MEŞE AĞACININ HİKAYESİ
MEŞE AĞACININ HİKÂYESİ
Ben bir meşe ağacıyım. Bazı yörelerde bana pelit de derler. Çok dayanıklı ve uzun ömürlüyümdür. Bazılarımız bin yıl bile yaşayabilir. En büyük düşmanlarımız insanlar ve ateşle oynayan çocukların çıkardığı yangınlardır. Tabi ki; dostlarımız da çoktur bizim. Dallarımıza yuva yapan; alakargalar, kuşlar, leylekler. Oynaşan sincaplar, sansarlar…
Siz belki bilmezsiniz. Dallarımda palamutlarım da olur benim. İsterseniz ben size yaşam hikâyemi anlatayım. Laf aramızda ben de bir palamudun fidana dönüşmüş haliyim. Benim sizlere anlatılacak çok hikâyelerim var. En iyisi ben size; ‘’Fidana nasıl dönüştüm’’ onu anlatayım.
Bir sabah kara bir karganın beni ağzına alıp gökyüzüne doğru yükselmesiyle uyandım. Bir de ne göreyim. Kara karganın gagalarının arasındayım. Beni düşmesin diye iyice sıkıyor. Pek canım yanmıyor ama yine de korkuyorum. ‘’Ya beni yutarsa’’ diye. Karakarga beni şimdiye değin hiç çıkmadığım kadar yükseklere çıkarttı. Beni gagalarının arasından yere bırakıverdi. Aşağıya doğru hızla düşmeye başladım. Karganın beni bırakmasına çok sevinmiştim. Sevinmiştim ama bu sevincim çok uzun sürmedi. Hızla aşağıya doğru düşerken çok korktum. Bu arada ne göreyim. Karga da peşimden gelmez mi? Sevinsem mi, üzülsem mi? bilemedim. Yere düşerken bir kayaya çarpar, başım yarılır da kanar diye çok korktum. Ellerimle başımı sakınmak istedim. Ama heyecandan unutmuşum. Sizin gibi ellerim yok ki benim. Bir şans eseri, karganın beni göremeyeceği çalık bir yere düştüm. Kargadan kurtuldum diye çok sevinmiştim. Ama yine de kalbim küt küt atıyordu. Karakarga üzerimde dolaşıyor ama beni bir türlü bulamıyordu. Üzerimde defalarca uçtu. Bir şeyini kaybetmiş gibi gak gak diye bağırıştı. O sese etraftaki diğer kargalar da geldi. Onlar da ‘’Gak gak’’ diye bağırıştılar. Sonra hep birlikte uzaklaşıp gittiler. O zaman ‘’kurtuldum’’ diye çok sevinmiştim.
Zaman ilerledi, akşam oldu. O da ne? Küçük bir fare beni tırmalamaya başlamaz mı? Beni ağzına aldı. Toprağın içindeki yuvasına kadar götürdü. Beni bir türlü yemeği başaramadı. Sonra bıraktı. Ayakları ile eşindi üzerimi toprak ile iyice örttü. Sanırım beni, daha sonra yemeği düşünüyordu. O günden sonra yanıma hiç gelen olmadı.
Yağmurların yağdığını, bir zaman sonra toprağın soğuduğunu fark etmeye başladım. Demek ki kış mevsimi gelmişti. O yıl havalar o kadar çok soğuk oldu ki; bir ara ‘’donacağım galiba ‘’ diye bile düşündüm. Rüzgârın esişi, uzaktaki ağaçların uğultusu kulağıma kadar geliyordu. Bazen hiç tanımadığım yabani hayvanların ayak seslerini duyar gibi oluyordum. Kendi kendime; ‘’Galiba kış mevsimi sona erdi. Bazı hayvanlar kış uykusundan uyanmış diye’’ düşündüm. Havaların ısınması, yağmurların etkisiyle dış kabuğum da yumuşamaya başlamıştı. Vücudumda bazı değişikliklerin olduğunu hissediyordum. Bu böyle birkaç hafta daha devam etti. Bir sabah topraktan başımı dışarıya çıkardım. Şöyle etrafıma baktım. Gördüklerime ‘’merhaba’’ dedim. Onlar da bana; ‘’Küçük fidan, merhaba, aramıza hoş geldin’’ dediler.
İşte, çocuklar bu benim hikâyemdir. ‘’ Sizin de bir yaşam hikâyeniz yok mu?’’..
Salih KOÇ
9 Aralık 2019 / Büyükçekmece-İstanbul
YORUMLAR
çok güzel 👏👏👏 Herkesin farklı bir hikayesi var Yaşanmışlıklar ogretiler ve imtihanlarlarla dolu
kaleminize yüreğinize sağlık
Salih koç
evet herkesin bir hikayesi var.
Salih koç
evet herkesin bir hikayesi var.