- 644 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Her insanın bir öyküsü vardır.
Her insanın bir hayat hikâyesi vardır. İçinde öyle şeyler barındırır ki bu hikâye. İçinde barındırdıkları ya anlatamadıkları yâda anlatmaya değer bulmadıklarıdır. Anlatamadıklarında derin acıları, anlatmaya değer vermedikleri ise en yakınından gördüğü sıkıntıları vardır.
Hikâyesinin içeriğinde sırlarda vardır, korktuğundan değil üzülmesinler diye anlatamadığı. Üzüntüsü, sadece kendinedir, başkalarına değil özellikle en yakınına hiç değildir.
Bu bedenin bu canın yıpranmışlığını çözemezler. Eser kendilerine aittir. Bu duruma en yakınları ve sevdiklerim, arkadaşlarım dedikleri getirmiştir. Yakınlarım dediği ve arkadaşları mutluluğun sadece kendilerinin hakkı olduğunu düşünüp, o canın, bedenin sıkıntılarını önemsememiş, üzülen sen ol, mutlu olan ben olayım bilinciyle hareket etmişlerdir.
Hayatı kimse Tekeline almamalıdır ki, sevinecekse beraber sevinmeli, üzülecekse beraber üzülmelidir.
Hayat öyle ağır gelmeye başlıyor ki; yaşamın lezzetini alamaz duruma geliyor, çevresine karşı yutkunup söyleyemedikleri onu yormaya başlıyor. Suskunluğunun edebinden olduğunu bilmeyip, haksızlığındandır diye düşünen insanların tavırları onu soğutuyor. Onu yaşadığı hayat değil, insanlar; yaptığı işler değil, çevresinde yaşadıkları yoruyor.
Özdemir ASAF’ında dediği gibi “Her insanın bir öyküsü vardır, ama her insanın bir şiiri yoktur.”