- 728 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TANZİMAT KAFASI
TANZİMAT KAFASI
BU tabir nereden çıktı bilmiyorum. Adı üstünde düzenleme olan Tanzimat kelimesi her ne kadar düzeltmeyi, düzenleme, bozuk, dağınık olanı düzenlemeyi kastetmekte. Ancak anlamının tam tersi bir işlev gördü.
Bu kafa Osmanlı’yı son yenilgilerle dağılmış, bozulmuş olan Osmanlı sistemini düzeltmeyi amaçladı. Bu düzeltme hareketi doğru dürüst ön çalışma yapılmamış bir hareketti. Öz kaynaklardan değil yabancı yönlendirmelerden alıyordu gücünü ve ilhamını. Hatta maksatlı ve planlı çalışmaların eseriydi. Düşmanların hain planlarının maskelenmiş çalışmalarıydı.
Kuruluş reçetesi olarak sunulan Tanzimat fermanı da aslında batırma planıydı. Kamu maliyesi bozuktu. Akçenin değeri sürekli düşüyordu. Kanuni döneminde başlayan bozulmalar son haddine varmıştı. Yeniçerilik bozulmuştu. Askerlikle alakası olmayan binlerce kişi yeniçeri ocağına yazılmış, devletten maaş alıyordu. Savaşa gitmeyen, gitse de zafer kazanamayan koskoca hantal ordu devletin tüm kaynaklarını sömürüyordu.
Devlet adamları bu durma çare bulamıyorlardı. Koçi Bey risale yazarak meselenin nirengi noktasını ortaya koymuş, çareyi terk edilen, rafa kaldırılan Şer-i Şerif’e dönmekte bulduğunu söylemişti. Herkes bunu kabul ediyor ama bu dönüşümü yapacak kudreti kimse kendisinde bulamıyordu.
Medreseler beşik ulemaları yüzünden eğitim ocakları olmaktan çıkmış, beleş karın doyurulan, serseri yuvaları olmuştu. Her türlü keyif verici maddelerin içildiği, masrafları vakıflar tarafından karşılanan bu müesseseler de yıkımın ikinci odağı haline gelmişlerdi.
Koca devletin savaşacak askeri, yazışmaları yapacak katibi bulunmuyordu. Hele yabancı dil bilip, yabancılarla yapılacak yazışmaları ayarlayacak kişi bulmak imkansız hale gelmişti. Bütün bu olumsuz gelişmeler, rüşvet ve iltimasın her alanda kol gezdiği, adaletin rafa kalktığı bir devlet gemisinin yüzdürülmesine imkan kalmamıştı.
Bu fırsatı değerlendiren batılı güçler devletin en mahrem meselelerine el atıyorlar, pusulasız giden gemiyi kendi emelleri doğrultusunda kayalıklara saplamak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı.
Tam bu hengamede kendisine büyük sıfatı takılmış Mustafa Reşit Paşa batılı dostlarının güdümünde bir diğer adı Tanzimat fermanı olan Gülhane Hattı Hümayununu ilan ediyor, zaten filen ortada olmayan şeri şerif hükümlerini resmen ortadan kaldırmanın ilk adımını atıyordu. Halk bu durumu veciz bir cümleyle izah ediyordu. ‘Artık gavura gavur denilmeyecek.’
Bu ferman filen kopmuş olduğumuz İslam Medeniyet dairesinden ayrılımızı resmileştiriyor, batı Medeniyet dairesine eklendiğimizi ilan ediyordu. Batılı dostlarımızın amacı biz güya Batılılaştırmak ve medenileştirmekti. Aslında onların gayesi Osmanlıyı parçalamak, bölerek yok etmekti, ama aydınlarımızın bundan haberi yoktu.
İşte yüzyılların yanılgısı böyle başladı. Evet, Osmanlı hasta adamdı. Ama batılı dostlarımızın reçetesi onu diriltmeye değil öldürmeye yönelikti. İçimizdeki gafiller de onlara inanmıştılar. Oysa halk ne güzel ifade ediyordu: ’Ayıdan post gavurdan dost olmazdı’. Onlar bunu bilmiyorlardı. Biliyorlardı da belki de denize düşen yılana sarılır misali başka seçenekleri olmadığını sanıyorlardı.
Bu Tanzimatçılar Koçi Bey Risalesini okumamışlar mıydı bilmiyoruz. Ama okumamışlarsa büyük ayıp içindeydiler. Devleti kurtarmak, cahil halkı eğitmek için yola çıkmış olan bu allame adamların onu okumamaları, bilmemeleri imkansızdı. Okudularsa ona rağmen çareyi batıda aramaları ne büyük gafletti. Tanzimatçıların hamisi ve reisi Mustafa Reşit Paşa’nın büyük bir yanılgı içinde olduğu bu gün apaçık ortada. Ancak geri dönüşsüz bir yola gelindiği, Batılaşmanın son raddesinde büyük bir uçurumun kenarına geldiğimizi görüyor, bu gün bu uçurum kenarından geri dönmek için çareler aramaktayız.
Belki de uçurumdan yuvarlanmış bir koca devletin parçalarını toplayıp onlardan yeni bir yapı inşa etmek gibi hayati bir görevimiz var. Bu görev günümüz aydınına düşmekte, yüzlerce yıllık büyük yanılgının sona ermesi için umutlar taşımaktayız.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.