- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Önce mantık, ahlak ve adalet*
Önce mantık, ahlak ve adalet
Ne olursak olalım, nereye varırsak varalım; önce mantık, ahlak ve adalet bilincimizin gelişip, toplumsal kabul görmesi gerekiyor.
Milli, yerli duruş ve heyecanımızı, inançlarımızla da pekiştirebiliriz elbette.
Fakat evrensel düzlemde kabul görebilecek, dolaşıma sokabileceğimiz;
bilim ve felsefe donanımlarımızı da artırma ve arıtma zorunluluğu var.
Bu bağlamla günümüzde, milli ve dini duygular, öğretiler; yerinde ve zamanında dillendirilmediğinden, bazen ayrışmalara da neden olabiliyor. Karnı aç ve işsiz olana, futbol eğitimi vermek gibi.
Olay, kavram ve gerçeklere; pozitif/vicdani/duyarlı/evrensel bir gözlükle bakabilmeliyiz.
Mikroskopla bakınca uzağı, teleskopla bakınca yakını ihmal ediyoruz.
İnanç, felsefi düşünce ve milli kimliğimizi; her hamle, düzlem ve sunumda ön plana çıkarma zorunluluğu hissedince, bazen bu değerleri harcadığımız, hatta değersizleştirdiğimiz de oluyor.
Formül, kıvam ve zamanlama, her üretimde önemli faktörlerdir.
Mantık, ahlak, adalet ve zarafet temeline oturamayan her sunum, öneri ve öğreti;
zamanın gerçeklerine toslayacak ve kesintiye uğrayacaktır.
Bireyi ve iradesini merkeze alan medeni bir toplum anlayışı; onun özlemini, deneyimini, beklentisini, öngörüsünü de dikkate almalı ve toplumsal bilinç havuzunda eritebilmelidir.
"Asil kan", "cennet vadeden mesajlar",
"Her aileye üç anahtar", "yerli ve milli"
"Turan, ırk birliği", "hilafet, din birliği" "sınıfsız toplum" ve benzeri günlük/siyasi/konjonktürel atış yapan sloganik mesajlar, beni heyecanlandırmıyor ve güven de vermiyor.
Bilim, ahlak, adalet, mantık ve zarafetle yoğrulmamış, tarihsel yorumu yapılmamış, toplumsal her hamuru; geçici, zararlı ve aldatıcı buluyorum.
Avrupa’da sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan emek ve alınteri sömürüsü, toplumsal kırılmalara yol açmıştır.
Sosyolog olan Karl Marx’ ın, materyalizmden beslenen, "eşitlik, özgürlük, barış" çıkışı haklı gerekçelere dayansa da, insanın varoluş gerçeği ve bireysel beklentilerini karşılayamamıştır.
Buradan ilham ve güç alarak, Rusya’da işçi/ köylü hakları adına gerçekleşen bolşevik ihtilalinden sonra oluşturulan
Polit büro yönetiminde, bir tane işçi ve köylü görev yapamamıştır. Ve böylece bireyler de devletin demirbaş defterine kaydedilmiş, yeni bir din icat edilmiştir.
Bu sosyal utopya yıkılmak zorunda kalmıştır.
Hitler’in yahudi düşmanlığı ile başlayan, İtalya’ya da sıçrayan, arı ve asil ırk arayışı ve hırsı, insanlık katliamı ile sonuçlanmıştır. Nikolay Çavuşesku’nun
Romanya’da komünist cenneti kurma hayali hüsranla sonuçlanmış, hatalarını örtmeye, canını vermesi bile yetmemiştir.
İran’da şah rejimini devirmek için, dincilerle ortak hareket eden komünistler, daha sonra başarılı olan ihtilalciler tarafından acımasızca idam edilmiştir.
Ülkemizde de din, milliyet ve emek adına yapılan kitle hareketleri; huzur, kalkınma, mutluluk ve güven tesis edememiştir.
Bulunduğu dönem/yerel konum için geçici ve haklı çözüm gibi kabul gören/görülen hiç bir anlayışı, değiştirmeden alıp gelecek zamana yaymak, aldatıcı ve zaman kaybıdır.
Bilimsel, düşünsel ve mantıklı bir girişim olmaz bu. Asırlar öncesinde insanlara;
"Direnin, ayaklanın, karşı çıkın. Kaybedecek neyiniz var, bileklerinizdeki zincir, ayaklarınızdaki prangalardan başka" diyerek, heyecan/coşku gazı verebilirsiniz.
Ama bugün artık sahillerde villası olan yoldaş kapitalistler olduğu gibi, asgari ücretle çalışan bir emekçinin de kaybedebilecek bir şeyleri vardır.
Mücadele, hak arayışı elbette olmalı ama;
aldanmadan, aldatmadan, dürüstçe, şeffaf, mertçe, kaba kuvvet karıştırmadan, beyinle ve demokratik bir mücadele...
Öncelikle duygu, inanç ve psikolojik sömürü ihtimallerini devre dışı bırakmak için; ortak ve toplumsal bir bilinç hareketi başlatmak gerekiyor.
Sembol, şekil ve politik ululardan arındırılmış; ruhu milli, aklı evrensel ve bilimsel bir diriliş hareketi.
Güneşin ısı/ışık ve ışınlarının; döne döne her yere, her canlıya yaşam enerjisi sunması gibi bir diriliş hareketi.
Heyecan, sevgi, umut, huzur ve gelecek bağışlayan bir diriliş hareketi.
Bu hareketin temelleri atılmıştır bu topraklarda. Su alan ve rotasını kaybeden bir gemi; milli irade kahramanlarıyla kurtarılmış ve güvenli bir limana çekilmiştir.
Ve bugün kürekçi kavgası ile enerji tüketilmekte ve zaman kaybedilmektedir.
İhtiyaçlar hiyerarşimizi, en mantıklı şekilde netleştip, her hamlemizde SWOT analizi yaparak, en verimli yolu tercih ederek yürümeliyiz.
Güney Kore, Japonya, Almanya, Hollanda, Finlandiya gibi teknolojik, bilimsel ve ekonomik kalkınması sürecini yoluna koymuş ülkelerden, eksik kalan yanımız nedir? Fazlamız var eksiğimiz yok.
Fakat atılması, törpülenmesi, yontulması gereken fazlalıklarımız da olduğu göz ardı edilmemelidir.
Her bireyi sosyal bir teraziye oturtup tartacak, ölçecek halimiz yok.
Her birey kendini tartabilmeli, sessizce, gürültü çıkarmadan, kimseyi de rahatsız etmeden; fazlalıklarını, kirlerini, parazitlerini dökebilmeli ve toplum organizmasında sağlıklı bir hücre olarak görev yapabilmelidir.
Cemil Meriç’in, "ideolojiler, idrakimize giydirilmeye çalışılan, deli gömleği gibidir" sözünün, gerçekliğini ve sonuçlarını, bugün daha net gözlemlemekteyiz.
Değişim, gelişim ve yenileşme hamleleriyle, olması gerekene doğru yol almak dileğiyle.
07.12.2019
Ali Rıza Malkoç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.