi’de ki bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: “Ümmetimden Nâbi isimli biri benî ziyarete geliyor.
Bana olan aşkı her şeyin üstündedir.
Bugün sabah ezanından önce, onun benim için söylediği bu şiiri okuyarak Medine’ye girişini kutlayın” buyurdular. Biz de Resulullâh Efendimizin emirlerini yerine getirdik.
Nâbî müezzinin son sözlerini işitmez olmuştu. Gözyaşları içerisinde: Sahiden Nâbî mi dedi. 0 iki cihanın peygamberi Nâbî gibi bir zavallıyı, günahkârı ümmetinden saymak lûtfunu gösterdi mi? dedi. Evet cevabını alınca da sevincinden bayılarak kendinden geçti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.