- 373 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek 37
37
İlk başlangıç koşulu içinde bir kolektifi oluşun için fedakarlığın, özgeciliğin ortaya çıkmasına gerek yoktu. Bir araya gelen süreç girişmeleri, kendisini kırpan, kendisini sınırlayan, kendisini kesime götüren yasalarla oluşurlar.
İşte kolektif yapılarda kopan köleci sistem de kendisi anlayışlı, kendi süreçlerini monarşi denilen yalın bir yalıtma alanları içinde başlattılar. Yalın başlayan süreç, kendisini giderek umulmadık karmaşık süreç içinde buluyordu.
Yani köleci süreç nedenin sonuç; sonucun da neden olduğu karmaşık bir süreç yumağı içindeydi.
İnsanı kolektif mülkten, insanı üreten kolektif ilişkiden yoksun kılan köleci sistem; mülksüzlüğü işsizlik tenbellik ile açıklıyordu. Hem de sistem mülk sahipliğini rızk dağılımı ile açıklıyordu. İnsanın bir iş, bir meslek bilmesini insanın dünyaya gelişi ile birlikte zaten var olan durum olarak açıklıyordu.
Kolektif birimli artık zamaniçinde üreten ilişki, kolektif mülk sahipliğini ve düzenli kolektif iş süreçlerini ortaya koymuştu. İnsanlar köleci sistem içinde işsizdi İnsanlar işszlik sonucu mülksüz olmuyordu. Aksine insanlar köleci sistem içinde mülksüz kılındıkları için işsiz ve muhtaç oluyorlardı.
İşte bu tür köleci söylemler, sonda olanı başa alıyordu. Başta olanı, sona koyuyordu. Yoksulluk zenginlik yaratılmamıştı. Ve hiçbir ilah "yoksullara, yetimlere yardım edeceksin" demiyordu.
Ve hiç bir ilah "Yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmış çaresiz kölelere yardım edeceksin" diemiyordu. Böyle diyen El ’di. El de kolektif sistemin zenginliklerini kimi kişilere var, kılan, kolektifin mülkünü kimi kişilere yok kılan; kolektif süreci özelleştiren köleci sistemin, kendi mana anlayışıydı.
Başlangıçta yetim yoksul yoktu. Ama köleci sistem yansıması olan yoksul yetim, fakir söylemi başa konmuştu. Köleci sisteme göre siz sanki baştan beri kader olan yoksulluğunuzla, yetmliğinizle, fakirlğinizle sistem içinde girişme yapıyordunuz!
Bu söylemler köleci sistemin amacına ulaşması için tasarlanan söylemdi. Sömürünün oluşması için gerçekleşmesi gereken işşlem basamaklarıydi.
Başlangıç içinde köleci amaca ulaşmak için işlenecek, izlenecek çözüm yolarını ve bir sıralamayı belirten böylesi bir algoritma hiç yoktu. Üreten sistemden önce bu sırayı takip eden böylesi sömürü düzenli özne mantık gerekmeli bir başlangıç hiç olmadı.
Deneyimler yaşam ağacının dallarıydı. Deneyimler yaşam ağacının pekin bilgileri olan dalları, oluşturmaydı. Bilinmeze karşı bilinir olandı. Bilinir olan deneyi aktarma süreci vardı. Burada en az enerji harcama koşulu devreye giriyordu.
Deneyden gelen bilgiyi aktarma süreci hayatın yeniden ve yeniden aynı yaşam ağacına dek aynı yaşam ağacı dallarını verecek olan deneyleri oluşturmaya karşı gereksiz bir enerji harcaması yapmakta kaçınmaydı.
Aynı şeyi yaparak farklı sonuç beklentisi içinde olmaya karşı gereksiz enerji harcamaktan sakınmaydı. Hayat ve deneyim hem tekrarlardan oluşuyordu. Hem en az enerji harcama kuralı gereği aynı algoritmayı verecek tekrarlardan kaçınıyordu. Yer çekimi yasası gib tekrarlar kopya süreçler kaçınılmazdı.
Totem yapılar kendilerine aktarılan kolektif depo enerjisi içindeki yaşam ağacı deneyimlerini ya da yaşamın yol haritasını gruba bırakan atalarını saygılımaydı.
İlahi yapı üreten ve irade olan kararlara saygıydı. Komplike olan, üreten ilişkileri yüceltmeydi. Çeşitliliği, çok köklülüğü övmeydi. Grup merkezli çevrimden eş merkezli çevrimlere yönelişti. Çoklu düşünmeye saygıydı.
Monarşin El olan mülk sahibini saygılımaydı. Kişilerde kabartılan kişisi bencilliği harekete geçirip, kişiler bu bencillik ile hükmetmeyi gözetirler iken kişilerin kendisinin hükmedilmeleriydi. Kişiler olarak egemen olmayı düşlerken egemenlik altına girmekti. Boyunduruk vuracağım derken boyun eğmekti. Kendisini ezeni, itibari yapmaydı. Kendisine, toplumuna yabancılaşmaydı.
Üretim ilişkisinden sonra gelen mülk edinmeyi köleci sistem en başa koymuştu. Daha biz doğmadan rızklarımız kader olarak alın yazısı olarak anlımıza yazılmıştı (fatalizm). Böyle olunca kolektif haklardan vaz geçip kolektif hakları feda etmekle kadere fedakârca teslim oluyorduk.
Kadere razı olan fedakârlık köleci sistemin en başına konmuştu. Her şey kadere razı olmayı gerektiren fedakarlığa göre vaat ve öznel düzenleme olmuştu.
Böyle olduğu içindir ki köleci sistem totem yapı içinde bir kesim ilişkisi, bir kırpma ilişkisi olarak ortaya konan ve sonuç olan fedakâr oluşu, kadere katlanma olarak köleci sürecin en başa iman ahdi olarak koymuştu.
Köleci yapı bir katlanma olan fedakarlığı; başın son, sonun da baş gibi davrandığı köleci yapı içinde sistemin en başına kolaylıkla koyacaktı. Sonucu ya da sonda olanı başlangıca neden yapan algıcı anlayış, köleci süreci kolaylıkla idealize ediyordu.
Köleci sistem nedenin sonuç; sonucun da neden gibi olduğu ağ ilişkileri içindeki illüzyonlarıyla, sistemi istediği gibi ideal hale getiriyordu. Oysa sistem ekseni somut gerçekçi nedenlerle çevrim oluyordu. Ama köleci idealizm bu gerçekliği, sonuçlara göre söylüyordu.
Böyle olunca da gerçeklikten ötürü yansıyan; gerçeğinde ötürü ilişkilenen süre durumlar, sanki idealize edilmekle söylenen, idealize edilen anlam kelimelerden dolayı böyle oluyor; böyle yansıyormuş gibi gerçek olmayan ideal algılarını oluşuyordu.
Kısacası köleci sistem, sabretme fedakarlığı gibi, başa gelene katlanma fedakarlığı gibi, kaderimize tevekkül etme gibi fedakârlığı sınav algısı olarak sistemin başına koydu. Fedakarlıklarımıza vaatlerde bulunuyordu. Bu fedakarlıklar önce soyut anlayışlı hazcı düşünme içinde olmaya sabır gösterme fedakarlığıyla başladı.
Özne bilinci hayattan önce değildi. Hayatın bilinci, eylemden sonraydı. Verili düzlem içindeki hayatın ben bilinci olan bu öz güç içinde, biriken ve aktarılan içgüdüsel davranış, vardı. Eylemler dış dünya etkilerini, iç dünyaya aktarıyordu.
Böylece iç dünyaya aktarılan kadarla duygu ve tepkilerimiz oluşuyordu. Bunlar bizim verili temel referans belirleyenlerimizdi. Bunlarla davranışta bulunuyorduk. Bunlar meşru çıkış noktamız oldukları için insanın bilinci, referans değerlerden sonra başlar.
İşte referans değerler sonrasındaki yönelimlerle oluşan eylemlerimizden sonra, insan bilinci oluşur. Kolektif eylemlerin soyutlama yapan bir bilinci oluştu.
Yani başlangıçta hayat fedakarlığı hayal etmiyordu. Başlangıçta hayatın fedakarlığı yoktu. Başlangıç hayatı, fedakârlık soyutlamasını bilmiyordu.
Fedakârlık neyi niçin ve nasıl yapacağınızı bilmenin öğrenilmiş olma düşüncesidir. Bu nedenle sizi gözü kara yapar. İç tepisi olan hayat kendi öz gücü dışında, eylemden gelen bilgiyi içe aktarmadıkça neyi niçin nasıl yapacağını bilmiyordu.
Başlangıç hayatı, doğum yapma; doğanı gözetme gibi an referansları dışında neyi, nasıl ve niçin yapacağı kendisine öğretilen bir analık hayal etmiyordu.
Ne de başlangıç hayatı içinde analık, babalık etmenin fedakarlığı vardı. Ne de El in sizden, mülksüz lüke; yoksulluğa, fedakarlıkla katlanmanızı isteyen dünya düzeni vardı. El ‘i de El ’i konuşturan kişilerin de ahkam kesip başlangıç hayatını bilmemesi normaldi. Yani anneler fedakârlık için fedakarlığa katlanmak için doğurmuyorlardı.
Babalar da fedakârlık için, özgecilik için doğurtmuyorlardı. Ama günümüz şartları içinde iyi anlak çözümlemesi yapamayan yığınlarla; neden sonuç yanılsamaları içinde olan kişiler, fedakarlığı her şeyin önüne çıkartıyordu.
Karmaşık süreçler içindeki enterkonnektede ağ dolaşımı içinde nedenin sonuç; sonucun da neden olduğu süreçler girişmesi, köleci sistemin temel referanslarıydı. İşte şimdiki bu tür yanılsamaları içinde olan soyut bilinçli kişiler; kendilerine bu sistemi referans alıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.