- 784 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
O MÜTHİŞ GECE
’’O MÜTHİŞ GECE ’’ adlı yazıyı olayı ilk defa okuduğumda orta okul üçüncü sınıftaydım. Yazı veya o gerçek olay beni çok etkilemiş ve ben onu defterime yazmıştım. Şimdi ben bu gerçek hikayeyi yazacağım.Ancak ben unutamayacağım gibi unutulup gitmesini de istemediğimden defterime geçmiştim o yıllar da.
1918 yılı,Rusların ihtilal yılları ile ilgilidir.
Bu ihtilal zamanındaki en korkunç ve en dehşetli gün 16 temmuz gecesi meydana gelen katliamdır. Ancak uzun yıllar bir sır perdesi altında kalan bu olay yakın bir zamanda açıklanmıştır.
Olay ; Çar ikinci Nikola’nın ve ailesinin on altı Temmuz gecesi ; insafsızca öldürülmesiyle ilgilidir. Bu açıklamayı ,katillerden biri ölüm döşeğinde iken Amerikan gazetesine açıklamıştır.
O MÜTHİŞ GECE
Anlatan :( Katil PİOTR ERMAKOF)
( Çarı getiren tren Ekaterimburg garına girdiği vakit ben de oradaydım...)
Bu sözleri söyleyen adam demir bir karyolada yatıyordu.Ağzının iki yanında şerit halinde kan sızmıştı,sırtındaki gömlek de yer yer kanlanmıştı. Yatak çarşafında bile kan vardı.Beraberimdeki tercüman bu sözleri çevirirken o, alev alev yanan siyah gözlerini benden ayırmıyordu.
Ben hastanın başucunda oturuyordum.Soluğum kesilmişti adeta. Giriştiğim ümitsiz teşebbüsün sonuç vermek üzere oluşu heyecanımı arttırmıştı.Kırksekiz saat süren bu Sibirya yolculuğundan sonra, bir gün önce Moskova’dan buraya gelmiş; ve işte ,aradığım şahsı bulmuştum.
Ekaterimburg’a daha doğrusu ihtilalden sonra Sverdlovsk adını alan bu şehre gelmekteki amacım Çar ikinci Nikola, Çariçe Aleksandra ve çocuklarının katledildikleri 16 Temmuz 1918 gecesi hakkında ayrıntılı bilgi toplamaktı. Benden önce aynı amaçla yola çıkan bir çok meslektaşım, hiç bir sonuç alamadan geri dönmüşlerdi.Belki de bu yüzden toplu bir şekilde infaz edilen bu idamlar hakkında o tarihten bu yana ortalıkta akıl almaz söylentiler dolaşmış,türlü iddialar ileri sürülmüştü. Bu dedikoduların hala arkası kesilmemişti.
Yalnız herkes bir konuda birleşiyordu : İdamdan sonra imparator ailesinin cesetleri derhal yakılıp kül haline getirilmiş ve bu küller havaya savrulmuştu.Sovyet makamları, bu iddiayı doğruluyorlardı.Ama olayın geri kalan kısmı tam bir esrar perdesi ile örtülüydü.
Oysa New York’ta genç bir kadın yaşamaktaydı. Bu kadın kendisini Çar’ın kızlarından Anastasya olarak tanıtıyor ve o gece ki katliamdan bir mucize sonucu kurtulabildiğini iddia ediyordu.Acaba onun söyledikleri gerçekmiydi. Nasıl olmuşta ölümden yakasını kurtarmayı başarmıştı Anastasya? Hem bakalım,imparatorla birlikte daha kaç kişi Çar’ın akibetine uğramıştı ? infaz işini kaç kişi yapmıştı,silahları nelerdi ?...
Bütün bu teferruat hakkında şimdiye kadar kamuoyuna en ufak bir bilgi sızmamıştı. İşte benim gayretim de bu esrarı aydınlatmak içindi...
Bu güne değin hiç bir gazeteci,cinayet failleriyle karşılaşmayı başaramamıştı... Çar’ın katillerinden yalnız Piotr Zakaroviç Ermakof adında bir bolşevik’in hayatta olduğu söyleniyordu. Bu adamın Ekaterimburg cezaevinde gardiyan olduğu da biliniyordu. Fakat Ermakof , o güne kadar mahut konuda hiç kimse ile konuşmamakta direnmişti. Ben teşebbüsün bütün ümitsizliğine rağmen bu Ermakof ’u arıyordum işte...
Sverdlovsk’a gelince ilk işim ,idamların yapıldığı evi ziyaret etmek oldu. Ruslar burasını müze haline getirmişlerdi. Evi gezdikten sonra da ceza evine gidip gardiyanı görmeye sıra geliyordu.
Oysa daha ceza evine ayak basar basmaz bir memur beni göğüsleyip sordu : - Kimi arıyorsun ?
- Piotr Ermakof’la görüşecektim .
- Ermakof yoldaş hasta.Evinde yatıyor.
Geri dönmekten başka çare yoktu.Sonuçtan hiç ümitli olmadığım halde, bir de Ermakof’un karısına telefon ettim.Bu sefer hiç ummadığım bir cevap aldım : Kadın,kocasının bir kaç dakika görüşebileceğini söyledi.
Az sonra Ermakof’un evindeydim.Daha kadına ilk sorumu sorarken yanımızda kapalı kapının ardından bir ses yükseldi. İnsana ürküntü veren ve sık öksürüklerle kesilen hırıltılı bir ses ... Bu Ermakof’un sesiydi...Gırtlak kanserine yakalanmış olan Ermakof ölmek üzereydi.Öleceğini kendisi de biliyordu. Ama büyük sırrını mezara götürmek istemediği için ecel saati çalmadan önce benimle konuşmaya razı olmuştu.
Ermakof elli altı yaşında iri yapılı bir erkekti.Ama gözlerinin feri sönmüş ,yanaklarını sakallar bürümüştü.Çarlık rejimi sırasında Sibirya’da dokuz yıl sürgün kalmıştı.Bu yüzden içi, haneden ailesine karşı kin doluydu. İhtilalin ilk günlerinden beri ,siyasi polis örgütü Çeka da görev almıştı.
Ermakof’un söylediğine göre Çar ikinci Nikola’yı Sibirya’da ki Tobolsk’tan, büyük muhafaza tedbirleri altında getirmişlerdi.Çarı ve ailesini Bolşeviklerin gazabından korumak için bu şekilde Tobolsk’a Kerenski hükümeti göndermişti. Fakat o arada Kerenski devrilmiş ,iktidara bolşevikler geçmişlerdi.Bunun üzerine Beyaz Ruslar’ın ,İmparatorla temas kurmalarını önlemeye çalışan bolşevikler,Çar’ı eşini ve çocuklarını Kızılların hakimiyeti altında bulunan Ekaterimburg şehrine yollamışlardı. Ermakof, kesik cümlelerle Çar’ın getirilişini anlatmaya başladı.Sesi boğuk ve hırıltılı çıkıyordu : Çar özel trenden beraberinde Çariçe ve kızları Marya olduğu halde indi. Öteki dört çocuğu Tobolsk’ta kalmıştı.Daha yeni bir hemofili kanaması geçiren Çareviç Aleksi (Çar oğlu) yolculuğa dayanamıyacak kadar zayıf düştüğü için gelmemişti.
Ermakof durdu; derin bir nefes aldı.Sonra aynı hırıltılı sesle devam etti:
-Çar, çelimsiz ufak tefek bir adamdı.Rengi uçuktu. Hüzünlü bakışları hala gözümün önündedir.Bu adam yüzünden hayatımın dokuz yılı ceza evlerinde sürünerek geçmişti, hem de sürgündeki arkadaşlarımın birer birer öldüğünü görerek.O gün bıraksalar , onu oracıkta boğardım her halde... Buna karşılık Çariçede herhangi bir zaıf belirtisi görmemiştim.Bir Alman mürebbiyeyi hatırlatıyordu. Çariçe Aleksanra Feodorovna ,Alix Von Hesse adında bir Alman Prensesi olduğuna göre bu davranışı normaldi...
Ermakof yıllar öncesi cereyan eden bu olayı ,hayret verici bir hafıza berraklığı ile hatırlıyordu,hele Çariçe’nin potresini büyük bir isabetle çiziyordu: O gün Çariçe’nin pek sinirli ve tepeden bakan bir hali vardı,diye devam etti.Bana söylediklerine göre,Çarı ve bu hükümeti parmağının ucunda oynatan oydu.Onu yakından görünce bu söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu kanaat getirdim.Daha o an bizi epey uğraştıracağı içime doğdu.Yaşlı sayılmazdı Aleksanra. Ancak kırk beşinde gösteriyordu.Fakat saçlarına iyiden iyiye ak düşmüştü.
Çariçenin saçları hakkında Ermakof’un söyledikleri doğruydu. Nitekim Çariçe , Tobols’ta ki ceza evinden arkadaşı Anna Virubova’ya yazdığı mektupta,evlendiği sıralarda altın sarısı olan saçlarının kül rengine döndüğünü yazıyordu.Demek bu adam yalan söylemiyordu.
Kızları Marya on sekiz on dokuz yaşlarında olmalıydı . Çok güzel değilse bile, fena sayılmazdı.Bütün bunları anlatırken Ermakof’un nefes almak için her duruşunda benimde korkudan nefesim kesiliyordu.Öyle bitkin bir hali vardı ki ; sözü idam sahnesine getirmeden ölecek diye ödüm kopuyordu.Bereket Ermakof azimle konuşuyordu.
Başımızdaki komserlerden ikisi o gün tutukluları devraldı.Çar ailesinin muhafazası için bir subayın komutasında sekiz kişi görevlendirildi: Onlara ,kilise meydanındaki İpatieflerin evini hazırlamıştık.Çar karısı ve kızı, oraya arabayla götürülüyorlardı.Ertesi gün evin dört bir yanına üç metre yüksekliğinde sağlam bir duvar ördük.Tutukluların dışarıda Beyaz Rus taraflısı casuslarla bağlantı kurmalarını önlemek istiyorduk.
Ermakof anlatırken sanki o günleri yaşıyor,yine aynı büyük heyecanı duyuyordu :
- Çariçenin beraberinde getirdiği çamaşırları,perdeleri ve örtüleri bir görmeliydiniz, diye devam etti.Eve ayak basar basmaz yiyeceği yemeklerin listesini, baş köşesinde yaldızlı taç bulunan kartlara yazmaya başladı. Tabii derhal ona haddini bildirdik. Askerlerin ve işçilerin yediklerinin tıpatıp aynısını yiyeceklerdi.Yemek herkes için aynı mutfakta pişiyor,öğle yemeğinde verilen çorba ve sebze akşam yemeğinde değişmiyordu...Üç hafta sonra İmparator ailesinin özel doktoru Botkin ve öteki üç kızı ve oğlu da Tobolsk’tan Ekaterimburga getirildiler.
Yeni gelenleri karşılamaya yine ben gittim. Veliaht Aleksi vagondan bir deniz erinin kucağında indi. Rengi bembeyazdı.Halinden çok hasta olduğu belliydi. Arabaya kadar onu taşımamız gerekti. Bu sonuncularla birlikte tutuklu sayısı bir düzineyi bulmuştu : Çar , altı kişilik ailesi, doktor botkin,bir uşak.Anna Demidova adındaki bir hizmetçisi saray mutfağına ait iki aşçısı. Bunlardan birinin adı leonitti ve çarın oğluyla aynı yaştaydı...
Ermakofun verdiği bilgiler benim daha önce duyduklarıma tıpatıp uyuyordu.Başlangıçta ben onun bir sahtekar olduğundan şüphelenmiştim. Şimdi artık emindim: Ermakof yalan söylemiyordu. Çar ailesinin muhafaza altında geçen günleri de ilgi çekiciydi. Sabahları bahçede yirmi dakika gezinti yapmalarına izin verilmişti. Fakat ziyaretçi kabul edemeyeceklerini kendilerine bildirmiştik. Beyazlar her geçen gün şehre biraz daha yaklaşıyorlardı.Onların asıl mkasadının Romanof Hanedanının bu son temsilcilerini kurtarmak olduğunu biliyorduk. Doğrusu burnumuzun dibinden çarı kaçırmalarına müsade edemezdik..
Bu arada cereyan eden bir olaydan da bahsetti Ermakof:
-Birgün Aleksinin muhafızı olan denizciyi tutuklamak zorunda kaldık. kısa bir süre sonrada kurşuna dizdik. Onun bazı uygunsuz hareketlerini görmüştük. Gerçekten de beyazların şehri ele geçirmeleri üzerine sorgu yargıcın açtığı soruşturma sonucunda düzenlenen rapora göre bu deniz eri, Aleksinin yatağının baş ucundaki altın zinciri çalarken, kendisini yakalayan nöbetçiyi vurmuş ve idam edilmişti...
O vakit Aleksiyi taşıma işiyle başkasını görevlendirdik, doğrusu Veliahtın ıstırabı büyüktü.Üstelik bir adım bile atmaktan acizdi.Ama biz ihtiyatı elden bırakmıyor,tuvaletlerin önünde bile devamlı nöbetçi bekletiyorduk.Böylece oralarda herhangi bir dalavere çevirmelerine meydan vermemiş oluyorduk.
Ermakof ’ un bütün sözlerinden en çok Çariçe’ye kin beslediği anlaşılıyordu.
Tutuklular arasında, Çariçe hariç kimse bu yaşayış tarzından şikayetçi değildi. Çar Nikola’nın da bir şey söylediği yoktu. Yalnız sabahtan akşama kadar bir bir arkasından sigara içmekteydi .
Artık hükümdar olmadığını alelade bir Rus Vatandaşı,bir tutuklu olduğunu farketmiş gibiydi. Hala onbeş güne kalmadan Pedrokrata döneceklerini ümit ediyordu.Hatırımda kaldığına göre bu riyakar herifin akşamları incil okumak adeti de vardı. Masanın üzerinde ,Hanedanın üç yüzüncü yıl dönümü vesilesiyle bir kaç yıl önce basılmış kalın bir tarih kitabı dururdu. Üzerinde (Romankoflar’ın evi) yazılı olan bu kitabın sayfalarını ,sık sık karıştırırdı.Çariçeye gelince o, söylenmek için daima bir bahane bulurdu.Bir keresinde benden ,kapısının önündeki askerlerin fazla gürültü etmemelerini istemişti.Şu cürete bakın siz. Ama aldı benden ağzının payını ,burada tutuklu olduklarını söyledim.Şamar gibi geldi bu sözler ona.
Ermakof’a biraz da Çar’ın kaldığı evden bahsetmesini söyledim.
Hatırımda kaldığına göre,tek yemek salonu vardı.Bu yüzden sık sık ,imparator ailesine bizim tutuklularımız olduğunu hatırlatmamız gerekiyordu.Netice de Avdıyef ve muhafızlarla birlikte yemek yemeye mecbur ettik onları.Ben de bazen sofralarına otururdum.Fakat Avdiyef öyle sarhoş olurdu ve adamları öyle münasebetsizlikler yapardı ki sofradan hiç zevk almazdım . Sonunda Avdiyef’de tahmin ettiğim gibi sert çıkmadı.Zamanla gevşemeye başladı,Çarın önünde yumuşadı. Muhafızlar da bayrakları indirdiler.Onları bir kaç kere kızlarla gevezelik ederken ve şakalaşırken yakaladım.SonradanÇarın kendilerine ikram ettiği sigaraları da kabul eder oldular.Bu elbeteki böyle devam edemezdi.İpin ucu iyice kaçıyordu. Bu gevşek ortamda tutuklularımızın kaçmaları içten bile değildi.Şehirdeki Çeka’nın başı olan Yuroski’yi hemen haberdar ettim.Adamların hepsini kapı dışarı etti. Sözlerinin burasında Ermakof’u yeni bir öksürük nöbeti tuttu ve yastığının üzerine yığıldı. Ben de bu aradan yararlanarak yanımdaki tercümana fısıldadım :
- Prensesler hakkında sorguya çeksene onu...Tercümanım da Çarın dört kızının nasıl vakit geçirdiğini sordu.
Aralarında bir sürü oyun oynarlardı dedi Ermakof .Ama daha çok sohbet ederler ve çok kitap okurlardı. Hepsi kardeşleri Aleksi’nin üzerine titriyorlardı.İçlerinden birini daima çocuğun başında nöbete bırakırlardı.Aleksi de sevimli bir çocuktu doğrusu. Kızların büyüğü Olga da kayda değer bir özellik görmedim. Marya’nın yaş gününü ceza evinde kutladılar.Muhafızlardan biri onlara pasta getirmişti. Çar en çok bu kızına düşkündü.Bahçede daima ikisi beraber gezerlerdi.Anastasya’ya gelince onun yaşı on yediden fazla değildi. Olga ile Marya arasında Tatyana vardı.Bana kalıra içlerinde en güzeli ve sahsiyetlisi oydu. Herkesin yardımına koşardı.Biz de en çok onu severdik.
Emakof bir an sustu,yerinden doğruldu.Bu fırsattan yararlanarak Çarın idamına nasıl karar verildiğini anlatmasını istedim.Fısıldar gibi güçlükle konuştu : -Bunu Yurovski ile ben yaptık dedi. Kararı ben yazdım o okudu.Beyazların yaklaşmasından korkuya kapılan Moskova,imparator ailesinin ölüm hükmünü çoktan imzalamıştı.
Ekaterimburg dan Moskova’ya bir komser yollanmış ve onun gerekli talimatı Merkez komitesinden alıp getirmesi istenmişti.Moskova’da verilen talimat tek kelimede toplanıyordu : İdam !..Bunun sonucu olarak Yurovski 12 Temmuza doğru bu işle resmen görevlendirilmişti. O kendisine yardımcı olarak beni seçti ve cesetlerin imha edilebileceği uygun bir yer aramamı söyledi. Moskova her şeyin çok gizli cereyan etmesini istiyordu.Cesetlerden en ufak bir iz kalmayacaktı.Bütün dava Beyazların eline bir ipucu vermemekti.
Ermakof’a kararın yazdırma şeklini sorduğumuzda : (Dostlarınız olan Beyazların sizi kurtaracağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz , İngiltere’ye kapağı atıp sonra tekrar Çar olacağınızı sanıyorsanız bu da gerçekleşmeyecek bir hayal. Ural bölgesi Sovyet örgütü sizi ve bütün ailenizi Rus halkına karşı işlediğiniz suçtan dolayı ölüme mahkum etmiş bulunuyor. Ermakof artık rahatça anlatıyordu.
Arkadaşlarla aramızda 12Temmuz da son bir toplantı yaparak planlarımızı nasıl uygulayacağımızı kararlaştırdık.İnfaz tarihi olarak 16 Temmuz gecesi tesbit edildi. Bana cesetlerin imha işi verilmişti. Ancak Çar ailesinin son dakikaya kadar en ufak bir şüpheye düşmemesi için çok dikkatli olmamız gerekiyordu.Cesetler o şekilde ortadan kaldırılacaktı ki Beyazlar geldiği vakit bir kemik parçası bulamıyacakdı.
14 Temmuzda yanıma bir yardımcı alarak şehrin 18 klm. uzağındaki bir maden ocağının bulunduğu yere gittim. Burası artık çalışmıyordu...Cesetlerin yakılması için buradan uygun yer bulunamazdı.Sonra hazırlıkları yaptık .Ertesi sabah oraya bir kaç bidon benzin ve iki büyük bidon sülfirik asit le beraber bir kamyon odun gönderdim.
İnfazların yapılacağı 16 Temmuz günü
Devam edecek.
YORUMLAR
Beğenerek ve çok takdir ederek okuyorum yazı ve şiirlerini.Bir zamanlar Rus Edebiyatına çok ilgi duyuyordum.Annemin evinde bu yaz Durgun Don,Dr Jivago kitaplarımı buldum.Epeyce yıpratmışım.Sevgilerimle devamını bekliyorum.
Aygün Deniz
Yalnız Dr. Jivago adlı romanı ben yine öğrenciyken okumuştum.Sonra bu kitabı kaybettim. O siz de ki kitabı ben de okumak istiyorum kaybetmeyin. Sevgi ve selamlar.
Aygün Deniz
BEYAZ CADI
BEYAZ CADI
Tebrik ederim Aygün hanım 16 temmuzdan sonrasını merak ettim açıkçası bizde 15 16 temmuzda benzeri bir senrayoyla karşı karşıya kaldık Ruslar masum bir millet değiller Türk dünyasına yaptıkları unulmamalidir ah Baltacı ah ne etti sana katerina)))