- 413 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEN BASGIN GELDİN !
SEN BASGIN GELDİN !
Ağalığı elden bırakmayan, aklı-fikri av ve avcılıkta olan Tömür Abdullah birkaç dönüm tarlayı ekip biçmeye erindiğinden her yıl Balığın Gara’yı kendine çiftçi (Irgat) tutardı. İkisi de lafa gelince baba, çalışmaya gelince boş ver kişilerdi.
Sal arabasına yükledikleri sapları harmana götürmek üzere tarladan tam yola çıktılar ki karşıdan sap yüklemeye tarlasına giden Şamlı oğlu Mehmet Ağa ile iki oğlu Alim ve Irık’la (Ramazan) burun buruna geldiler.
Gara, ani bir hareketle onlara arabalarını durdurmalarını işaret etti. Selam verip hal hatır dahi
sormadan “Sapın, saçmanın sırası mı Memmet Ağa, emmiyin oğlu Cılk Ali ölmüş, duymadın ellaam, daha ne duruyonuz hemen köye dönünsane.
Mehmet Ağa ve oğulları köye dönerlerken bu işten bayağı zevk alan Gara onların arkasından gülerek “Nasıl Abdullah dayı, bağandin mi, adamı tarladan köye bomboş savdım ya, ona hendek sağdırdım ya, iyi iş yaptım daalmi?”
Abdullah, olanları şaşkın şaşkın izlerken, “Oğlum bu yaptıkların bir gün hatılda önüne gelirse ben garışmam haaa Gara Isganım” dedi.
Gara, Karıncalı köyünden evlenmişti. İki kaynı ablalarını her ziyarete gelişlerinde bir türlü köylerine dönmeyi bilmiyorlar, iki göz odada on onbeş gün kalıyorlar, gezip tozuyorlar, zaten geçimden aciz aileye yük oluyorlardı. Gara bu durumu hanımına belirtmeye çalışsa da suratının ekşimesinden dolayı zatan hanımı her şeyi anlıyordu.
Hamit’in Omar Aytekin’le ortak bir kamyon almışlar nakliyecilik yapıyorlardı. Bunun yanında canlı hayvan alım ve satımı yaptıklarından bir ayakları da şehirde hayvan pazarında oluyordu.
Kendilerine hayvanların bakımında getirip götürmede çoğunlukta Balağın Gara, yerine göre onun işi çıkarsa Güccük Gara’nın Sırtı Gara (Mustafa) yardımcı oluyordu.
Gara kayınlarından kurtulmak için Ömer’e akıl almaya gider. Hoş beşten sonra “Gardaşlık başımda şöyle şöyle bir hal var, beni bu dertten kurtarın…"
Ömer! “Bizi gönüllersen seni bu dertten kurtarırız”. Gara “yolunuzdayım gurban, ne isderseniz yaparım.” Ömer, “Kayınbabayın adı ney, tipi nasıl. Ömer Gara’dan gerekli bilgileri aldıktan sonra “Bu hafta sen pazara gitme, senin yerine Sırtı Gara bizimle gitsin ki yapacağımız plan boşa çıkmasın.
Ertesi günü hayvan pazarına gidenlerin dönüş saatine yakın bir vakit Gara, gezelim, görelim bahanesiyle kayınlarını yanına alıp köy meydanına inerken Karakuş Kamyon’da onların yanında korna çalıp durdu.
Müşteriler kamyonun kasasından inerlerken, “Vaaa, tüüü, o nasıl dönüşüdü, adamı naadar döğdüler” diye ortaya konuşan Ömer, çevrede toplananların dikkatini çekmeye çalışırken açık vermesin diye Balağın Gara’ya da çaktırmadan bir yandan da kaş atıyordu.
Meraklının biri oradan hemen atıldı.
- Hayırdır Ömer! Ne dönüşü, kim kimi döğmüş?
- Vallahi Ahmet ağa mal bazarında Karıncalılar ile Yağmurlular birbirine girdiler. Karıncalı bir adam çok sopa yidi, ambulansınan hastaneye…
Lafı ağzında yarım kaldı.
Gara’nın kayınlarından büyük olanı,
- Kimmiş? Adı neymiş?
Plan gereği yaydan boşanırcasına Sırtı Gara;
- Falan oğlu, filanmış…
Balağın Gara’nın iki kaynı aynı anda, “Aboo babamız, bu babamııız” diye Taşlı Gedik’in yolunu dizlerine vurarak aşarken gülmekten kırılanlara Gara göz aydınlığına Hafız’ın dükkanından aldığı sadrazam sucuğu lokumunu dağıtıyordu.
Sırtı Gara’nın (sırtı zenciler gibi siyah) babası Güccük Gara (Gara Dayı, Süleyman), kardeşi Mustafa Çanakkale Savaşları’nda şehit düşmüş, kendisi de Kurtuluş Savaşı’na katılmıştı. Bulunduğu yerde beş ya da on dakikadan fazla duramaz, yıllarca çare bulamadığı bu sıkılma hastalığından dolayı gitmediği doktor, hoca kalmamıştı. Köy köy dolaşır, gittiği yerlerde savaşlarda başından geçenleri anlatır, dinleyenlerine hoşça vakit geçirtir, akşam namazından sonra ancak evine dönerdi.
Şakacı köylüleri onu gördükleri her yerde, “ Irado da acansın didiğine göre savaşta gardaşı şehit düşene ya da savaşa gatılanlara devletin para yardımında bulunacağını” söylüyorlardı. Bu şaka günlerce aylarca sürerken Gara Dayı’nın kafası iyice karışmaya başlamıştı. Öyle ya ‘durduk yerde bu laf çıkmaz, ateş olmayan yerde duman tütmez’di.
Günün birinde şehirde oturan damadı Cafer köye Gara Dayı’yı ziyarete gelir. Laf lafı açarken laf döne dolaşa devletin para dağıtacağına gelir dayanır.
Gara Dayı; “Oğlum bu işin aslı, nesli nedir, şaare giddiğinde aslını araşdır, soruşdur bir bana haber sav, bu neyin nesiymiş biliyim de gafamdakı bu böcük gitsin.
Damadı, “Vallahi kayınbaba ben böyle bir şey duymadım, ama öğrenirsem köylülerin ile sana haber iletirim” der.
Şehre giden damat araştırır, soruşturur böyle bir şeyin olmadığını öğrenir. Haber göndermek için şimdiki Tekel binası ile Cacabey cami arasındaki boşlukta köye taşımak için müşteri bekleyen Hamit’in Ömer ve Balağın Gara’ya rast gelir. Pazardan “kayın babam gil yesin” diye aldığı sebze ve meyve dolu fileyi onlara teslim ederken “maaş işinin aslının olmadığını, dolayısıyla kayınbabasının boş hayale kapılıp ümitlenmemesini” sıkı sıkı tembih eder.
Köye vardıklarında Ömer kamyonu Aytekin’le garaja çekerlerken Balağın Gara da, Cafer’ın verdiği fileyi Gara Dayı’nın evine götürür.
Selam ve hoş beşten sonra, “Müjdemi isterim Gara Dayı! Senin para işin olmuş, artık devlet seni maaşa bağlamış, hatta ilk maaşını alan damadın Cafer parayı Ömer’e teslim etti, git ondan al” diyen Gara oradan ayrılırken hendek sağdırmanın (dalga geçmenin) zevkini kahkahalarla yaşıyordu.
Gara Dayı, sevinçle soluğu Hamit’in Omar’ın evinde aldı. Çayları höpürdetirlerken Gara Dayı’nın aklı fikri paradaydı. İhtiyaçları vardı. İşi fazla uzatmadan parayı istedi.
Ömer başını bir sağa bir sola çevirdikten sonra “Vallahi Süleyman ağa, ben düşürürüm diye parayı danacının Hayrullah’a vermiştim, paran onda, git ondan iste.”
Gara Dayı Hayrullah’ın kapısını çaldığında elinin boşa çıkacağını bilemezdi. Hayrullah da, onu Apoon Nahat’e havale etti.
Soluk soluğa kalan Gara Dayı zor kötek nefes aldığından dolayı Nahat’e meramını anlatmada güçlük çekiyordu. Nahat insanla eğlenmeyi pek beceremezdi, başını bir sağa, bir sola çevirdi, ne desin, nasıl Güccük Gara’yı başından savsın.
“Süleyman ağa; ben parayı bacanağım Alooon Dağıstan’a evi sana benden daha yakın diye vermiştim, paran onda, git al” derken utancından yere bakıyordu.
Gara Dayı’nın yürümekten ayağına kara sular inmişti. Nasıl olsa Dağıstan ev komşusuydu “parayı ondan alır almaz hemen evime varıp yorgunluğumu gideririm” diye iç geçirerek yorgunluğuna ve yaşlılığına aldırmadan tekrar yola düştü.
Dağıstan bu işin Gara tarafından ortaya atılmış bir şaka olduğunu, aslının olmadığını komşusu
Gara Dayı’ya diyecek olduysa da tekrar bundan vazgeçerek “Ben parayı Aytekin’e teslim ettim” demesiyle ahırda hayvanlara yem dökeceğim bahanesini uydurarak kaytarması bir oldu.
Aytekin, Gara Dayı’yı görünce şaşırır gibi oldu. Adamın yorgunluğu diz boyuydu. Atlatmasına atlatacak, ondan kurtulacak, ama içindeki yalan sevmezlik daha baskın geldi.
“ Vallaha Süleyman ağa sonradan göçsen de seninle yıllarca beraber şurada komşuluk yaptık, seni severim, doğruyu söyleyecek olursam aslında böyle bir şey yok. Bütün bu dümenler Balağın Gara’nın uydurmasıdır.”
Gara Dayı o an bütün yorgunluğunu unutmuş kendisine oynanan bu oyunu hazmedememişti. Olayı hanımına olduğu gibi anlatırken ağlamamak için kendisini zor tutarken onları can kulağı ile dinleyen bıyıkları henüz yeni yeni terlemeye başlayan oğlu Sırtı Gara Mustafa, “Baba sen üzülme, ben bunun ahını Balağın Gara’dan alırım” diye kendi kendine iç geçiriyordu.
Olaydan bir iki ay ya geçmiş, ya da geçmemişti ki Sırtı Gara Balağın Gara’ya Fedaker’in
kahvesinin önünde rast geldi.
Hal hatırdan sonra Sırtı Gara; “İhsan abi ellaam senin bi şeyden haberin yok. Ben şimdi Bozlapa’dan (Boztepe) geldim. Enişten Memiş’in evi ağıt tufan. O anda Balağın Gara’nın yüzü
mosmor kesildi. “Hayırdır Mustafa; eniştem de, bacım da bir şey mi var yoosam” diye hem sorular soruyor, hem de telaştan ne yapacağını bilemiyordu.
“Enişten Memiş’in benzinliği patlayıp yanmış, her yer simsiyah. Bacın ile enişten ölmüş.”
Daha Sırtı Gara’nın lafı bitmeden Balağın Gara Boztepe yolunu yağan yağmura aldırmadan koşarak tutmuştu bile.
Boztepe’ye vardığında öyle bir şey olmadığını gören Gara, kimseye bir şey demeden gerisin geriye Karacaören’in yolunu tuttuğunda “Tömür Abdulla Dayı’mın didiği çıktı. Yaptığım nasıl da hatılda önüme geldi” diye iç geçirdi.
Utanma duygusuyla köyün girişindeki Güneyin Çayı Köprüsüne geldiğinde kendisini dört gözle bekleyen Sırtı Gara’yı görünce, “Sen benden baskın geldin, helal olsun” deyip terlerini silerek evinin yolunu tuttuğunda arkasından “Ula ben seni kayınlarından kurtardım, senin babama yaptığın ayıp dağal mi” diyen Sırtı Gara’nın sesini duymuyordu bile.
NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR 26 01 2012 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.