- 488 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yeşilçamın Alt Metinlerinde Gizlenen Gerçekler
Yeşilçam
Yeşilçam filmlerinin eskimeyen bir söz gibi ya da hiç değerini kaybetmeyen birer maden gibi hala zihnimizde ve gönlümüzde yer tutmasının nedeni ne olabilir? Yani sırf belli bir jenerasyonu gençliğine, çocukluğuna ya da eskilere götürüyor diye mi? Bence bu tespit yetersiz olur. Asıl sebep ise bence çok farklı. Az sonra uzun uzun bahsedeceğim üzere Yeşilçam filmleri zıtlıklar, mücadele ve imkânsız üzerine kurgulanmıştı.
Zayıf olanın, güçsüz olanın, ezilenin, fakir olanın güçlü olan karşısında fakir ama gurulu olması teması her zaman tutmuştur. Ezilen kesimin, zengin olana karşı giriştiği mücadelede her zaman galip gelmesi ve hatta çoğu zaman zarar vererek galip gelmesi bizleri tekrar ve tekrar bu filmleri izlemekten zevk almaya itmiştir.
Kendi içdünyamızda bu filmler bizim yaşam mücadelemizin birer parçası olduğu için aynı kurgunun binbir çeşitlenmiş hali bize seyir zevki veriyor ve vermeye de devam edecek.
Yeşilçam filmleri hayatın en temel olgusu üzerine senaryolarını oturtmuş ve bu müthiş kaynaktan beslenmiştir. Bu temel olgu eğitimli-eğitimsiz, zengin-fakir vs… karşıtlığıdır. Hemen hemen her film bu iskelet üzerine kurulur. Özneler değişir, senaryolar değişir ama mücadele her daim güçsüzün, ezilenin galibiyetiyle biter.
Aslında gerçek hayatta olanlar hiçte öyle olmamıştır, olmayacaktır.
Tamda bu noktada kültürel ya da toplumsal bir sosyopatlık ortaya çıkıyor. Bu durum Yeşilçama ilahi bir kaynak daha sunuyor. Bu sosyopatlık hiç bilmediğin iki takımın maçına denk geldiğinde yenilen takımı tutma ile bir dövüş müsabakasında daha çok dövülen sporcuyu destekleme ile toplumun genelinde görülüyor.
Yeşilçam filmlerinin beslendiği ve bize her izleyişimizde zevk verdiren diğer bir kaynak ise ‘İlahi Adaletin Tecelli Etmesi’ temasının çok sıcak ve candan işlenmesidir.
Derin Yeşilçam filmlerinin alt metinlerinde toplumu korkutma ve bir yöne götürme eğilimi vardır. Tüm eski medeniyetlerde korku bir disiplin aracı olmuştur. Zengin olanların, iflah olmadığı temalı filmlerden tutunda zengin olanların asla fakir olanlar gibi mutlu ve mesut olamayacağı filmlere kadar bu yönlendirme vardır. İşin ilginç tarafı Derin Yeşilçam bize cumhuriyetle birlikte kazandığımız sınıfsal değişimlerin mümkün olduğu modern hayatın gerçekliğini asla sunmaz. Yani, tüm Yeşilçam filmlerinde (Banker Bilo filmini saymazsak) zengin filmin sonunda yine zengindir, fakir yine fakirdir, mağdur yine mağdurdur, hapse düşen yine hapistedir. Ciddi ciddi bu kast sistemi kafası bu filmlerle x ve y kuşağına benimsetilmeye çalışılmıştır.
Bu neden özellikle bizim yani x kuşağının bazı toplumsal meselelere daha duyarsız kalmamıza ve olanı olduğu gibi kabullenmemize sebep oldu. Yani, şöyle de denebilir; bizim yetiştireceğimiz kuşaklar da bizlerin yaşadığı bu tıravmayı yaşayacağı gerçeğidir. Filmlerin nesiller üzerindeki etkisini de böylece az biraz anlamış olabiliriz diye düşünüyorum. Şimdilerde mücadele etmeyen, zengin olsa da mutlu olamayacağı için bulunduğu yeri yadırgamayan bir sürü insan var.
İşte Yeşilçam bizlere böyle güzel, neşeli filmlerde dizginleri eline aldı ve bizleri uyuşturdu. Uyuşturucu almış biri her şeye nasıl gülerse biz de bu filmleri izlerken aynı etki altında kaldık, kalıyoruz.
Kısaca; bizlere ağustos böceğinin müziğe, sanata ve yaratıcılığa katkısı anlatılmadı. Onun yaptığı iş her zaman önemsiz ve gereksiz gösterildi. Bizler karınca olmalıydık ve tek gayemiz çalışma olmalıydı. Sırf çalışma da değil, çalışmayanı yadırgamalıydıkta. Asla ve asla çalışmaktan vazgeçmemeliydik, kışın yani zor durumda kaldığımızda yapabileceğimiz bir şey olamazdı. Bizler, sanatla bilimle ya da kendimize değer katacak şeylerle asla bir araya gelmemeliydik. İşte tüm bir nesil böyle büyüdü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.