- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Siyah ayakkabılı adam
Küçük bahçelerde marul, domates ekili, derme çatma kafeslerde tavukların tünediği, çok katlı binalarla çevrili bir mahalle… Sokakta lambalar yandı. Tek katlı, duvarları ytong tuğlayla örülmüş bir ev… Kapı hızla açıldı. Deri montlu bıçkın bir delikanlı eşikte belirdi. Ayakkabıları önüne attı. Hızla giyerken arkasında bir kadın “Oğlum gitme işe, haram yeme.” Delikanlı umursamaz “Eee!”
*
Saat kulesi… Metal külahı sarı ışığa gömülmüş… Şelalede fokurdayan gözeler, renkli ışıklar…
Delikanlı yüksek tempo merdivenleri çıktı. Kalabalık… Dolu masalar… Ayakta, oturacak yer bakındı. Yalnız oturan uzun pardösülü bir kadın kalktı. Delikanlı onun masasına geçti. Gözleri garsonu arıyordu. Elini kaldırdıysa da dikkat çekemedi. Canı sıkıldı. Önüne baktığında unutulan kitabı fark etti. Alıp ayaklandı. Kadını göremedi. Oturdu. Kitabı eliyle tarttı. “Amma da ağırmış!” Kapak ‘Saatleri ayarlama enstitüsü.’ Canı sıkkın romanı karıştırdı. Altı çizili satırlar… Sağa sola hareketli göz bebekleri… ‘Zaten saatle insanı birbirinden pek ayırmazdı. Sık sık, “Cenab-ı hak insanı kendi sureti üzere yarattı; insan da saati kendine benzer icat etti…” derdi. Bu fikri çok defa şöyle tamamlardı: “İnsan saatin arkasını bırakmamalıdır. Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!”’ Cümleyi bitirdiğinde alay dolu bir sesle “Ne demezsin’ deyip devam etti. ” Saat hakkındaki düşünceleri bazen daha derinleşirdi: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!’ Omuzlarına iki el kondu. Sıktı. Delikanlı başını arkaya çevirdi. Karanlık bir tip… Kirli sakallı… Siyah çökmüş gözaltları… Sandalye çekip karşısına oturdu. Delikanlı romanı yavaşça bıraktı. Karanlık tip gömlek cebinden çıkardığı buruşuk kâğıdı delikanlının önüne attı. “Evin adresi. Diğerleri seni bekliyor olacak gecikme.” Masadan kalktı. Delikanlı kule saatine bakıp kol saatini ayarladı.
*
Çalıların arasında uzanan patika yol… Köpek havlamaları… Delikanlı yürürken telefonu çaldı. Ekran ışığıyla aydınlanan yüz… Telefondaki ses “Nerde kaldın!” “Gelmek üzereyim.” “On beş dakikadır seni bekliyoruz.” Delikanlı şaşırdı. Saatine baktı “Daha beş dakikam var,” derken patikanın sonu mavi kırmızı ışıklarla aydınlandı. Siren sesi duyuldu. Hoparlörden yükselen ses “Yere yatın!”
*
Kümeste uyuklayan tavuklar… Delikanlı yanından geçince kıpırdanmalar… Küçük bir yokuş çıktı. Tenha sokak… Evinin duvarına üç tekerlekli bisiklet yanaşmıştı. “Ah anne ah! Yardım derneğine de…” Sustu. Ağzını bozmaktan vazgeçip içeri girdi. Seslendi. Cevap gelmeyince meraklandı. Eşikten salona baktı. Koliler… Kazak, pantolon, çizme, çocuk eşyaları… Diğer odalara yönelmişti ki geri döndü. Birkaç adım pencereye doğru yürüdü. Yerde annesinin açık avcunu fark etti. Telaş… Çığlıklar… Yardıma koşan komşular… Perdeden içeri süzülen ambulans ışığı…
*
Kapı açıldı. Üst başı perişan bir kadın… Bebeği kucağında diğeri eteğinde küçük çocuk… Arkasındaki sedirde ortaokul çağında kız ders çalışıyordu. Delikanlı önde arkada annesi ve diğer yardımseverler... Koliler… Kadının acı dolu yüzünde zayıfta olsa bir gülümseme belirdi. Kız kalkıp kapıya yürüdü. Kadın bebeği kıza verdi. Koliler içeri bırakılıyor merakla açılıyorlardı. Sevinç… Delikanlı sedir tarafını boş gördü. Ağırca koliyi yere bıraktı. Doğrulurken gözü sedirde ki kitaplara kaydı. ‘Saatleri ayarlama enstitüsü’ Rastgele açtı. Altı çizili satırlar. ‘…Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!”…’ Genç gülümsedi.
*
Öğlen vakti… Saat kulesi çevresinde kamelyalar… Kemerli ahşap kapı, sağında solunda mermer sütunlar… Kapı açıldı. Siyah erkek ayakkabıları… Uzun pardösü… Dışarıya atılan bir adım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.