- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
Başörtüsü ve tesettür Müslümanlar için farzdır. Başörtüsü ile ilgili Kur’an’ı Kerim’de Müslümanlar için şöyle buyrulur: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir.” (Ahzâb, 59.)
“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler. Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz!” (Nûr, 31.)
Görüldüğü gibi ayetlerde tesettür bir emir olarak bildirilmektedir. Orada başörtüsünü veyahut tesettürü; kamu kurum ve kuruluşlarında açacaksınız, bunun dışındaki yerlerde kapanacaksınız diye bir kural ve emir yoktur.
Bizi yaratanın emrini yerine getirmek en büyük idealdir. Kur’an’ı Kerim’de Kâfirûn suresinde: “Senin dinin sana, benim dinim de banadır.” (Kâfirûn, 6.) buyrulmaktadır. Bu ayette Müslüman ve Kâfir arasında kesin bir çizgi vardır. Şu unutulmamalıdır ki herkes inanç özgürlüğünde kendi çizgisini takip eder, başkasının düşüncesini beğenmese de. Yani Müslüman hak çizgisinde yürür, Kur’an ve Sünnet yolunda yürür. Kâfir, Münafık, Müşrik ise şeytanın yolunda yürür.
Bazı ülkelerde, inanç özgürlüğü anlaşılmaz boyutlar almaktadır. Kur’an’ı Kerim’de Müslümanlar için verilen dini emri, inancı yaşayamazsın, uygulayamazsın ve yapamazsın diyorlar. İnanç özgürlüğünün belirleyicileri insanın kendisi olmuyor da bir başka insan, kurum ve kuruluş oluyor. Sizin adınıza başkaları karar veriyor. Deniliyor ki inanç özgürlüğünü belirli yerlerde ve belirli zamanlarda kullanabilirsin ancak devletin kurum ve kuruluşlarında kullanmazsın. Bu, insan haklarına aykırı bir tezdir.
Bir zamanlar Amerika’da siyah ırktan olan insanlara verilmeyen haklar, halkı Müslüman olan ülkelerin bazılarında Müslümanlar için de geçerlidir. Müslümanlar, kendi ülkelerinde zenci muamelesi görmektedirler. Siyah ırktan olanlar; meclise giremez, başkan, bakan, vali, belediye başkanı, milletvekili, kaymakam, doktor, savcı, avukat, mühendis, veteriner, mimar, asker vb. olamaz. Onların görevi beyaz adam için çalışmak, askere gittiğinde er olarak beyaz adam için şehit olmaktır. Şehit olan evlatlarının cenazelerine bile başörtüsü ile katılmaları yasaktır. Şehit olan evlatlarının devletin kurum ve kuruluşlarındaki törenlerine başörtüsü ve tesettürle katılmaları yasaktır. Askerlik yapan çocuklarını, kışlada başörtüsü ve tesettürle ziyaret etmeleri yasaktır. Onbaşı, uzman çavuş, astsubay ve subayların eşleri asla başörtüsü takamazlar ve tesettürle dolaşamazlar. Bu durumdaki görevliler ya görevlerinden alınırlar ya da kariyer olarak yükselemezler.
Bazı İslam ülkelerinde, dini inancını yaşamak isteyenler ikinci sınıf muamelesi görürler. Onlar üst makamlara gelemezler. Onlar bazılarına göre temizlik ve ayak işlerinde çalıştırılmalıdırlar. Kaderlerinde kariyer olarak hiç yükselmek yoktur. Mesela; general, profesör, müsteşar, elçi vb. olamazlar. Yüksek mahkemelerde görev alamazlar. Bunlar yükselmemeye mahkûmdurlar. Çünkü onlar dinini yaşamak isteyenlerdir. Onları spor müsabakalarına katarak, onlara verilen hakkın ne kadar büyük olduğunu dünyaya münafıkça duyurmak isterler. Hatta onlara göre halk otobüslerinde siyah renkten olanlar için ayrı ayrı koltuklar olmalıdır. Bunlar burada toplumdan tecrit edilmiş olarak yoluculuk yapmalılar beyaz adamlara göre.
Bazı tabelalarda; “Köpeklerin girdiği yere zenciler giremez” asılıdır. Adeta onlar, toplum nazarında insan olmaktan çıkarılmıştır. Hayvanlardan daha aşağı bir kefeye konmak istenmiştir acımasızca. İnsan hakkı nedir bilinmiyordu. Daha sonra zenciler, insan olduklarını anladılar ve insan haklarını konuşmaya başladılar. Batının insan hakları ancak bu kadardır. Onlar insan haklarını kendi çıkarları uğrunda kullanırlar, insanların dinine, diline ve ırkına bakmadan. İnsan hakları ve demokrasi sadece ve sadece dillerindedir onların.
Halkı Müslüman olan bazı İslam ülkelerinde buna benzer olaylar devam etmektedir. Başörtüsü ve tesettür konusunda bunları görmekteyiz. Başörtüsü ve tesettür, yazımızın ilk bölümünde belirtildiği gibi Allah’ın Müslüman hanımlara bir emridir. Bu bir inanç meselesidir. Allah’ın emrine uyan takar, uymayan takmaz. Allah’ın emrine uymayanın inanç özgürlüğüne nasıl saygı duyup onları koruyorsanız, Allah’ın emrine uyup başörtüsü takanları da koruyup kollamak zorundasınız. Bu koruyup kollama özgürlüğünü biraz açalım. Başı açık olan insanın inanç özgürlüğüne nasıl saygı duyup devlet kurum ve kuruluşlarında çalıştırıyorsan, başörtülü birinin de inanç özgürlüğünde saygı duyarak onları da devletin kurum ve kuruluşlarında çalıştırmak zorundasın. Böyle olmazsa insan hakları çiğnenmiş olur. İnsan haklarının çiğnenmiş olduğu bir yerde eşitlikten, özgürlükten, adaletten, hak ve hukuktan söz etmenin ne kadar anlamsız olduğunu siz düşünün. Batılı demokrasilerde, kendi halkı için bunun uygulanabilirliği görülmektedir bir parça. Her nedense, halkının yüzde doksandan fazlasının Müslüman olduğu ülkelerde bu hak dini inancını yaşamak isteyen insanlara reva görülmemektedir.
Yine onlar şöyle derler yüzsüzce: “Biz sizin özel hayatınızda başörtüsüne karışıyor muyuz? Her şey serbest ancak devletin kurum ve kuruluşlarında inancınızdan da olsa başınızı kapatamazsınız, tesettürlü olamazsınız. Allah’ın emri de olsa kapatamazsınız. Bu bir kuraldır, kanundur, yönetmeliktir ve demokrasidir vb.” derler. Sizin inanç ve ibadet özgürlüğünüzü çöpe atarlar hayâsızca.
1980 ihtilalinde rahmetli dedem seksen yaşındaydı. O günlerde başına namaz takkesi takıyor diye jandarmalarca tutuklanıp bir gece nezarette yatırılmıştı. O günleri yaşayanlar, bütün bunları görüp şahit oluyorlardı. Son günlerde başörtülü milletvekillerinin durumları söz konusudur. Mecliste başörtülü bir bayan milletvekili için: “Şu kadına haddini bildirin” nidaları hâlâ kulaklarımızda çınlar durur. Halkın seçmiş olduğu birine inancından dolayı neler yapmadılar ki neler! Seçilen kim olursa olsun, halkın seçmiş olduğu birine saygı duymak zorundayız. Kadın olduğu için saygı duymalıyız. Bırakın bunları, insan olduğu için saygı duymalıyız. Onu seçenlerden ötürü, ona saygı duymak, seçenlere saygı duymaktır. Ona karşı saygısızlık ise onu seçenlere saygısızlık yapmaktır.
Bazı İslam ülkelerinde, devletin resmi kurum ve kuruluşlarında çalışanlar düşüncelerini serbestçe ifade edemezler. Örneğin, öğretmen, vali, kaymakam, doktor, asker veya devlet memurundan herhangi biri bir görüş bildirse, onun hakkında derhal soruşturma açılır. Gerekli gördüklerinde ya görevden uzaklaştırdılar ya da hemen alırlar. Bırakın başörtüsü takmayı, bu konuda görüş bildirmek bile suçtur ve yasaktır…
Bütün bu söylediklerim, dini inancını yaşamak isteyenler için geçerlidir. Ancak ben diğer dinden olan vatandaşların görüş ve inanç ve düşüncelerine saygı gösteririm. Bu, benim dinimin emridir. Musevi, Hristiyan veya Ateist bir şahıs devlet memuru ise inancı gereği ne gerektiriyorsa onu yapmalıdır. Ancak devlete ait görevini aksatmadan yapmalıdır. Devletin birliğini, dirliğini bozacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu, diğer dinden olanlar için de geçerli bir kuraldır.
Bu günlerde, nerde bir başörtülü bayan görülse onun hakkında; devlete, cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye vb. durumlara karşı başkaldıran biri olarak yorumlanmaktadır. O şahıs, bu sebeple yargılanmakta, rencide edilmekte ve derhal mahkûm edilmektedir…
İnsan hakları yönünden bayağı mesafe kat etmemiz gerekir. Birilerine hak verilirken, başkalarının hakkı asla ve asla yenilmemelidir. Hiçbir kimse dini inançlarından ötürü kınanmamalıdır ve toplumdan tecrit edilmemelidir. Her insan; hür olarak doğar, hür olarak yaşar ve hür olarak ölür…
09.05.1999
Üçkaraağaç Köyü
Akdağmadeni/Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.