- 427 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek 35
35
İşte olup biten şuydu. Pratiğin verdiği bilgi imajı içinde üretim yapmanın imajı daha çok baskındı. Temel geliştirici ve temel beyinsel dönüştürücü olan sürdürülebilirlik, üretimden gelen imajın soyutlamalarıydı. Sisteme kolektif iliği veren anlayış şuydu; grubu yaşat ki yaşayasın. Bu imaj şimdi de zıddı durumla; gemisini kurtaran kaptan, deme imajına, dönüşmüştü.
İşte kurnaz hemcinsler üreten kolektif sürece, köleci anlayışlı imajlarla baktılar. Neden sonuç ilişkisine yakıştırma anlamla baktılar. Yakıştırma söylemleri, "neden" gibi gösterdiler.
Sistem içinde sonuç olan bir durumu neden yerine koydular. Yanıltmayı ve yabancılaştırmayı kişi bencilliğine göre eğip büktüler. Eğip bükme içinde yorumlanıp söylenilen soyutların, birçok imaj okumasını yaptılar.
Örneğin, başlangıçta bölge sahipliği vardı. Bölge sahipliği mal mülk sahipliği değildi. Mal mülk sahipliği, mutlaka bir üreten ilişki sahipliği ile tanımlanır. Mal mülk sahipliğinin belirleyicisi üreten ilişkidir. Başlangıç içinde hiçbir üreten ilişki ve hiçbir mal mülk sahipliği kişiler düzeyinde ortaya konamamıştır.
İlk üreten ilişki ve ilk mal mülk sahipliği de kolektif yapı içinde avcı ve toplayıcı olan totemi kolektif yapılar sonuna doğru ortaya konmuştu. Bölge sahipliğini av, avcı ve toplayıcılık ilişkileri belirliyordu. Oysa mal mülk sahipliğini, komün yapı içinde olan üretim ilişkisi belirliyordu. Komün yapı da zaten ortak yararlanılan paydaşlı mülkiyet ve paydaşlı tüketimdi.
Üretilen bu tür köleci yakıştırmalı söylentilerden birisi de kişisi mal mülk sahipliğiydi. Kişi sahipli hileci anlayış kolektif yapıyı özelleştirmişti. Ama meşru değildi. Neden? Çünkü kolektif yapı içinde kişi ne üreten ilişkinin bilici-bulucusuydu. Ne de sahipliğe soyunan kişiler, üreten ilişkiye bağlı üretim nesnelerinin tasarrufunu kişisi kapasite ile çekip çevrilecek bir gerçekliktiler.
Bu gerçeklik karşısında kişisi mal mülk sahipliğine meşruiyet kazandıran El’di. Hileci El’di. El, mülk benim demekle aldatan put olma zorbalığı içinde kolektife ait mülkü, dilediğine veriyordu. Demem o ki başta hiç olmayan kişisi mal mülk sahipliği köleci sistemle başa konmuştu.
Üreten ilişkinin köleci anlayışlı bir sonucu olan mal mülk sahipliği, El mantığı içinde daha insan yaratılmadan yaratılacak olan insanın anlına yazılan kaderi olarak, rızkı olarak takdir edilmişti (!). İşte kurnazca olan oyun buydu. Kendisi ne üretimin ne de üreten ilişkinin nedeni olmayan yakıştırma söylemlerden birisi de şimdiki arz talep gibi uydurmalarıdır.
Arz talep kişisi sahipliğin kâr zarar gibi kazanma mantığı içinde ortaya koyduğu bir sömürme enstrümanıydı. Bu mantığın içi tuzaklı niyetlerle doluydu. Kendisi neden olmadığı halde, neden gibi söylenen sonuç durumdu.
Kazanmayı, sömürüyü ortaya koyan sonuç, neden gibi söylenmekle sömürüye malzeme yapılmıştı. Arz talep kâr ve sömürü kazancı vermeye dayalı olan mantıktı. Çünkü açlığın arzı talebi olmazdı. Hayat açlığı, arz talep yasasıyla öğrenmemiş; arz talep yasasıyla üretmemişti.
Böylece kolektif tabanlı zorunlu deneyimler; öznel, hayali, soyut ve sanal bir köleci imajlarıyla tüccarlığa, kazanç mantığına dayanak yapıldı.
İmajdan yapılan sanal okuma içinde, okunup söylenenlerle kişinin ruhu, kişinin bedeni ve kişinin bilinci teslim alındı. Kişileri teslim alma işini EL MANA ANLAYIŞI ORTAYA koydu. Tüm dinler bu sömürücü mantığın ve kişiyi köle kılan mantığın ideolojisiydiler.
Bunları bilmeden köleci anlamla fedakarlığın, şefkatin, analığın, baba oluşun vs. nereden geldiğini hiçbir zaman bilemezsiniz.
Üreten grup konumuza geri dönersek elbette ki grubun ürettiği buğday 4800 kilo da olabilir. 5800 kilo da olabilir. Üreten süreç üreten etki alanı gibi dalgalıdır. Ama bu dalgalanma içinde üreten bir grubun üretimi 5000 kiloluk kristalize bir eksen çevresinde azalır da artar da.
Azalan artan süreç salınım yelpazesi içindeki grubun emek gücü ile 12 tonluk bir üretimi yapmak ta olasıdır. Gruplar bir iki tecrübe yaptıktan sonra grubun emek gücü harcama kapasitesi; teknik teknolojilerle, teknik gereçlerle, nüfusa bağlı durumlarla sınırlanır. Üretim gücü, grubun kendi grubuna olan, kendi beslenmesini garanti eden kritik değeri de ele verir.
Böylece üretim, tüketim dengesi içindeki emek gücü en az enerji tüketme koşulu içinde, en çok yaşam standardı olur. Böylece sürecin nedeni olan gerektirme, sürecin sonucu olan sınırlamalarla dengeye gelir. Sürece el koyan bu tür somut sınırlama girişmesi içindeki üretim 5 ton ürünü tüketen bir dalgalanma ekseninde dengeye oturur. Süreç bu girişme kayıtlı sınırlama ve sınırlanmalarıyla bu eksen çerçevesinde kendi artma eksilmeyle dalgalanacaktır.
İlk süreç içinde olmayan arz talep ilişkisine olmayan bir arz talep kurgusu ile bakalım. Arz ve talebi olmayan grup, çalışkanlığı nedenle fazla üretim yapsın (sunu-arz yapsın). Fazla üretim (fazla sunu arz) uzun vade içinde yılda 5 ton tüketen grubun, 7 tonluk fazla üretimi (sunusu, arzı) grubun hiçbir işine yaramayacaktır.
5 tonluk tüketim nesnesi içinde grubun saklayacağı stokla sınırlı depo enerjisi de vardır. Grubun tüketeceğinden fazla olan 7 tonluk tahılı elinde tutması stoklama maliyeti nedenle harcanacak enerji daha fazla olacaktı. Stoklanan ürüne dek ürün zararlılarını da grubun başına üşüşecekti.
İçinde kâr, kazanç gibi sömürü enstrümanı ve para gibi birikme nesnesi elinde olmayan gruplar; fazla üretme nedenle talepli kılındıkları için değil tüketecekleri kadar olan ihtiyaçları için üretiyordular.
Üreten grubun yamyamlara karşı canını kurtarmak için verdiği sunular, arz nedenle değildi. Üreten grup saldırma-savunma amaçlı tekrar eden çatışmaların alışma ve yaşantısı içindeydiler. Saldırma güdüsü yamyam gruplarda, grubun hayatta kalma mücadelesiydi. Yamyam grupların av bulamadıkları zamanlar içinde yaptıkları saldırı, yamyam grubun düzenli süreçlerine dönüyordu.
Tıpkı üreten bir grubun yaptıkları üretimle hayatta kalmalarını, düzenli hale getirmeleri gibi. Burada hiçbir arz ve talep mevhumu yok.
İki bölge arasındaki kesim yerleri (güvenli alanlar) bu düzenli süreçlerin uzaktan temaslarının gerçekleştiği yerdi. Yani bölgeler arası güvenli alan tarafların güvende oldukları yer olmakla adına tapınak denen alanlardı.
İlk tapınaklar içinde köleci ibadetle köleci mana anlayışını veren tanrıları efendilerin amuleti olan ikonların konduğu yerler değildi. Düzenli süreçler tapınak temasları nedenle, ön ittifaklara kadar; yamyamlara düzenli sunu da bulunma yerleriydi.
Yamyamlara karşı kurban ya da canlarını kurtarma sunusun da bulunan ilahi grup, yamyamların da üretime geçtiği zamana kadar bu tür sunuları uzaktan temas içinde yamyamlara sunmakla canlarını korudular.
Yamyamların da bir üretim yapma sonrasın da yamyamların üretim yapmaları sürecin yeni değiştirici ve dönüştürücü tesadüfleri olacaktı. Bu kes üreten iki gruptular. Bu kez üreten iki ilahi gruptular. Bu kes üreten iki ilahi grup girişmesi içindeydiler. Bu kez sürece yön verecek değiştirici, dönüştürücü üreten iki ilahi grubun ürettiği nesnelerin giriştirilmesiydi.
Üreten yamyam grup diğer çevresindeki başka yamyam grubun tehdidi altındaydı. İlk gruba göre sonradan üreten yamyam grubumuz, kendi yamyamına karşı üreten ilk grubun duyduğu kaygıların aynısı içindeydi.
Yamyamlıktan üreticiliğe dönen grup, ilk ilahi grubumuza karşı kendi sunuları karşılıklı hediye gibi birbirine takdim edeceklerdi.
Temelinde savunma ve güvenlik kaygısı olan sunu yapma süreci uzun süreli zaman sonrasında uzaktan temas ile karşılıklı hediye sunumlarına dönüştü.
Gruplar karşılıklı hediye sunusunun verdiği güven ortamı nedeniyle uzaktan temaslı efekti, yan yana temasa çevirdiler. Yan yana karşılıklı temaslar içinde olan süreç; bu süreç izlenimini karşılıklı ve düzenli ürün takasına çevirdiler. İşte bu takastı. Takasın içinde karşılıklı yüküm ve söz vardı. Şimdi bu söz totem yasa yerine bu kes ilahi yasaydı. Takdirdi.
Bu yükümle ilahi gruplar birbirine ürün taahhüdünde bulundu. Bu taahhüt ilahi gruplar arası bir ahitti. Köleci sistem içinde köleci anlayışla olan bu ilk ahide kalubela vurgusu yapılacaktı. Geçmişi geleceğe taşıyan kolektif depolu hafıza, köle edenle, köle olanların ahit söylemlerine dönüşecekti.
Tapınak buluşmalı hediyeci manifestolar giderek bu süreci ilahi grupların karşılıklı hediyeleşme sürecine ve daha sonrada bunu karşılıklı olarak birbirine değiş tokuş yapmanın garantisini veren yükümlere, çevirdiler.
Hediyeleşme ve temas etme, kurban sunusu içinde savunma, beslenme gibi hayatta kalma güdüleri vardı. Güden referans davranışlar, çevredeki seçme ayıklama yaptıran zorluklar nedenle, kişileri yan yana giriştirmişti.
Bu girişmeler kolektif birim zamanlı kolektif artık zamanı öngörmüştü. Kolektif birim zamanlı artık zaman üretim sürecini ortaya koymuştu. Üreten grubun, üretim çevresi içinde üreten grubun hayatına tehdit olan yamyamlar vardı.
Üreten ilahi grup, ürettiği ürünü yamyam grubun tehdidine karşı savunma aracı yaptı. Üreten grup hem kendisi için hem yamyam grup için üretti. Üreten ilahi grubun üretme işi her iki üretme durumunda da grubun hayatta kalması için yapılıyordu. Hani masallardaki kişileri yiyen devler vardır. İşte bu devler bu yamyam gruplardı. Bu söyleyiş hafızada kalan geçmişin güncel sürece göre uyarlanma anlatımlarıydı.
Üreten bir ilahi grup belli periyotlarla bu devlere (yamyam saldırgan barbarlara) yiyecek veriyorlardı. Vermezlerse masallarda, canavarlara, devlere ejderhaya yiyecek vermediği için yenip yok olan köy olarak anlatılacaktılar. Bu anlatı içinde beldedeki devler, o belde halkında bir kişiyi (totem ürünü) düzenli aralıklarla yiyordu.
Canavar devlerin (yamyamların) av yapma, ot, kök meyve toplama süreci bu düzenin sunu periyodunu oluşturuyordu. Doğada meyve toplama işi, başka bir gruba saldırmaya karşı yamyamlar için daha az bir maliyetti. Yamyamlar zorunlu kaldıkça, diğer grupları avlıyordular.
Şunu da vurgulayayım ilk kurbanları ilahlara yapılmıyordu. Aksine ilk kurbanlar ya da ilk sunuları ilahlar kendi yamyamlarına, kendi devlerine ve kendi cinlerine yapıyordular.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.