- 472 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek 30
Yine ava gidenin yan savunması yapılmadan, yancı savunmacılara da geride kalmakla barınma alanındaki savunma yapanlara da avdan pay sağlamadan (garanti-sigorta-güvence edilmeden) kolektif girişme olası bile olmazdı.
Sosyal grubun aciz ve güçsüzlerine bakma gibi bu türden garantilerini (sigortaları) oluşmadan kolektif senkronu ve kolektif senkronu oluşacak seçme ayıklama süreçlerini ortaya koymanız, olanaksız olurdu. Kolektif yapılar zaten bu sigortayla (bu garantiyle) vardı.
Kolektif yapı nedenle elimizde olan sigorta veya garanti ilişki, köleci özel mülkiyet nedenle elimizden alındı. Özelleştirilen mülk nedenle kolektif garanti kendilikten ortada kalktı. Kolektif güç kişilere yansıdı. Kişiler kolektif yetenek donanımlı kapasite ye sahip oldular.
Kişisi yetenekler kolektif güçten yansıyordu. Ve bu tür bir kişisi yetenek kolektif güç içinde vardı. Kolektif güçten yansıyan kişisi yeteneklerden birisi de kişisi düşüncelerdi. Kişiler artı kolektifin sağladığı donanım ve muktedirlikler üzerine düşünüyordu.
Böylece kişiler kolektif sürece karşı tuzaklı düşünme ve kişisi bencil düşünceyi kendi kendisine kendi düşünme imajları içinde okumaya başladı. Kimi kişiler bu tür anlayış içinde uzun bir zihin hazırlık dönemi geçirdiler.
Kolektif yarar yerine kişisi çıkar olan kişisi yararın düşünmesi içindeki kişiler, kendi yararlarına göre olan düşünmenin hazırlık dönemi içinde kişisi mülk sahibi olmayı akıllarına taktılar.
Kolektif yarara göre düşünen, kolektif yarara göre koşullanmakla özgecil düşünme içinde olan kişiler, mülk benim diyen düşünmeye karşı körlük içindeydiler. Mülk benim olmalı, diyen düşünme kimilerinin akılına gelse bile kolektif sorumluluk nedenle kimi kişiler bu tür düşünceyi baskılıyordu.
Bu türden gizli düşünceler içinde olan kim kişiler özgecil ve bencil fikri iyice olgunlaştırdılar. Giderek açık açık söylendi. Bu fikirler tuzaklı, al beni diyen vaat söylemlerdi. Kolektiften yansıyan kişisi yetenekleri de bu fikirlere destek yaptılar.
İçten pazarlıklı kurnazlık için tüm konu "mülk benim" diyen temel tuzağı nasıl ortaya koyacağıydı. Bu anlayışı da yöneten ilahlar benzeri güç ve temsilcilikle söyleyebileceğini fark etti. Bu anlayışa göre ilahın zıddı donanım içinde mülk sahibi, irade sahibi olan bir temsilciye ihtiyacı vardı.
Mülk sahibi olan El ’ di. İttifakı yapı içinde grup adına mülk sahibi olan tüzel oluş ilahtı. Bütün ilahilerde "kararların sahibi ulu kişi" diye söz ediliyordu. Tuzaklı düşünme, gerçek olanın karşısında sanal olanı ortaya koymaktı. Kolektif olana karşı kolektif olmayanı söyleme tuzağıydı. Ortak mülkiyeti (mesleği) olan ilah temsile karşı, ortak tanımayanı söylemekti.
Grup adına totem mesleği sahibi grup ilahı olan kolektif ilah temsilciler yerine kişi sahipli mülkün özel gücünü temsil eden El ’di. Kendisi de El ’in temsilcisiydi. El kolektif oluşa karşı özelleştirmeciydi. Ancak ortaya sürenin iyi bildiği tuzaklı düşünmeyi içeren yeni düşünce tartışıldı.
"Mülk benim" diyen ilah karşıtı mana keyfi dağıtımlı özelleştiren anlayışı ballandıra ballandıra söylüyordu. Özelleştiren El mana düşüncesi ortaya konduktan sonra uzun süre kolektif yapı içinde MAYALANMASI beklendi.
Mayalanma bencil algıları oluştu. Herkes bencil algının özne merkezine kendisini koymakla bu tuzağa kapıldı. Bu kapılmanın duygu sarhoşluğu içindeki istismar ile kolektif sigorta da elimizden gidecekti. Elimizde çıkan ortak sigorta, El ’e karşı boyun büktürücü muhtaçlıklarımıza dönüşecekti.
Yani şimdiki sistemin sigorta diye ağdalı söylemleriyle üzerimize hüccet ettiği durum, zaten kolektif yapının olmazsa olmaz en temel ilişkisiydi.
Köleci sistemle elimizde bulunan sigorta, El mana anlayışıyla elimizden alınmıştı. Elimizde alınan kolektif güvenceler şimdi vergi denen söylemle yine kolektif birim zamanlı, üretim ve tüketim hareketiydiler.
Kolektif yararı, kolektif sigortayı, kolektif sistemi çevrime edecek depo enerji kolektif çalışmadan kaynaklıydı. Günümüzdeki kolektif yarar, ortak sigorta, kolektif sistem çevrimi, kamu mülkiyeti adına alınan vergilerdi.
Vergiler üzerinde kolektif yapının kişilere vereceği bu sigorta, ihale, finansman, özelleştirme adı altında vergiyi yeniden kişi sahiplere veren El, temel çelişki olan muhtaçlığı sistem içinde devri daim ettiriyordu.
Kolektif ortaklığı El, aile boyu ve şirket (ortaklık) sömürüsüne çeviriyordu. El kolektif zenginliği sağlayan vergileri ya da hazineyi, kamu maliyesini özelleştirme adı altında efendiler paydaşlı ortak dayanışma sömürüsüne aracı yapıyordu.
Tarihsel süreci içinde bunları göremiyorsak ben ne diyeyim. Temel kaygı içinde olan insanı temel kaygısından arındıramadığınız zaman; insanlar bu kaygıların verdiği telaş ile kendi başının çaresine bakma paniği içine sokulur. Teorik olarak kişi hayati olan bu panikle her şeyi yapardı.
Kaygı düzeyi yükselmiş panik ya da telaşlar, sağlıklı düşünmeyi ortada kaldırır. Muhtaçlıklar teslimiyeti; yani boyun eğmeyi ortaya kor. Bu durum da köleci sistem gibi kapitalizm gibi sömürücü yapılarda kişileri sömürüye yatkın kılmanın ana nedenidirler.
Bu tür sigorta ya da garanti süreçler tam da kolektif güvence olan sigorta eşeğin kaybettirilme mantığıydı. Kayıp eşeği neden sonra sigortacılık adı altında yeniden buldurup sevindirme mantığıydı. Köleci sistem, kolektif mülkü, El takdiri içinde kimi kişilere dağıttı. Böylece kolektif güvence olan eşek kaybolmuştu.
Sistemin kolektif ligi yitmişti. Eşeği yitirten köleci süreç, kimi kişilere kolektif paydan zırnık koklatmadı. Çünkü El kurnazlığı içinde kişiyi mülk sahibine karşı daima muhtaç durumda tutmak vardı. El kurnazlığı içinde kişiyi iş arar durumda tutmak vardı.
El ’in kişiler üzerindeki bu tutumu, yitirttiği eşeğin yokluğuna duyurttuğu ihtiyaçtı. Muhtaçlıktı. Kişilerde eşeğe duyulan sahiplik ihtiyacı, kişilerin imrenmesi; kişilerin hayali oldu. Kişi hayali, imrenmesi de vaade dönüştü. Kaybolan eşek te, kaybolan garanti de kolektif güvenceydi. Özelleştiren köleci sistem kolektif garantili sigortayı, yani eşeği bize kaybettirtmişti.
Köleci sistem, kaybına neden olduğu kolektif güvenceyi şimdi yeni bir sömürü enstrümanı olarak vergi diye kullanıyordu. Vergi zaten sistem çevrimi için kolektif yarar için zorunluydu. Ama sigorta pirimi diye yatırılan yeni kesintiler zorunlu değildi.
Size al beni içinde sunulan, akıl karışıklığı içinde akıl gibi sunulan sigorta primini iştahla severek yatırtıyorlardı. İkinci vergi sömürmesi üzerinde kayıp eşeği (güvenceyi-sigortayı) tekrar buldurup sizi sevindiriyorlardı.
Böylece kolektif garantinizi geri size vermiş oluyordu. Siz de sanki hiç olmayan bir şeymiş gibi sigortam var; pirimim var, yarın güvencem var ne güzel sistem, diye sömürüyü alkışlıyordunuz. Sistemin istediği de buydu.
Günümüz sömürü sisteminin bir sloganı vardır. Bu slogan arz ve talep yasasıdır. "Arz var, talep yoksa mal satılmaz" diyordu. "Ürünün fiyatı düşer" diyordu. Der de...
Çünkü bu mantığa göre sizin ürüne ihtiyacınız yoktu (!) Bu söylem insana göre değildi. Ortak yaşama göre değildi. İnşa temeline göre değildi. Geri çağırmalı, geri beslenin, kaynaklarına göre değildi. Kâr, kazanç, sömürü gelir mantığına göre söyleniyordu. Sanki üreten insanlığın üreten kolektif geçmişinde gelirsiz, işsiz olduğu bir dönem varmış gibi.
Ya da "talep var arz yoksa", yani "talep arzdan fazlaysa mal fiyatı artar" der. Bu kural sömüren, kâr yapan, sistemler için pek doğrudur. Ama tarihi oluşla üretim süreci asla böyle bir nedenle başlamadı. Mizahını yapalım.
Size; "Biz buğday talep ediyoruz, haydi siz de buğday üretin arz yapın" diyen yoktu. Veya bir gruplar "karşı gruplar bizde buğday, traktör talep ediyorlar. Gelin biz onlar için buğday üretip, traktör icat edip onlardan da karşılığında dolar alalım" demediler.
Yani günümüzdeki kâr ve sömürü mantığını şimdiki üreten ilişkilere neden yaptılar. Ve neden yaptıkları bu yapmacık manaları sistemin başına koydular. Ekonomiye bu mantıkla yön verirseniz, bunun sonucu sömürülme olacaktı.
Üretim süreci sizi, kendiniz eksenli temel referanslara bağlı süreçlerle sizi kolektif kıldı. Yine üretim süreci de sizi kolektif oluşunuz içinde siz kolektif birim zamanlı süre durum içinde kıldı. Ve dahi kolektif birim zaman içinde de biriken kolektif artık zaman ile oldunuz. Kısaca üretim süreci kendiniz eksenli temel referanslar giriştirmesi içinde giriştirmelere göre başlamıştı.
Üreten ilişki içinde kolektif birim zaman vardı. Kolektif birim zaman içinde artık zaman vardı. Kolektif oluş içinde meyve toplamaya giden kişiler ava gidenlerin kendilerini kolektif işle vakfetmeleri vardı. Bu vakfediş içinde kişiler kendisini kolektif sürece yoğunlaşacaklardı. Kişiler rahat şekilde kaygıdan uzak olacaklardı.
Ava giden kişilerin müsterihi ilik içinde olup av yapıp meyve toplamaları için de savunmalarının sağlanması gerekiyordu. Geride kalan duygu eşlerine, yavrularına bakım ve gözetim, eğitim yapılması gerekiyordu.
Ava gidenlerin veya meyve toplamaya gidenlerin geride kalan yaşlısına, güçsüzlerine, yavrularına bakanlara, bunları gözetenlere; bakım gözetim yapanların güvenliğini sağlayanlara da avdan ve toplanan yiyeceklerden pay ayrılması gerekiyordu. Böylece sürecin süreklilik çevrimi oluşuyordu.
Bu tür parçalı ve örgütlü süreçler nedenle kolektif grup içinde "artık zaman" ortaya konuyordu. Artık zaman boş zamandı. Boş zaman içinde kimi kişiler daha araştırıcı, daha deneysel, daha merakını giderici oyunlu eğlence içinde oluşla üretim gibi uygulamalara yöneliyordu.
Süreç sizin dışınızdaki durumlara dönüşüyordu. Sizin dışınızdaki neden ile bilmeden ortaya konan süreçlerden biri artık zaman ortaya koymaksa; diğeri de bilmeden üretim yapacak olan biliş ve buluşlara yol açacak olan oyun süreçlerini de içine girmenizdi.
Merak giderici uygulamalar bilmeden, temel referanslı sağlamalara katkı yapacak oyun ve eğlence olanağını ortaya koyuyordu. Geçmiş bu türden sürekliliği sağlayan kolektif birim zaman içinde birikti.
Ön görülemeyen birikmelerden birisi kolektifi bir artık boş zamandı. Kolektif boş zaman içinde siz; biliş, buluş gibi merakı doğurup merakı gideren uygulamalara muttali oluyordunuz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.