ŞİRİN UZAYLILAR
ŞİRİN UZAYLILAR (son bölüm)
Satürn’ün uydusu Enceladus’da, çocukların inişi için hazırlıklar yapılmıştı. Uzay gemisi yaklaşırken bir anda her yönden rengârenk ışıklar yanıp sönmeye başladı. Pırıl pırıl ışıltılı bir renk şöleniydi. Düşlere sığmaz güzellikteydi.
Sadece bununla kalsa iyiydi. Çocukları bambaşka sürprizler beklemekteydi. Bunlardan ilki, gökyüzünde şekilleniyordu:
Beş sevimli çocuğun havada, ışık oyunlarıyla renkli görüntüleri çiziliyordu. İşte bunu çocuklar, hayal bile edemezdi. Gökyüzünde kendi görüntülerini izlemek ne tuhaf ne hoş bir duyguydu.
Uzay gemisi, yavaş bir inişle buzun üzerine sabitlendi. Kapı açıldığında çocuklar, güler yüzlü bir uzaylıyla karşılaştı.
Uzaylı onlara, içten seslendi:
“Sevgili şirin Dünyalılar, Enceladus’a hoş geldiniz!" diyordu. Merdiven gibi sırtıyla çocuklara kucak açmıştı. Boynunu, başını dikleştirmiş, evrenin en güzel canlı merdiveni olmuştu!
Çocuklara sıcacık bakarak:
“Haydi, Enceladus’a inmek için sırtımı, güvenli bir merdiven olarak kullanın,” diye gülümsüyordu. Ne tatlıydı! Çocuklar, bu şirin yaratığın sırtından kolayca iniverdiler. Astronot elbiseleri içinde Enceladus’a ayak bastılar.
Biraz ileride sevimli bir yılan, dünyalı konuklarını sabırsızlıkla beklemekteydi. Uzaktan kıvrımlı hareketlerle çocuklara selam veriyordu. Ne sempatikti! Her kıvrılışta üzerindeki türlü renkler, çarpıcı ışıltılarla parlıyordu. Çocuklara yaklaşınca:
“Benim adım Bugi Bugi. Haydi beşiniz de atlayın üzerime! Kaymayı ne çok sevdiğinizi biliyorum. Sizi buz üstünde kaydırmaktan çok mutlu olacağım!” diyordu. Kuyruğunun sapsarı ucunu, alkış tutar gibi buza çarpması, hevesini ve neşesini ortaya koymaktaydı.
Çocuklara, Enceladuslu Güven yardım etti. Bugi Bugi’nin sırtına onları, tek tek yerleştirdi. Birlikte çılgın bir oyunla buzlarda kaymaya başladılar. Bugi Bugi’yle kaymanın keyfine doyulmuyordu. Çocuklar, bugüne dek böylesine bir mutluluğu tatmamışlardı.
Bugi Bugi, minik misafirlerini, büyük bir zevkle saatlerce kaydırdı. Çocukların neşeyle söyledikleri şarkılar, buzları çınlatmıştı.
“A, o da neydi öyle?” Uzakta, buz üstünde küçük bir kara bulut belirmişti! Çocuklara doğru yaklaşmaktaydı. Çocuklar epeyce meraklandılar. Ne olabileceğini birbirlerine sordular.
Bugi Bugi: “O da benim gibi sizi çoktandır sevgiyle bekliyor!” demez mi? Çocuklar, yaklaşanın kara bir bulut olmadığını öğrenmişlerdi. Uzaylı bir varlığı hayal etmeye koyuldular. Meraklı ve heyecanlıydılar. Bakışlarını yeni gelen varlığa kilitlediler.
Batu: “Dünyadaki filleri andıran bir canlı bu!” diye bir haykırış kopardı.
Peri: “Kocaman gövdesiyle ne çevik koşuyor öyle!” diye hayranlığını açığa vurdu.
Logan Evrim: “Enceladus’un da devi varmış meğer!” diye heyecanlandı.
Dora: “Bahse girerim, mutlaka o da bize bir sürpriz hazırlamıştır!” diye ümitlendi.
Maya: “Keşke bizi sırtına bindirse!” diye düş kurdu.
Sevimli uzayfili o kadar hızlıydı ki çocukların yanına varması çok zaman almadı. Kapkara gözleri, sevgiyle bakıyordu. Sürekli gülümserken tepesindeki renkli boynuzlarını oynatıyordu. Bu haliyle çocukları güldürüyordu.
“Merhaba çocuklar!” diye sevimli beşliyi selamladı. “Sizinle oynamak, dolaşmak için sabırsızlanıyorum!” diye duygusunu paylaştı. “Şimdi sıkı durun! Boynuzlarıma taktığım şu kırmızı uzay balonlarını görüyor musunuz?” Maya, o anda şaşırıp çığlık attı: “A, onlar uzay balonu mu?”
Batu:“Ben de ne olduklarını çok merak etmiştim. Bize kol gibi uzatıp yüksek sırtına binmemize yardımcı olacağını düşünmüştüm.”
Uzayfili Yaman, dev göğsünü gururla şişirdi: “Aferin, ne kadar akıllısın Batu,” dedi.
“Ben sizi, onların yardımıyla sırtıma uçarcasına zıplatacağım.
Peri uzay balonlarını işaret ederek: “Buzda kaymak çok neşeliydi. Buzun üzerinde uçmak da ne hoş olurdu kim bilir?” diye söze atıldı.
Yaman: “Çok haklısın Peri,” dedi. Gülümsedi. Durakladı. Bir şey saklıyor gibiydi.
Dora: “Ben, hediye patenimle ne zaman kayabileceğim?” diye sabırsızlanıyordu. Yaman, ağzı kulaklarına varana kadar güldü. “Üç günlük Enceladus tatilinde, mutlaka kayacaksın Dora. Hem de kuzenlerinle birlikte! Çok sevindin değil mi?” diye, güzel Dora’yı yüreklendirdi.
Uzayfili: “Şimdi yeni sürprize hazır mısınız?” Çocuklar hep bir ağızdan bayram sevinciyle bağrıştılar: “Hazırız!”
Aynı anda gökte sempatik bir varlık belirdi. Sevimli beşliye kısacık kolunu uzaktan heyecanla sallıyordu. Yaklaştıkça gözleri yemyeşil göründü. Boynuna dökülen yeşil sakalları vardı. Güldükçe oynuyordu. Çocuklar gülmekten kırıldı.
“Benim adım Oyunbaz!” diye kendini tanıttı. Konuşurken bile dans ediyordu.
Uzayfili Yaman, boynuzlarından uzay balonlarını tek tek çıkardı. Çocuklara bağladı.
“Uçmaya hazır mısınız çocuklar!” diye yeni gösteriyi başlatıyordu.
Logan Evrim: “Ya Enceladus’dan uzaklara uçarsak?” diye kaygısını dile getirdi.
Yaman: “Oyunbaz, size yardım etmek için burada. Önündeki kumanda kutusunu görüyor musunuz? Onlarla uçuşlarınızı yönetecek” dedi, Logan Evrim rahatlamıştı.
Çocuklar süzülerek uçmaktan son derecede hoşnuttu. En yüksekteki Peri, aşağıya doğru seslendi: “Ben takla atmayı biliyorum. Acaba havada da atabilir miyim?” diye meraklandı. İzin almak istedi. Oyunbaz güvenliği iki kat yükselten düğmeye bastı. Peri kıkır kıkır gülerek takla atmaya başladı!
Dora:“Ben de ablamla spora gidiyorum. Güzel takla atarım!” diye ablasına heveslendi. Oyunbaz, ona da güvenliği sağladı. Dora kahkahalarla takla atmaya başladı.
Batu: “Babam bana ve kız kardeşim Maya’ya takla atmayı öğretmişti,” diye kuzenlerine imrendiğini açığa vurdu. Batu sözünü yeni bitirmişti.
Logan Evrim: “Ben de havada takla atmayı deneyebilir miyim!” diye gökte hoplamaya başlamıştı. Sabırsız görünüyordu.
Maya: “Ben de isterim, ben de isterim!” diye tutturdu.
Oyunbaz, onları kırar mıydı hiç? Güvenliklerini sağlayan düğmelere basarak isteklerini onayladı. Çocukların gökte hoplayıp zıplamaları, perende atmaları, izlenmeye değerdi!
Sevimli beşli artık yorulmaya başlamıştı. Yaman bunu hissedip çocukları sırtına davet etti. Hem biraz gezdirecek hem de konaklayacakları yere götürecekti. Bu konut evini, sevimli uzaylılar, elbirliğiyle çocuklara hazırlamışlardı.
Beş çocuk, Yaman’ın sırtında gezmeye bayıldılar. Hiç inmek istemediler. Ama uyku vakti gelmişti artık.
Konaklama yerine varınca Yaman, çocukları sırtından indirip onlarla vedalaştı. Sevimli beşliyi, Şirin adında bir uzaylı karşıladı. Konaklama yerinin biraz uzağında durmaktaydı. Çocukları görünce pek sevindi. Tostoparlak gövdesini, bir sağa bir sola sallayarak sempatik bir selam veriyordu.
Şirin’in yetenekleri çok gelişkindi. Hem uçar hem Enceladus’un buz yüzeyinin altındaki okyanusa küçük bir denizaltıyla inerdi. Orada çok sevdiği arkadaşlarıyla buluşurdu. Doyasıya yüzer, onlarla neşeli oyunlar paylaşırdı. İstediği zaman da yuvarlak gövdesinin üzerinde buzda kayarak çok hızlı yol alırdı.
Uzaylı Şirin, her zaman neşeliydi. Gülücüğü, güzel çehresinden hiç eksik olmazdı. Konuşurken bile yerinde duramazdı. Yusyuvarlak gövdesiyle top gibi zıp zıp zıplaması, çocukları neşeye boğmuştu.
Uzaylı Şirin’in küçük misafirlerine ilginç bir sürprizi vardı. Başındaki pembe şapkasının altında, çocuklara armağan edeceği ilginç şapkalar saklıyordu. Bu şapkaların hepsi bir örnekti. Şirin onları, sahiplerine tek tek uzattı:
“Bunları yatarken başınıza takın. Uykuya dalarken bir düş kurun. Şapkanız, o düşü, rüyanızda görmenizi sağlar,” diyordu. Toparlak gövdesini şişiriyordu. Ayrıcalıklı hediyesini över gibiydi.
Çocuklar, bu işe hem şaşırmış hem sevinmişti. Güzel Şirin’e nasıl teşekkür edeceklerini bilemediler.
Peri, sözcülüğü ele aldı: “Bu şapkaları Dünyalı arkadaşlarımızla da paylaşabilir miyiz Şirin?” diye sordu. Şirin’in neşeyle “tabii,” diye hemen cevap verdi. Çocuklar mutlu olmuştu. Bu olağanüstü şapkaları arkadaşlarıyla paylaşmak, unutulmaz deneyimler sağlayacaktı.
Çocukların konaklayacakları yer, buzdan oyulmuştu. İçi ve dışı özenle aydınlatılmıştı. Hem de ne aydınlatma! Çocuklar, kendilerini gökkuşağı üzerinde konaklamış gibi hissediyordu. Çok değişik bir duyguydu.
İçerde sevimli beşliyi, yatırmak ve masal anlatmak üzere bir başka uzaylı varlık karşıladı. Hülya ismindeki bu ilginç uzaylı, aynı zamanda sırtında taşıyabildiği uzay piyanosunu, kuyruğu ile çalabiliyordu. Hafif müzik eşliğinde masalını anlatmaya başladı.
Sevimli beşli, masalın sonu gelmeden tatlı bir uykuya dalıvermişti. Düşleri rüyaya çeviren şapkalarını başlarına takmadan uyuyakalmışlardı. Nasılsa ertesi gece, sihirli şapkalarını deneme şansları olurdu.
Çocuklar, üç gün boyunca çıldırasıya eğlendiler. Çok sevecen uzaylı dostlar kazandılar. Onlarla vedalaşmak, kim bilir ne zor olacaktı!
Güven: “Tasalanmayın çocuklar. Üç kere Okus pokus Enceladus deyip. Beni çağırın. Sizi, yine gelip alırım ben,” diye ortamdaki hüznü dağıtmaya çabalıyordu. Aslına bakarsanız, o da çok üzgündü. Ama belli etmiyordu.
Çocukları uzay gemisine götürmek için yeni bir uzaylı görevlendirilmişti. Buzda kayarak çocuklara yaklaşıyordu. Hareketleri yumuşak ve kıvraktı. Çocukların önüne gelince hızını kesip aniden duruverdi. “Benim adım Uğurlu çocuklar,” diye küçük kulaklarını sallıyor, selam veriyordu. Çocuklarla tanıştığına çok sevinmişti.
Uğurlu:“Sizi önce biraz dolaştıracağım. Daha sonra geminize götüreceğim,” deyince çocuklar, sevinç çığlıkları attı.
Çocuklar Uğurlu’nun sırtına karşılıklı oturdular. Hörgücüne sıkıca tutundular. Buzda kaymaya başladılar.
Sevimli beşli, Son kez Enceladus’un büyülü güzelliğinin keyfini çıkarıyordu. Gün ışımıştı. Yüzeydeki buz tanecikleri, rengârenk ışıklar yansıtıyordu. Görünümü, eşsiz ve benzersizdi. Böylesine görkemli bir güzellik görülmemişti. Hafızalardan hiç silinebilir miydi?
Çocuklar, yanlarından geçtikleri şirin uzaylı arkadaşlarına yorulasıya ellerini salıyordu. Yolladıkları sevgi öpücükleri yürektendi.
Uzaylı şirin arkadaşları da onları son kez görebilmek için heyecanlıydı. Sevgi doluydu. Coşkuluydu. Geçişlerini sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Veda için sürekli sallanan eller, havada asılı kalmıştı. Çocuklar gözden kaybolana dek duygulu görüntüler hep devam etti.
Herkes aşırı derecede hislenmiş, etkilenmişti. Bu unutulmaz anlar, yaşamları boyunca hafızalarda, en değerli yerini alacaktı.
Ayşe Yarman Öztekin
Şirin Uzaylılar Nisan 2019