- 613 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Daha Geç Kalma!
Vakit çok mühimken dünyada vakitten habersiz bir çocuktum. Pazartesi günleri hiç haberim olmazdı saatten. Kolumda taşıdığım hac hatırası CASIO marka bir saatim varken bile vakit hiç umurumda değildi. Umursamamak o zamanlar işlemişti beynime. Belkide kanımda ki hastalıktı doğuştan kalma.
Her pazartesi okula geç kalırdım. Her pazartesi müzik dersini tam ortasından bölerdim. İki hafta geç kalır sonra üçüncü hafta ya hiç girmez yada geç kaldı kağıdı alır öyle girerdim derse. Belki 10 belki 20 kere yapmışımdır bunu. Bir gün gene yaptım ve hocam bana "Ya geç gelme yada hiç gelme!" dedi. Bu cümleyi bu kadar umursayacağım aklıma hiç gelemezdi.
Tarih 19 Mart 2011 Cumartesi günü ay tutulması var. O gün bisikletimle gezerek belamı arıyordum! Saat 9 civarları köhne bir evden çıkmışım. Yeni yağladığım zincirlerden vites atarken ses gelmiyor. 3. göbek 7. viteste pedala köklüyorum. Karşıdan karşıya geçmek istiyorum. Son kez bu kadar rahat yapacağım bu işi. Herkesin düşünmeden refleks olarak yaptığı bu iş. Sağına bak soluna bak geç. Araba uzaktaysa geçersin ve ya araçlar kırmızı ışıkta durmuşsa. Evet araçlar kırmızı ışıkta durmuş yayalar geçiyordu. Ben de siyah kırmızı bisikletimle geçmek istedim. İlk aşama tamamdı 4 şeritli yolun ilk ikisini geçmiştim. Son ikisinde idi sıra. Sonra pedala bastım. Sonra! Allah kahretsin sonrası bende hala yok. Uyandım, iyide ne zaman uyudum ki boynumda kolyem var. Adımı tekrarlıyorum yeni ezberlediğim T.C. kimlik numaramı tekrarlıyorum. Bir yandan da başımdan ılık bir şey enseme doğru sızıyor. Gözlerimi açabilsem bakacağım ne oldu diye ama yok açamıyorum. Birileri konuşuyor başucumda birileri ağlıyor. Biri bana kim olduğumu soruyor, evimizin numarasını soruyor. Ben de söylüyorum. Sonra bir siren sesi. Bir kaç hemşire bir ambulans. Sırtüstü yatırıyorlar beni. O sırada ince bir çizgiden çevredeki ışıklar gözüme sızıyor. Yukarıda ay var. Evet ay tutulmasıydı bu. Daha bitmemiş...
Hastaneye gittiğim zaman annemin sesini duyuyorum. Hala net göremiyorum çevremi. Birileri gelip gidiyor. Bi kaç hemşire ellerinde makasla dalıyorlar kıyafetlerime. Durun demeye kalmıyor en sevdiğim yün hırkamı param parça etmişler. En sevdiğim pantolonumu kesmişler biçmişler. Durun demeye kalmıyor biri duramamış hayatımı kesmiş biçmiş. Hemşirenin biri sesleniyor kolda kırık var. Kendi kendime diyorum geri zekalı bunlar insanın kolu kırılır mı hiç? Başka biri diyor sağ ayak bileğinde de kırık var. Allah’ım rüya bu hadi uyanalım. Doktor geliyor diyor ki "Pazartesi günü ameliyat edelim hem biraz dinlensin. Hem de vücudu toparlansın..."
Pazartesi günü sabahında merak edip kendi fotoğrafıma bakmak istiyorum çeyrek açık gözlerimle. Bakıyorum 2 megapiksellik bir kameradan çekilmiş fotoğrafıma. Sağ ve sol bacak sargıda sağ bacağımda alçı var. Sol kolum sarılı alçıda. Yüzüm sarılı. Gözlerim, ağzım ve burnum açık sadece. Ağlasam kimse görmez Allah’tan gözlerim yeterince şiş ve kızarık sargı bezi emer gider. Ha bir de şu sevdiğim kız var beni bu halde görmesin diye dua ediyorum. Acımasın bana. Zaten acıyacak yerleri ağrıyordur da. Gene de acımasın.
Ameliyat için hazırlıyorlar beni. O kadar çaresizlik ki bu kendini kendin hazırlayamıyorsun bile. Ameliyat için uyutuyorlar sonra. O narkoz verildikten sonra gene hatırlamıyorum. Gene uyanıyorum başka bir yerde. Başucumda iki kadın var zaten uykum var seçemiyorum. Akşam saatleri. İkisinin elinde de çiçek var. Ses bir yerden tanıdık geliyor ama. Evet evet bu benim pazartesi gün ki hocam. "Geç kaldığım için özür dilerim, yerime oturabilir miyim hocam."
YORUMLAR
İlginç bir öykü veya anı...
Devamını merak ediyorum.
Paylaşım için kutluyorum...