- 613 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Ben Nazım Hikmet'i çok geç tanıdım.
BEN NAZIM HİKMET’İ ÇOK GEÇ TANIDIM
Sadece beş yaşındayım. Karartma günleri. Keçiören, daha önce yaşamadığı bir kışı, bağ evi sakinleri, yaşamadığı bir yokluğu yaşıyor. Evet. sadece beş yaşındayım. İnanın o kışı saniyesi saniyesine hatırlıyorum. Her şeyin karne ile temin edildiği, sokaklardan toplanan çalı çırpı ateşinde ısınılmaya çalışılan çok soğuk günler. Herkes içine kapanmış, yaşamaya çalışıyor, yazın gelmesini ve asmalarının tekrar üzüm vermesini bekliyor. Akşamları pencerelerimiz battaniyelerle kapatıyor, gaz lambası ışığında oturuyoruz. . Ayrıca büyüklerin başka korkuları da var bize belli etmedikleri. Gece yarıları karları gıcırdata gıcırdata esrarengiz adamlar dolaşıyor etrafta.
Babam;
‘’ Bunlar sivil polisler, yan komşu için komünist diyorlar, baba evden kaçmış, onu arıyorlar besbelli’’
der lambayı daha fazla kısardı. O kısık lamba ışığında anne ve babamın gölgesi duvara öyle büyük ve öyle karanlık düşerdi ki, ben o kara gölgeden çok korkar, ‘’komünizmin de’’ böyle karanlık ve görünmez bir gölge olduğunu zanneder, polislerin bizim evi de basacaklarını sanırdım. O dönemde ne cinden, ne periden ne de başka bir korkutucu yaratıktan o kara gölgeden korktuğum kadar korkmadım. Rüyalarımda, üstüme karabasan gibi çöker, ağlayarak uyanırdım. Sonradan o komşunun babaları yakalandı ve komünist diye tutuklandı. Annem cesur kadındı. Kuru gürültüye pabuç bırakmazdı. Diğer komşular evlerine çekilirken, annem günlerce komşumuza sahip çıkmış, çocukları ile beraber bizim evde ısınmış, bizim evde ekmeğimizi paylaşmışlardı. Onlar bizde iken, ben polis gelecek diye korkar, sanki uzaylı yaratıklarmış gibi, kendilerini seyrederdim.
İki tane ablam vardı. Onlar daha bilinçliydiler. Memleket ve çevreyle de çok ilgiliydiler. Kafa kafaya verip, fısıltıyla,
‘’Nazım Hikmet’’ i de tutuklamışlar derlerdi.
Bilmezdim kim Nazım Hikmet. Belli ki o da komünisti. Evde ismi anıldığında, hemen pencereleri kapatırdım, kimse duymasın diye. Bütün gece projektörler gök yüzünü tarar, onların da komünist aradığını düşünürdüm. Ne olduğunu, nerede olduğunu bilmediğim,
korkunç bir yaratıktı komünizm benim için.
Derken o kış iyi kötü atlatıldı. Ben de okula başladım ama, Nazım Hikmetle ilgili fısıltılar etrafta dolaşıyordu.
‘’Halen hapiste’’
‘’Hastalanmış’’
‘’O nu hapiste kesin öldürürler’’
Benim hafızam da ise o korkunç ‘’Karaltı’’ halen korkutucu bir şekilde duruyordu.
Nazım Hikmet ile ilgili hiçbir yayına ulaşmak mümkün olmuyor, şiirlerini alenen okuyanlar ise tutuklanıyordu. Benim ablalarım ise nasıl beceriyorlardı bilmiyorum ama her şiirine ulaşıyor, hakkında her şeyi biliyorlardı.
‘’ Hastaymış, halen hapiste’’
‘’Vatan haini’’ diyorlar, diye aralarında konuşuyorlardı.
Ben komünistlerden bu kadar korkarken, onlar nasıl oluyor da ondan böyle sevgiyle bahsediyorlardı, hiç anlamıyordum.
Bir gün kaybolmuş dergimi ararken, eski kitapların arasına saklanmış bir defter buldum. Ablalarımın ‘’Şiir defteriydi’’ Ve ben o gün ilk defa bir
Nazım Hikmet şiiri okudum.
Bugün Pazar…
Bugün beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi.
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı duvara,
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben..
Bahtiyarım.
Birden çarpıldım. Bir insanın nasıl oluyor da böylece, havadan ve güneşten mahrum edilmesini anlayamadım. Suçu Neydi? Bu komünizm denilen şey, neydi , neden insanlar ‘’Böyle düşünüyorlar diye’’ hapse konuluyordu? Anlayamıyordum. Başka şiirlerini de okudum Hepsi bana yeni yeni ufuklar açtı. Ablalarım bana onu anlattılar.
‘’ Bizde hapiste ama, başka ülkelerde şiirleri edebiyat derslerinde okutuluyor’’ dediler.
‘’Dünya şairi’’ dediler.
Derken bir gün,
‘’Nazım Hikmet kaçmış’’ dediler
‘’Ölümden kurtuldu’’ dediler.
Artık gök yüzünü görecek, güneşi hissedecek, toprağı koklayacak diye öyle sevindim, öyle ferahladım ki, hafızama çakılı kalan o ‘’Kara gölge’’ Nazım Hikmet’in aydınlığında kayboldu gitti.
27 Mayıs ihtilâli, 12 Mart muhtırası ve en beteri 12 Eylül faciasını gördüm. Nazım Hikmet hep yasaklıydı. Kitaplarını bulundurmak suçtu. Ama ben onun hakkında her şeyi geç de olsa öğrendim, ve şiirlerinin hepsini okudum Ve . O’na aşık oldum.
Ah keşke tekrar beş yaşında olsam, Nazım Hikmet, karlı kayın ormanlarında geceleri yürürken, kayınların arasında bir pencere görse sarı sıcak ışıklı, o evde ben olsam, o oradan geçerken ben ‘’ AMCA’’ desem gir içeri, girip yerden selamlasa, hane içindekilerini.
Ah keşke.
Ben Nazım Hikmet’ i çok geç tanıdım.
AYTEN TEKİN
YORUMLAR
Ne güzel, yine bir solukta okunan, son derece samimi, okuyucuyu sarıp sarmalayan, her satırında içtenliğinizi hissettiren bir yazı olmuş. Bizim ergenlik dönemimiz 12 Eylül garabetinin hemen arkasına denk geldiği için bize de aşırı derecede komünizm korkusu ve düşmanlığı aşılandı. Mütedeyyin bir gençlik yetiştirilirse her şeyin düzeleceğini düşünüp farklı düşünenleri katleden, zindanlarda çürütenler yıllar sonra ironik bir şekilde bu mütedeyyin gençlik tarafından yargılandılar. Tıpkı din gibi, siyaset de hayatımın merkezinde olmadı. Her görüşü, her fikri peşinen reddetmek yerine okuyup anlamaya çalıştım. Sadece bir fikrin ateşli taraftarı olmak yerine, karşı görüştekilerin ne dediğini anlamaya çalıştım. Hitler'in tarihin gördüğü en büyük,en acımasız faşist olduğunu düşünmeme ve yaptıklarından nefret etmeme rağmen Kavgam kitabını okudum. Nazım'a gelince; Kişilik olarak çok beğenmesem de, şair olarak bir çok eserini beğeni ile okurum...