- 372 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek 39
39
Binlerce yıl iyi analık, iyi babalık, hayırlı evlat gibi anlayışı ve algısı olmayan yapının kucağında; miras kavgası, toplumsal garantiden yoksun kalmakla gelecek kaygısı nedenli çatışmalar içinde şimdi nur topu gibi en iyi ana, en iyi baba, ayağının altında cennet olan ana, öğretili anlayışlar kucağımızdaydı.
Sorumluluk, yükümlüsü karşılıklı taahhüt yüklenmesi içinde olmak kolektif yapı ile ve kolektif birimli mücbir nedenlerle siz isteseniz de istemeseniz de zorunlu olukla ortaya çıktı.
Çünkü kişi bir saniyelik süre içinde ne milyarlarca eylemli, söylemli, düşünce üretenle olan işi ortaya koyabilirdi. Ki işte bu nedenle yapı, zorunlu olarak kolektif birim zamanlıydı.
Ne de bir saniye gibi bir gün gibi birim zaman içinde ortaya konan milyarlarca sonuca kişinin şarj olacak kapasite yüklenmesi vardı. İşte bu nedenle kolektif birimli kolektif zamanın kendi üzerine kendi etkisi toplumsal kapasite ve toplumsal yükümdü.
Yani kolektif birim zaman ve kolektif yükümlülükle olan kolektif sorumlulukla yüklenme zorunlu oluşla; kolektif oluşla, bizim isteğimiz dışında, bizden bağımsız; doğal ve temel referanslar girişmesi nedenle ortaya konan KOLEKTİFLKTİ.
Kolektiflik, temel referans içindeki bencilliği; kolektif lige kaydıran süre durumlarla özgecilikti. Köleci yapı ortadan kaldıramadığı kolektif lige, özelleştirmeye uygun türlü anlamlar yüklemdi. Bu anlamlar hep kişinin mal mülk sahipliği üzerinde kolektif sonucu mülk sahibine rızk eden yaklaşımdı.
Köleci yapı özelleştirilen paylaşımlarla asla kişide olmaması olamaması gereken kolektif sorumluluğu, kolektif yükümü aileler kadar kişiler üzerine yıkan yapı; toplumsal yükümü kişiler üzerine yük etmişti.
Kişinin taşıyamadığı, kişinin kaldıramadığı nevrozlar, kişinin kaygı bozukluğuna girmesiydi. Kişiler yarın endişesi nedenle nevrotik ve psikolojik bozukluklara tutulup bol bol ruh hastası olmaktadırlar.
Kişilere, ailelere, ana, baba ve ebeveynlerle evlatlara boca edilen, kişiyi yarın endişesinde kurtaran toplumsal yük; toplumsal sorumluluk kişi ve aileler omuzunda değil toplumsal yükümlülüğün içinde olması gerekirdi.
Milyonlarca, milyarlarca kolektif birim süreli kapasitör birikimiyle oluşan kolektif kapasiteli yükün kaldırılamayan ağırlığı ana babaya ve kişilere yüklenmişti.
Kaldırılamayan taşınamayan kolektif kapasite baskı ve basıncı nedenle sosyal ve toplumsal tedirginlikler patlamıştı., Feryatlar ayyuka çıkıyordu. Her yerde kan, göz yaşı, zulüm ve zalimlik vardı. Ahın bini bir paraydı. Kişiler bilmeden hak hukuk adalet adı altındaki hukukun üstünlüğü ile kolektif paydaşlı oluş zamanlarını (ütopyayı) arıyordu.
Kiminin mal mülk sahibi olup kiminin maldan mülkten yoksun olmasıyla ortaya konacak hukukun üstünlüğü yine üstünlerin hukuku olacaktı.
Kolektif çalkantılar karşısındaki efendiler özel mülk sahipliğine ve köleci takdire boyun eğmenin eğitimini din adı altında şarj oluyordu. Aileler de her biri, her birle bir kölelik varyasyonu olan dinlerden istediğini istediği gibi çocuklarına öğretme hakkına sahipti!
Aslında din diye öğretilen kişilerin, ailelerin, ana, babaların, evlatların; asla üzerlerinde olmaması gereken toplumsal yük nedenle kişilerin toplumsal yükün altında ezilmesinden kaynaklı sabır ve tevekkülleriyle kendi köleliklerini öğrenmeleriydi. Eğitim, geçimlik, savunma, iaşe gibi TOPLUMSAL KAPASİTELİ YÜK miras olarak ailelerin omuzuna yıkılmıştı.
Sosyal yükümlülük gibi bu konular genelde köleci sistemin üretim ve paylaşım koşullarının yansıması ile ortaya konur. Bu konular, hiç değişmez gerçek ve doğrular sandığımız özelliklerdir.
Var oluş ve evren; üreme dışında iyi ana iyi baba ve iyi evlat olmak gibi bir sorunu önümüze koymamışken; ne olduğu neye göre iyi ana, neye göre iyi baba ve neye göre iyi evlat olmak gerektiği nereden geliyordu?
Bunlardan birisi; analık, babalıktı. Analık babalık hakkı ve en iyi ana baba olma konusudur. Her gün birbirimizin başına kakış yapmakla, "saçımızı süpürge etmekle" analığımızdan dem vururuz.
Dahası analık babalık tanımlı bu tür yobazlıklar içinde kalıp köleci sistemin üzerimize yıktığı tüm çelişkilerini bu anlayış içinde kalmakla analık hakkı olarak sorgularız.
Dahası bu köleci analitik düşünceden yoksun yobazlığı sürdürmek için "cenneti anaların ayağının altında" sayan zorlama söylemlerle bu anlayışları pekişiriz.
Neden analık babalık hakkı vardı? Bu hak nereden geliyordu? Doğal verili düzen içinde üreme, yavru bakımı ve kısmi bir tür bilgisi aktarma işi bu hakkın ve böylesi bir anlayışın temeli değildi.
İşte biz de somut, gerçek olan bu adresli, bilinebilen temel durumu kendimize düşünmek için, analiz yapmaya referans bağıntısı yapacaktık. Adresli olan; biline bilir, anlaşılır olan çıkış eylem noktası buydu.
Doğal referans üzerine, doğal referanstan sapan yapıcı inşaların referansını da yapıcı olmayan çarpıtılan inşanın da geri bağlanım yasasını (referansını) böylesine açıklıkla somut olarak ortaya koyacaktık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.