- 635 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Alibaba’ya Mektup 2 Yedigöller - Abant
.
Geceyi Yedigöller’deki kamp çadırında geçireceğiz.
Kasım’ın ortalarındayız. Ahmet ile Bedri Ağabey’e diyemedim ama gece kesin üşürüm korkusuyla uyku tulumunun içine girip yattım. Ayrıca üzerime ne buldumsa örttüm. Altta şişme yatak, şişme yastık. Yarım saat falan sonra Bedri Abi de geldi. Hayatımızda ilk kez uyku tulumu görüyoruz. Yattığım yerden kalktım. Az öncesinde uyku tulumunu giymemin verdiği tecrübe ile Bedri Abiyi robot gibi uyku tulumunun içine soktuk. Ben dışarıdan uyku tulumunun fermuarını çektim. Kollar içeride kalacak şekilde ancak oluyor. Başında bir de kapşonu var uyku tulumunun. Yardım ederek yerine yatırdım. Zar zor ben de tekrar uyku tulumumun içine girdim. “Ahmet bunları bize eziyet etmek için almış kesin. Kendisi arabaya girdi yattı, ohh” diyoruz. Halbuki “siz arabada rahat edemezsiniz, çadırda yatın” dedi Allah için.. Güle güle ölüyoruz. Hani halıyı rulo yapar sararsın ya, tam da öyleyiz. İkimizi de yokuş aşağı yuvarla gitsin. Bedri Abi yarım metre yanımda yatıyor. “Ulan arkadaş nasıl bir eziyete düştük ya hu” diyor. Esprinin bini bir para. Gül Allah gül.
Kıpırdayacak halimiz yok. Yaklaşık yarım saat, 45 dakika falan daha konuştuk. Bedri Abi yapamadı, uyku tulumunun içinden çıktı, yorgan gibi üzerine örttü. “Hah şöyle ya, hayat varmış” dedi. O öyle uyudu.
**
Sabah Bedri abi benden önce kalkmış, uyandırmadan çıkmış çadırdan. Ben de uyandım sonra. Ahmet’le Bedri Abinin çadırın hemen yanında mır mır sesleri geliyor.
Üşümeyi bırak terlemişim bile..
Yanımda yedek iç çamaşırı götürmüştüm. Atletimi değiştireyim diye üst kısmımı soyundum. Biliyorum ki Bedri Abi’de eski güreşçilik var. Bende muzırlık tuttu. Üst kısmım soyunuk çıktım çadırdan. Başladım peşrev çekerek etraflarında dönmeye. İkisi de yerlere yatıyor gülmekten. Hava soğuk. Hemen koştum içeri. Üzerimi kelem kelem giyinip çıktım..
O temiz havadaki uykudan sonra insan daha bir dinç oluyor valla.
Çadırdan bi çıktım ki..! Abooo.. cennetin ortasındayız. Değişik cinsten ağaçlarla kaplı, her taraf orman. Yükseklikleri 60 metreyi buluyor.. Uzun mu uzun. Alabildiğine sonbahar, alabildiğine sararmış yaprakların envai çeşit tonları. Yerler komple düşen yapraklarla dolu, yapraktan halı döşeli. Bitişiğimizdeki gölün kıyıya yakın kısımları da yapraklarla kaplı ama ortası masmavi. Kenarındaki ahşap levha dikkatimi çekti.
Deringöl
Alan: 15.200 m2,
Derinlik 10 metre.
Bulunduğumuz yer çepeçevre orman, çepeçevre tepelik. Sanırım en çukur noktadayız.
Ahmet çoktan çayı hazırlamış. Kahvaltımızı yaptık. Keyfimize diyecek yok. “Şurada bir göl daha var” dedi Ahmet, 100 metre öbür tarafı göstererek. O göle de baktık, resimler çektik. Oranın ismi de Büyükgöl’müş.
Buralara profesyonel fotoğrafçılar resim çekmeye geliyorlarmış. Birkaç tanesiyle tanıştık. Ellerinde, koca koca objektifleri olan makineler.
Çadırı söktük, eşyaları topladık. Yola çıktık.
Yol üzerinde diğer göllerde de durduk. Allah’ım ne güzellikler yaratmış. Böyle yerleri gördükçe “Buralar iyi ki bizim” derim hep. Aynı şeyi Bodrum, Marmaris, Alanya, Foça, Kuşadası, Çeşme’de falan da çok söylemişimdir. Bu Yedigöller’e yazın gelmek lazım aslında. Gerçi sonbahar güzelliği de bambaşka..
Diğer göller birbirine daha yakın. En merkezi yerde göllerin yerleşimini gösteren harita var. Oradaki ahşaptan yapılmış yön levhasında “Bolu 42 km” yazıyor. Gece 1,5 saatte geldiğimiz yol 42 km imiş demek ki..
Programımız bu günü de Abant’ta geçirmek. Bolu’nun içinden geçerek Abant Gölü’ne vardık. Gündüz gözüne gölü turladık. Abant Gölü de apayrı güzellikte. Her köşesi tam kartpostallık. Yedigöller’e göre daha büyük bir göl. Çevresi daha ferah.
Akşamüzeri gölün yakınında orman işletmesi tarafından konulan piknik masaları, kameriye ve barbekülerin olduğu özel alanda mangalımızı yaktık. Ahmet’in gene İstanbul’da özel hazırlattığı nefis etimizi yedik. Hava erken kararıyor, akşam da oldu. Burası Yedigöller’e göre daha soğuk, ayaz var.
Karnımız doyunca Ahmet’e “bize müsaade” dedik..
Şaşırdı, bozuldu, kızdı.. “Ben yarına göre de program yaptım, hayır kesinlikle olmaz” dedi. Çok ısrar etti “bu gün de kalın” diye ama biz gidelim dedik. Beni Bolu Otobüs Terminalinde indirdiler. Vedalaştık. “Bedri Abiyi İzmit’ten Isparta’ya bindireyim” dedi onlar gitti. Meğerse o gün okullar yarıyıl tatiline girmiş. Çok zor bilet bularak saat 20.00’de Bolu’dan Ankara otobüsüne bindim.
Ömür boyu unutamayacağımız çok güzel 2 gün geçirdik. Dostlukla, kardeşlikle.
***
BEDRİ ABİ’NİN KALEMİNDEN:
DÖNÜŞ
Ahmet Suat’ı Bolu da bıraktıktan sonra beni de Adapazarı otogarına getirdi. Firmalara soruyoruz:
“ Isparta’ya bir kişilik yer.”
Gülüyorlar:
“Ne yeri abi. Dalga mı geçiyorsun?”
Allah Allah yer sormak ne zamandan beri dalga geçmek oldu ki?
Sonunda vicdanlı biri açıklama yaptı:
“Okullar bir hafta tatile girdi ya. Biletler önceden alındı. O nedenle yer yok.”
Ahmet’le ben şaşkınız.
“Ne yapacağız Ahmet?”
“Ne yapacağımızı söyleyeyim sana. Aynen benimle İstanbul’a geliyor misafirim oluyorsun.”
Güzel teklif. Ahmet’le bir gün değil bir yıl bile kalınır. Ancak hanım da ertesi gün Antalya’dan Isparta’ya dönecek. Evin anahtarları da bende. Moralim bozuldu. Ne yapmalıyım. Geldiğim gibi yine aktarmalı giderim. Sorun yok. Ara durakları soruyorum cevap hep aynı:
“Yer yok.”
Otobüs firmalarının olduğu meydanda çaresiz beklerken daha önce yer sorduğumuz bir firma elamanı çağırdı bizi:
“Bir kişi Antalya’ya yer ayırtmıştı. Gelmedi. Sana o koltuğu vereyim. Ancak Antalya’ya Burdur üzerinden gidiyor.” dedi.
Sevinçle:
“Tamam, dedim, tamam.” Düşünüyorum, ‘Burdur Isparta yol ayırımı otuz kilometre. Orada inersem elbet bir çare bulurum.’
Teşekkür edip vedalaştım Ahmet’le. Sabaha karşı üçbuçuk gibi yol ayırımına geldik. Ben otobüs kaptanına:
“Kaptan ne tavsiye edersin? Sizinle Burdur’a mı gideyim. Yoksa burada mı ineyim?”
“Burada in abi. Elbet seni bir Müslüman alır.”
İndim. Hava soğuk. Sabah ayazı. Uzaktan gördüğüm her ışığa el kaldırıyorum. Duran yok. Oysa buralar Müslüman geçinenlerin bol olduğu yerler. (Bunu sorduğum, aracı olan herkeste durmamalarının normal olduğunu söyledi.)
Bize okulda öğretmişlerdi. Bir insan bir saatte yürüyerek beş kilometre gider diye. Benim aklımda onbeş kilometre kalmış. Serde eski askerlik var:
“Yürü koçum iki saat sonra Isparta’dasın.”
Işıklara el kaldırmaktan vaz geçtim. Yürüyorum. Bağıra bağıra da -Yaylalar yaylalar- türküsünü söylüyorum. Gecenin o karanlığında, ayazında üç saat yürüdüm. Küçük bir kasabanın yol ayırımına kadar geldim. Kasaba yolundan yine bir araç ışığı göründü. Son umutla ona da el kaldırdım. Hayret, Murat 124 model araç durdu. Beni aldılar. Aracın içerisinde dört genç var. Ellerinde bira kutuları.
Öndeki genç yan döndü:
“Dayıı.. Anlat bakalım in misin, cin misin?”
Yorulmuşum, üşümüşüm:
“Bakın evlatlar; ne in’im, ne cin’im. Benden size zarar gelmez. Ben asker emeklisiyim.” Başıma gelenleri anlattım.
Onlar da oradaki bir gazinodan dönüyorlarmış. Sağ olsunlar. –Dayım üşümüş- dediler. Aracın camlarını kapattılar. Öndeki genç bira ikram edecek oldu. Teşekkür ettim. Bir başkası askerlik anılarını anlatmaya başladı. Yine önde ki genç:
“Sus lan sırası mı şimdi?” dedi susturdu.
Bindiğim yerden Isparta’ya onbeş kilometre kalmıştı. Arabayla olunca yol hemen bitti. Isparta girişinde inmek istedim.
“Dayı seni evine kadar bırakalım.” Dediler. Zaten evim yakındı. Kabul etmedim. Teşekkür edip indim.
Eve geldiğimde dilim:
“Evim evim. Güzel evim.” Dese de. Yüreğim:
“Ahmet’im, Suat’ım gardaşlarım benim. Size çok teşekkür ederim.” Diyordu.
Bu yaşadığım olay da kaymak tadında geçen o iki günün üstüne baldı.
Bir daha mı?
İstesin dostlarım, ben dost için post olur onlarla Fizan’a giderim…
Sağ ol Suat’ım.
Sağ ol Ahmet’im.
**
Eveet böyle Kardeşim.
Yakın zamanda yazacağım 3. Mektupta yaşadığımız çok ilginç bir olayı anlatmak istiyorum..
Şimdilik hoşça kal..
Selamlar..
Suat Zobu
--
Yedigöller’le ilgili kısa bilgi:
Milli park bünyesinde Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl ve Sazlıgöl olarak 7 göl vardır. Bu göller aralarında 100 m. yükselti farkı bulunan iki plato üzerindedir. Ortalama 780 m. yükseklikte olan platodaki göllerin en büyüğü Büyükgöl’dür.
.
YORUMLAR
Merhaba abim!..
Ahmet ustamın dediği gibi; seni cennet ülkemin her yerinde gezdirip, anılarını ve gördüklerini anlattırmak lazım.
Eee bu da bir kabiliyet. Herkes gezer, görür, yaşar ama böylesine güzel anlatamaz.
Benim oğlum Bolu İzzet BAYSAL Üniversitesinde dört yıl okudu. Ben sadece başlangıçta kayıt işlemleri, bitişte de mezuniyet töreni için gidebildim. Her ikisinde de gezme imkanı bulamamıştım. Bir tek okulun yakınındaki Gölköy'ü görmüştüm. Ama oğlum hem tatil dönemlerinde, hem de okul bittikten sonra o güzelliklerin resimlerini (yarı profesyonel anlamda) çekip, adım adım anlatıyordu.
Bir de memuriyet dönemimde sık sık İstanbul'a göreve giderdim. Ve gidip gelirken, her mevsim değişen ormanın rengini Bolu dağından seyretmeye doyamazdım.
Saygıdeğer ozanlarımızdan Hasan KAPLAN (kaplani) o tarihlerde Bolu İl Kültür Müdürlüğü yapıyordu. (hâlâ aynı kadroda ama görevini vermiyorlar. Mahkeme kararına rağmen) Kendisi büyük ağabeyimin eşinin akrabası olduğundan, oğlumun kayıt işlemleri için gittiğimizde onu da ziyaret etmiştik. Neredeyse tüm gün bizi bırakmadı, çaldık, söyledik. Sizden iyi olmasın, Bolu'nun bu güzelliklerini gezdirmek için ne kadar ısrar etti ise de, biz yük olmamak adına, türlü bahanelerle tüm tekliflerini geri çevirmek durumunda kaldık. Her karşılaşmamızda da mutlaka bu cenneti gezdirmeye davet eder. Sağ olsun.
Diyeceğim o ki; birkaç defa gidip hiç gezemediğim, uzaktan gördüğüm halde büyülendiğim bu cennet köşesini görmek nasip olmadı bir türlü.
"Kısmetten ötesi yoktur..." derler ya... Aynen öyle!
O gün senin Eskişehir'e gidelim diye aradığında, Bolu olayından haberim yoktu. Hoş, olsa da yine gidemezdim ya.
Demek ki kısmet değilmiş diye kendimi avutuyorum.
Senin bu işkencelerine rağmen:)))
Şaka bir yana. En azından sizlerin gidip, bu kadar güzel iki gün geçirmiş olmanız bile beni çok daha mutlu etti.
Ben de gelseydim, kime anlatacaktın bütün bunları ballandıra ballandıra.:)))
Hepinizi çok seviyorum. Ellerinizden öpüyorum.
Saygılarımla...
Suat Zobu
Kaplani Ustayla uzaktan da olsa akraba olman ne güzel. Çok güçlü bir kalem.
Madem öyle imkan da vardı keşke gezseymişsin.
Baharın inşallah birlikte gidelim. Mazeret kabul etmem ona göre..
İşkence konusuna gelince bir mektup kaldı. :)) Bir mektupluk daha işkence yani.
Hoş gör lütfen. Ama değecek inan. Yada ben öyle sanıyorum.
Selam ve sevgiler Kardeşim.
Alibaba
Sizin bu olayı yaşayıp, böylesine güzel paylaşımlarınız o kadar hoş ve nezih bir ortam yarattı ki sayfada. Neredeyse iyi ki gitmemişim de bu güzellik böylesine coşku kazandı diyeceğim yani. Hem bu coşkudan hem de sizin bu tatlı anlatımlarınızdan inanılmaz derecede mutlu oluyorum ben de.
Her şey için tekrar teşekkür ederim her birinize. Var olun.
Yedigöller macerası sürüyor son hızla... Güzel dostluklarla ilerliyor...
Suat Zobu
İnşallah sıkmıyorumdur.
1 bölüm daha sabır lütfen. Ama değecek.
Tek bölüm olsaydı çok uzun olurdu. Uzun olunca da insanlar sıkılıyor diye düşünüyorum. Arife tarif gerekmez gerçi.
Selam ve saygılar Ustam..
Sağ ol Suat'ım beni yine götürdün oralara. Aynı şeyleri bir daha yaşattın ya sağ olasın.
Benim yaşadıklarımı da ilave etmen kaymak üzeri bal olmuş.
Çok güzelll çoookkk.
Sağ ol var ol.
Şimdi bütün merakım üçüncü mektupta.
Daha önce de söylemiştim.Yine söyleyeyim.
Benim hiç arabam olmadı. Başımızı soktuğumuz bir evimiz var.
Neyleyim ben parayı mülkü.
Sizler gibi değerli dostlarım olduktan sonra...
Her ikinizi de öpüyor...öpüyor... ÖPÜYORUM...
Suat Zobu
EL den..
KEL den..
Yedigöller, yedigöller olalı böyle reklam görmemiştir :)
Sizinle her yer güzel kardeşim. Ben kampçı olduğumdan sizin yadırgadığınız şeyler bana normal geliyor :) Yanında kafadengi arkadaşların olmazsa kamp işi çekilmez. O nedenle tek başıma gidip kafa dinlediğim de oluyor ama sizinle gerçekten güzeldi. Yine yapalım bu işi. Hem de daha çok arkadaşın katılımıyla.
Ayder Yaylası, Kümbet Yaylası, Bektaş Yaylası, Kaz dağları, Toroslar... Buralar mükemmel yerler. Gerçi Ayder'in içine etmişler ama yine de güzel.
Senin ağzından oraları dinlemek de ayrı bir güzel.
Bize o günleri tekrar yaşattın. Teşekkürler.
Gözünüz kesiyorsa kar yağınca da gideriz :)
Sevgi ve saygılar kardeşim...
Suat Zobu
Ayder, giyor, Kümbet Yaylası, Bektaş Yaylası, Kaz dağları, Toroslar diyor..
Kar yağınca diyor Abiii.
Bırrrr.
Yusufff, yusufff..
*
Çok teşekkürler Kardeşim. Biliyoruz götüreceğini.
Seninle her yere gideriz. Çok teşekkürler.
Kışın oranın güzelliği kesin bambaşka olur ama baharın inşallah.
Her şey için teşekkürler.
Biz o 2 günü torunlarımıza da anlatırız inşallah.. VAROL Kardeşim.
Selamlar..
Bedri Tokul
Bu sefer kararlıyım.
Hiç üşümeyeceksin. Niyemi?
Çünkü sana sıkı sıkı sarılacağım...
Alibaba
Bunlar memleketimizin cennet köşelerini son hızla yok etmeden, kalanları görmek gerek aslında. Ama ne çare ki zaman ve imkan meselesi!...:(((
Bu arada ustamı ayrıca tebrik etmek istiyorum. Bizim hayalini ancak kurduğumuz tüm doğal güzellikleri yaşayıp, tadını çıkarıyormuş.:)))
Helal olsun...
Allah geri koymasın!
Amin!
Hepinize sonsuz saygılarımla.
Suat Zobu
Uzak bile olsa hep yanımızda, kalbimizdesin.
İyi ki varsın.
Sağol..