1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1150
Okunma
Yaralarımın mevsimi kış,
Belki bugün düş,
Düşmüş gibi gözlerindeki mevsim !
Belki biraz kış…
Kiraz çiçekleri gibi gerçekti hüzün değdiğinde pencereme
Kalbimin yakası kirliydi…
Emek kokuyordu kuş kanatlı uçurtma iplerine astığım cinnet kokan çamaşırlar…
Biraz annem biraz sen kokuyordu yağlı urganı celladın…
Gözlerinin geçmişinden göçen kuşların donduğu geliyordu aklıma, döndüğü değil !
Ve ayazdaki çiy tanesiydi yüzün
Geçmişin sonsuzca varolacaktı o sessiz çığlıkta …. !
O sessiz çığlık,yine kıştı…. Kıştı mevsimi yaralarımın
Kan kırmızı gök parçalanmıştı… Halay başı; uzun bir mevsim, uzun bir ölüm, uzun bir unutuş gibi duruyordu zamanla anın arasında ...
Şaşkın kıyının kıvılcımında yaralanmış.… Yarası kabuk bağlamış yılan gibiydi vakitsiz acıların karakışı…
Durmadan akan kana kızıyorduk, kızıl korlar düşüyordu nazende ekmeklerin avuçlanmış hamuruna… Geride kirli parmak izlerini bırakan,taze düş gibi süt kokan dişlerini bırakmıştın...
Bebek gibiydi yüzün...
daha henüz doğmamış bir baharın müjdesini erteleyen kuş kanadı kadar kırılgan bir geçmişi taşıyorduk bir sır gibi yüreğimizde…Araf’ta kalmıştık...
Oradaydı oğul gözleri, sevda, emek, mutluluk, umut tınısı tanrımızın…
Orada temize çekmelerimiz uzanmış yatıyordu.
ölümü ve düşü hayata teğellememiz gerekti biliyorduk...
Orada gelecek fısıldıyordu bugünün küfreden soğuk alıngan yüzünü nefretle yüzlerimize…
Orada ölüyordu çocuklarımız…
Zarif ince belli çay bardaklarından uğurlu saydığımız cücelerin kan kırmızı damarlarına uzanan yollarının izi çapaklıydı. Uyandıramadık geçmişimizi, ah ne kadar da uluydu geçmiş, uluyan köpeklerin donmuş kanında yuğduk biz çırılçıplak kalan sırtlan sırtlarımızı… Utandık… Utanmak kanlı bir emek bayrağı, bayramı değil şu cüceler ülkesinin yorgun teninde… Terimiz kan kokuyor,doyduk cehenneme… Ruhumuzun açlığını hiçbir ekmek, hiç bir emek dolduramayacak artık ! Gülgün 2015